Gazeteci Cengiz Altun, haftalık Yeni Ülke gazetesinin Batman bürosunda muhabirdi. 24 Şubat 1992'de işe giderken silahlı saldırıya uğradı. Öldü, 24 yaşındaydı.
Batmanlıydı, 9 Temmuz 1968'de doğdu. Annesi evde sekiz çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası siyasetçiydi, seçilmiş halk temsilcisiydi, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Batman Milletvekili. HADEP Genel Saymanlığı ve Batman Belediyesi Başkan Yardımcılığı yaptı. Altun gazetecilik yaparken Batman Yüksekokulu'nda motor bölümünde okumaya devam ediyordu.
Cengiz Altun cinayetiyle ilgili, 1993'te İsmail Emsen'in adı geçti. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi, Diyarbakır-Mardin Karayolu Odabağ Kavşağı'nda kimlik kontrolü yaparken İsmail Emsen'i ruhsatsız tabanca ile yakaladı. Silah Altun'un otopsisinde çıkan kurşunlarla karşılaştırıldı. Altun'un bu tabancayla öldürüldüğü belirlendi.
İsmail Emsen ifadesinde, Hizbullah taraftarı olduğunu ve tabancayı kendini korumak için kardeşi Metin'den aldığını söyledi. İsmail Emsen, Cengiz Altun'un öldürülmesiyle ilgili olarak değil, "ruhsatsız silah bulundurmak" suçundan tutuklandı ve Diyarbakır Cezaevi'ne konuldu. Kısa süre sonra serbest bırakıldı. Ancak polis bu aşamadan sonra, ne Metin Emsen'i buldu ne de olay hakkında detaylı bir soruşturma yaptı.
Cengiz Altun'u kardeşi Azat Altun anlatıyor.
Kardeşi Azat Altun anlatıyor
Cengiz ağabeyim sürekli okumamız gerektiğini söylerdi, ileriyi görmemiz için telkinde bulunurdu. Bir kardeşin sahip olmak istediği ağabey modeli vardı Cengiz'de. Cengiz liseden beri bölgede yaşananlara duyarlıydı. Gazetecilik merakı 1990'da Diyarbakır Cezaevi'nden çıktığı dönemde başladı. O yıllarda koruculuk sistemi ve özel tim harekâtları köylerde adeta terör estiriyordu. Bu noktada halkın sesini duyurmak istedi.
Tecilli olmasına rağmen askere gitmesi için asker ve polislerden baskı gördü. Oysa habercilik alanında deneyim kazanmak istiyordu ve prensip olarak da askerliğe karşıydı.
"Seni istediğimizde ortadan kaldırırız
Cengiz'in cinayeti kitabına uygun bir cinayetti. Devletin tepesindekilere göre onlar gazeteci değil militandı. Batman'da baskılara maruz kalanların haberlerini yapmasından dolayı tanınan ağabeyim, polisler ve Hizbullah tarafından tehdit ediliyordu.
Cengiz, Batman ile Midyat arasında bir köydeki faili meçhulün haberine giderken de tehdit edilmişti. Askerler Gerçüş'e varmadan kırsalda dolmuştan indirip, gözlerini bağlayıp Gercüş Alay Komutanlığı'na götürmüş. "Bölgeye gerillalar ne zaman saldıracak?" gibi sorular sormuşlar. Haberi olmadığını, gazeteci olduğunu söylemiş. "Seni istediğimizde ortadan kaldırırız. Ama yapmayacağız. Çünkü seni aldığımızı görenler var" demişler.
Bu olaydan sonra 10 Ekim 1991'de Batman Cumhuriyet Savcılığı'na can güvenliğinden endişe ettiği için suç duyurusunda bulundu. Ama kayda değer görülmedi.
"Yarı ölü teslim aldık"
Ağabeyimin kaç kere gözaltına alındığını bilmiyorum. Gözaltılar günlük hayatının parçasıydı. Evimize yapılan baskınlarda babam iki
kere kalp krizi geçirdi. Annem hastalandı.
