Hafız Akdemir, 8 Haziran 1992'de Diyarbakır'da Özgür Gündembürosuna giderkensilahlı saldırıya uğradı. Öldü, 27 yaşındaydı. Diyarbakırlıydı, 1964'te doğdu. Annesi evde altı çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası mahalle bakkallığı yaparak evin geçimini sağladı. Hafız, 24 yaşında babasını kaybetti.
Liseyi bitirmeden tutuklandı, cezaevinden çıkınca Ekim 1991'de Diyarbakır'da haftalık Yeni Ülke gazetesinde gazeteciliğe başladı. Sonra Özgür Gündem'in Diyarbakır muhabiri oldu.
Hafız Akdemir cinayeti sekiz yıl "faili meçhul" kaldıktan sonra Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2000'de başlatılan 31 sanıklı Hizbullah Ana Davası'na konu olan 188 cinayet arasında yer aldı. Cinayetle ilgili Hizbullah sanığı Fuat Balca kendisinin gözcülük yaptığını, Mahmut Kaya'nın eylem talimatını verip silah temin ettiğini, "Hüseyin" kod adlı Cihan Yıldız'ın tetiği çektiğini söyledi.
20 Aralık 2009'da mahkeme Balca'yı ve 15 sanığı müebbet hapse mahkûm etti. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne giden dosya karara bağlanamadan, 1 Ocak 2011'de Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) yürürlüğe girdi. Bu kapsamda tutukluluk süresi on yılı geçen 12 sanık tedbir şartıyla 3 Ocak 2011'de tahliye oldu. Akdemir'i öldürmekten de yargılanan Balca tahliye edilen sanıklar arasındaydı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11 gün sonra 14 Ocak 2011'de tedbir şartıyla tahliye edilen sanıkların tekrar tutuklanmasına karar verdiyse de Balca bulunamadı. Yargıtay 26 Ocak 2011'de Balca ve 15 sanığın müebbet hapsini onadı.
Mahmut Kaya'nın Mayıs 2000'de İstanbul Kartal'da polisle çatışırken öldürüldüğü iddia edildi. Tetikçi zanlısı "Hüseyin" kod adlı Cihan Yıldız ise cezaevinde tutuklu yargılanıyor.
Olayın tanığı, Akdemir'in yeğeni Veysi Polat ve Avukat Sedat Çınar anlatıyor.
Yeğeni Veysi Polat anlatıyor
Hafız 1984'te Kürdistan Ulusal Kurtuluş (KUK) adlı örgütün sempatizanıyken yakalandı, hüküm giydi. Mart 1991'de şartlı tahliye ile serbest bırakıldı.
Dayım Eskişehir Cezaevi'nde 52 gün açlık grevinde kaldığı için tahliye olunca üç ay tedavi gördü. O dönemden sonra dayımla bir sene aynı evdeydik ve okul dışındaki zamanımı da onunla gazetede geçirdim.
Hafız çalışkandı ve işine önem verirdi. Tek alanda uzmanlaşmak yerine her habere giderdi.
Halkın Emek Partisi (HEP) binalarındaki açlık grevlerinin, Tekel'deki işçi direnişlerinin, işkence görenlerin veya köyü yakılanların haberlerini yaptı. Sadece muhabir değildi, "Rojin Pale" takma ismiyle köşe yazdı.
"Kaleminiz kırılacak, sıra sizde"
Hizbullah ve kontrgerilla hakkındaki haberlerinden ötürü dayımın göze battığına inanıyorum. Öldürülmeden 20 gün önce tedirgindi. Hatta bir sabah gazetenin kapısında "Kaleminiz kırılacak, sıra sizde. Hizbul-kontra" yazılı bir not bulduk.
Normalde işe ve eve birlikte giderdik. Onunla eve dönmediğim bir gün, yolda kimlik kontrolüne denk gelmiş. Gazeteci olduğunu söyleyince "Yazdıklarına dikkat et" diye uyarmışlar.
Hafız katilini görmedi
8 Haziran'da 08.30'da evden çıktık, 150 metre sonra yolda Palu Fırını'nın önünde, karşıdan bir el arabası geldi. Arabaya yol vermek için Hafız sağa ben sola geçtim, yürüdük.