En son 1991'de 22 gün gözaltında kaldı ve Cengiz'i yarı ölü teslim aldık. 15 gün yatalaktı. Babam, Cengiz'in işkenceye maruz kaldığı ile ilgili iş göremez raporu aldı. Batman Emniyet Müdürlüğü ilk üç gün ağabeyimin gözaltında olduğunu bile kabul etmedi. Cengiz evdeyken, eve gelen telefonlarda tehditlerin yanı sıra kalaşnikof seslerini dinletirlerdi. Buna tüm aile tanığız.
Öldürülmeden iki gün önce 22 Şubat'ta iki kişi ev sahibine "Cengiz Altun burada mı oturuyor?" diye sormuş. Ev sahibi "evet" demiş ama gelenleri tanımamış. Bu olaydan sonra daha tedbirli olmamız gerektiğini düşündük. Dışarı yalnız göndermezdik. Ben yolda hep arkasından yürürdüm.
24 Şubat 1992'de o sabah evde birlikteydik. Önceki akşam korucularla ilgili bir haberden dönmüştü, yorgundu. Bu yüzden evden bizimle çıkmak yerine dinlenmek istedi. Ben özellikle ısrar ettim ama iş çıkışı birlikte dönmemiz için haber vereceğini söylemişti. Evden çıktıktan kısa süre sonra, Hacı Şirin Camii'nin kapısında silahlı saldırıya uğramış, 20 dakika sonra da ölüm haberi gelmişti.
Çapraz ateş
Tanıkların anlatımına göre sakallı dört kişi tarafından çapraz ateşe tutulmuştu Cengiz. Tetikçilerden biri kalaşnikofla, diğerleri tabancayla ateş etmiş.
Ağabeyim bedenine saplanan kurşunların etkisiyle dizleri üzerine çökmüş. Belinden silahını çıkaracağı sırada, saldırganlardan biri yanına gelip ateş etmiş. O sırada silahı elinden düşmüş, celladına bakmış, gülümsemiş ve yere yığılmış.
Çevredekiler ağabeyimi otomobile bindirdiklerinde hala yaşıyormuş. Tanıklardan biri Cengiz'in araçta kolları arasındayken konuşmaya çalıştığını söyledi. Ama hastaneye kadar dayanamamış, yolda yaşamını yitirmiş.
Ateş edenler olay yerinden motosiklet ve Renault marka beyaz bir otomobille kaçmışlar. Kısa süre sonra olay yerine polisler gelmiş.
Cengiz'in vurulduğunu duyunca Batman SSK Hastanesi'ne koştuk. Hastane bahçesinde adeta insan seli vardı. Halk polislerin bahçeye girmesine müsaade etmedi. Babam Mehmet Emin Altun, polislerle yaptığı görüşmesinde "Onu siz öldürdünüz. Bir de düşmanları var mıydı diye bana mı soruyorsunuz?" dedi.
"Detaylı soruşturma yürütülmedi"
Cenazesi bir gün hastanede bekletildi. Emniyet hemen defnedilmesi için baskı yaptı. Ama Cengiz'e layık bir cenaze tören istedik.
Naaşı 25 Şubat'ta Sağlık Mahallesi'ndeki Nur Camisi'nden eve, sonra da çalıştığı Yeni Ülke Batman bürosuna götürüldü. Burada üzerine atılan kırmızı karanfillerden sonra 40 bin kişinin katıldığı bir mitingle cenazesi omuzlarda Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Polisler kalabalık artmasın diye her yere barikat kurmuştu. O gün ve üç gün boyunca Batman'ın Gercüş ve Kozluk ilçelerinde de kepenkler indirildi.
Dördüncü gün esnaflarla konuştuk. Başta kimse korkudan olayı anlatmadı. Görüşebildiklerimiz de korkudan polise ifade veremedi. Olayın nasıl gerçekleştiğini ancak üç ay sonra çevredekilerden duyabildik.
Emniyet, cinayetle ilgili detaylı soruşturma yürütmedi, sadece bizden bilgi almaya çalıştı. Görgü tanığı diye gözaltına alınan şahıslar bir gün sonra serbest bırakıldı. Onlara da cinayete dair ne sorduklarını hala bilmiyoruz. Olayın gerçekleştiği yerden bir kovan bile toplanmadı.
Kamu davası açılmasını bekledik ama kamu davası açıldı mı açılmadı bundan bile haberimiz yok. Ağabeyimin cinayetinin planlı olduğuna inanıyorum. Çok sonradan ağabeyimin öldürüleceği yerin krokisinin çizildiğini bile duyduk.
"Ağabeyinin yolundan gitme"
Onun ölümünden sonra Cengiz'in kaleminin yerde kalmayacağını ifade edince bana yöneldiler. Eve defalarca baskın yaptılar, tehdit ettiler. Gözaltında bana işkence yapan "Kansas" isimli polis "Ağabeyin de senin bulunduğun yerdeydi. Herkes bu ülkede üzerine düşeni yapacak. Ağabeyin yapmamak için çok direndi. O toprağın altına girdi, onun yolundan gitme" dedi.
Üstüne Hizbullahçılar tarafından kaçırılmak istenince Batman'dan ayrılmak zorunda kaldım.
Cengiz'le ilgili faili meçhulleri araştıran Avrupalı gazetecilerin hazırladığı belgeler, gözaltında işkence gördüğüne dair doktor raporları eve yapılan baskınlarda polislerce alındı.
Cengiz'in ölümünün üçüncü yılında bu belgeleri dönemin Batman Cumhuriyet Savcısı'ndan istemek için gittiğimizde Savcılık Emniyet'e bildireceğini ifade etti. Ama Emniyet savcılığa arşivlerinde çıkan yangından dolayı ellerinde Cengiz Altun'la ilgili hiçbir evrak olmadığını bildirdi. Bunun bir uydurma senaryo olduğunun farkındaydık, tüm çabalarımıza rağmen sonuç alamadık.
"Hangi karanlık güçlerin mağduruyuz?"
Emsen'in ailesiyle görüşen tanıdıklardan, polislerin Metin Emsen'in peşine düşmediğini öğrendik ve devletin Cengiz'in davasıyla ilgili hiçbir şey yapmadığını anladık.
Babam İsmail Emsen serbest bırakılınca dönemin Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan ve ayrıca Hayri Kozakçıoğlu ile görüşmeye çalıştı ama sonuç alamadı.
Batman dışında İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin ve Demokrasi Partisi (DEP) Genel Merkezi aracılığıyla suç duyurularında bulunduk. Bunlardan da hiçbir sonuç çıkmadı.
En son 2004'te çıkan "Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik" çerçevesinde 7 Mayıs 2005'te Avukat Sedat Özevin aracılığıyla Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nde dava açtık.
Cengiz Altun'un terörist olduğunu söyleyen mahkeme başvurumuzu reddetti. Karara itiraz ettik, ikinci başvuru kabul edildi. Mahkeme 2008'de tazminat kararına bağladı. Annem ve ablam PKK'ye yardım ve yataklık ettikleri gerekçesiyle mahkeme tarafından davaya dâhil edilmedi ve onların tazminat talepleri reddedildi.
Yıllardır tükenmek bilmeyen iç hukuk yolları çıkan yeni yasalarla bile aşılamıyorsa, aslında Türkiye'de hukukun, canı yanan insanlar için ne kadar geç işlediğinin fakat bize göre hiç işlemediğinin bariz bir göstergesidir.
Bu davada Cengiz dahil hepimiz neredeyse terörist ilan edildik. Ama 2008'de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk Raporu'nun yayımlanmayan bölümünde bölgede öldürülen gazetecilerle birlikte Cengiz Altun'un da adı geçti.
Kutlu Savaş, hazırladığı o raporda Cengiz'in ve daha birçok kişinin devlet teröründen dolayı katledildiğini açıkça ifade etti. Şimdi bir kardeş ya da gazeteci olarak değil vatandaş olarak soruyorum: "Biz hangi karanlık güçlerin yarattığı organize terörün mağdurlarıyız?" (EG/BA)
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.