Birkaç adım önündeyken Hafız'a dönüp baktığım anda silah patladı. 20'li yaşlarında bir erkek, profesyonelce ensesine tek el ateş etti. Hafız katilini görmedi.
Dayım yüz üstü düşerken ben bağırınca, tetikçi ayağıma ateş etti ve kaçmaya başladı. Ben de kovaladım. Katili elimden kaçırdığımı anlayınca hemen taksiyle dayımın yanına döndüm.
Hafız yerdeydi ve başucunda birileri toplanmıştı. Kitabı yere düşmüş, gözlüğü parçalanmıştı. Hafız'ı var gücümle taksiye çektim. Yolda kafası dizimdeydi, alnından kan geliyordu.
"Niye bu gazetede çalışıyorsunuz?"
Diyarbakır Devlet Hastanesi'nde doktorlar Hafız'ı yoğun bakıma aldılar, ben de orada Polis Müdürlüğü'nde ifade verdim. Gazeteyi arayıp durumu anlatınca arkadaşlar geldiler.
O sırada ikinci bir ifade için beni Çarşı Karakolu'na götürdüler. Beş polis beni beyaz bir Toros'a bindirdi, yolda "Niye bu gazetede çalışıyorsunuz? Öyle yaparsanız, böyle yaparlar" gibi laflar ettiler. Karakolda ifademi alıp yanıma koruma bile vermeden beni gönderdiler.
Doktorlar durumu ağır olduğu için Hafız'ı Diyarbakır Tıp Fakültesi'ne sevk etti. Fakülteye vardıktan kısa süre sonra da dayım vefat etti.
"Zorla gömdürüp kâğıt imzalatmışlar"
İbrahim ağabeyim ve kuzenim morgda beklerken, polisler cenazenin hemen gömülmesi için baskı yapmış. Cenazeyi Mardinkapı Mezarlığı'na götürmüşler, orada ağabeyimi ve kuzenimi dövmüşler.
Hatta ağabeyim yeni fıtık ameliyatı olmuştu, dikişleri patlatılmış. Dayımı zorla gömdürüp kâğıt imzalatmışlar.
Hafız'ın apar topar gömülmesi içimize sinmedi ve ertesi gün cenazeyi çıkarmak istedik. İzin vermediler ve Diyarbakır'da olaylar çıktı. Bir gün sonra arkadaşları Hafız için yürüdü ve Olağanüstü Hal (OHAL) Valisi'yle görüştü. Bir aile büyüğümüz, Hafız'ın ve babasının vasiyetinin yan yana gömülmek olduğunu söyleyince ancak izin alabildik.
Olaylı cenaze töreni
Mardinkapı Mezarlığı'nda belki onuncu kazmada naaşa denk geldik. Cenazeyi ambulansa koyduk, gazeteciler de iki araçla bizi takip etti.
Diyarbakır-Lice ayrımında askerler tarafından durdurulduk. Lice Tabur Komutanı Yüzbaşı Nevzat Arık, kontrol bahanesiyle bizi indirdi. Askerler "Ermeni misiniz lan, kadın erkek beraber cenazeye mi gidilir?" diye sataştılar, gazetecileri geri gönderdiler.
Lice'ye bağlı Yolçatı (Sisê) Köyü'ndeki mezarlıkta askerler pusuda, mermileri namludaydı. Hafız'ı camiye götürmemize bile izin vermediler. Cenazede "Şehit namirin" (Şehitler ölmez) sesleri yükselince ortalık karıştı. Orada dayağımızı yedik, hatta ben ve ağabeyim mezara düştük. Hafız'ı o kargaşada gömdük.
Hafız'ın mezarını bile rahat bırakmadılar. Mermerleri kırmışlar, mezara iki şarjör mermi boşaltmışlardı. 1995'te mezarı yeniden yaptırdık.
"Üç yıl silah sesi duyarak uyandım"
Soruşturma boyutunda polisler birkaç kere eve geldi, Hafız'ın yeğeni ve görgü tanığı olduğumu anlattım. O dönemde psikolojim bozuldu, 13 gün sokağa çıkamadım, hatta üç yıl boyunca silah sesi duyarak uyandım, psikolojik tedavi gördüm.
Kısa süre sonra gazetedekiler Hafız'ın kalemini devralmamı teklif etti, İstanbul'a geldim. Üç ay sonra Diyarbakır Emniyet Müdürü, Diyarbakır büromuza katilin bulunduğunu haber verdi.
Teşhis için avukat Sedat Çınar ile Viranşehir Emniyet Müdürlüğü'ne gittim. Polis Okulu'ndan 15-20 öğrencinin arasına şüpheliyi koymuşlardı. Tuhaf bir teşhisti, herkesin yüzüne baktırdılar. Tanık Teşhis Yönetmeliği'ni çiğnediler. Kimseyi tanımadım. Zaten tanısam orada nasıl duracaktım ki?
Dayımın cinayeti ile ilgili bahsi geçen şüphelilerle yüzleştirilmedim. Benim yargıya güvenim yok. 1997'de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nun açıklanmayan bölümünde, Özgür Gündem ve muhabirlerinin devletin bekası adına devlet tarafından öldürüldüğüne dair yazılar çıktı.
Bu kalemi Hafız için devraldım. 20 yıllık gazetecilik yaşamımda Hafız'ın değerlerine laf getirecek hiçbir habere imzamı atmadım.
Avukat Sedat Çınar anlatıyor
Hafız ile liseden tanışıyoruz. Olgunluğuyla "büyümüş de küçülmüş" denilecek kişilerdendi. Tahliye olduktan sonra, kendi deyimiyle gazetede çalışmayı "yeni hayata alışmak için antrenman" olarak gördü.
Cezaevindeyken çocuk yaşına rağmen ölüm orucu dâhil eylemlerdeki kararlı direnişçi tavrı ve Batman'da gazeteden arkadaşı Cengiz Altun'un cenazesinde yaptığı konuşma, Hafız'ın öldürülmesine giden sürecin iki temel nedeni oldu.
O dönem Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, 8 Haziran 1992 akşam haberlerinde "Hafız Akdemir KUK örgütü adına cezaevinde kalmış, hüküm giymiş. Bu PKK'nın işi" demişti. Demek ki birileri İnönü'yü Akdemir ile ilgili anında bilgilendirmişti.
"Civardakilere soru sormamışlar"
Hafız hastaneye kaldırıldığında polis orada kroki çizmiş. Hafız'ın kırık gözlük camlarını ve iki boş kovan bulmuş. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi sadece yeğeni Veysi'nin ifadesini almış, civardakilere bile soru sormamışlar.
Hafız Akdemir'in öldürülmesinin faili olarak Ocak 2000'de yakalanan Fuat Balca, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgusunda, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı'nda ve sorgu hâkiminde katıldığı cinayetleri ve Akdemir'in öldürülmesini anlattı.
İstanbul'da öldürüldüğü iddia edilen Mahmut Kaya'nın Fuat Balca'nın bahsettiği kişi olduğundan emin değiliz. Mahkeme Kaya'yı Balca'ya teşhis ettiremedi.
"Yıldız'ın davası son aşamada"
"Hüseyin" kod adlı tetikçi Cihan Yıldız 15 Ağustos 2007'de Avusturya'da yakalandı. Yıldız, hakkındaki kırmızı bülten gereği tutuklandı ve 2008'de Türkiye'ye teslim edildi. Hakkında gıyabi tutuklama olduğu için, polis ve savcılık tarafından sorgulanmadan cezaevine konuldu.
Yıldız, Diyarbakır 6. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davasında Hizbullahçı olduğunu kabul etti ama örgüt adına tetikçilik yaptığını ve Akdemir'i öldürdüğünü reddetti. Dava son aşamada. Savcı esasa ilişkin görüşünü bildirdi. Yıldız'ın Akdemir cinayetine katıldığına ilişkin suçunun ispatlandığını söyledi.
"Aile ile işbirliği yapılmadı"
Yıldız'ın davası eylem olmazsa zaman aşımına uğrayacak. Ama Yıldız bu olaydan suçlu bulunup cezalandırılırsa, Hafız Akdemir'in olayına katılan iki kişi, Yıldız ve Balca cezalandırılmış olacak.
Cinayetle ilgili o kişilerin adı geçerken Veysi'nin tanıklığına başvurulmadı. Veysi teşhis edemeyeceğini söyledi ama yargılamada aile ile aktif işbirliği yapılmadı, "Davaya müdahil olmak ister misiniz?" bile denilmedi.
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.