Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Silver ve Diğerleri/İngiltere Kararı'nda (25 Mart 1983), hukukun üstünlüğü ilkesini bireyin hakları bağlamında değerlendirmeye tabi tutmaktaydı. AİHM'e göre bu kavram, bireyin haklarına ve özgürlüklerine kamu makamlarının müdahalesinin etkili hukuki denetimini ifade etmekteydi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "insan haklarına saygı yükümlülüğü" başlığı taşıyan 1. maddesindeki kaza yetkisi altında herkese sözleşmede yer alan insan hakları ve özgürlüklerinin tanınması ve 13. maddede yer alan, sözleşmede yer alan hakları ve özgürlükleri ihlal edilen herkese, ihlal edenler kamu görevlisi de olsalar, "etkili başvuru hakkı" tanınması hükümlerinin AİHM'in hukukun üstünlüğü ilkesine dair yaklaşımına temel teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Hukukun üstünlüğü ilkesi, hukuk güvenliğini gerektirir. Bir insan ve yurttaş olarak şöyle düşünürüm: Bugünkü ve yarınki eylem ve işlemlerim hukuk karşısında güvence altındadır. Yasalar, açık, net, belirgin ve öngörülebilir özelliktedir. Haklarım ve özgürlüklerim ihlal edildiğinde hukuk düzeni ihlalciye karşı koruma sağlar bana. İhlal eden kamu görevlisi de olsa 13. maddeye göre etkili başvuru hakkım var. Yargısal koruma altındayımdır. İhlalci kamu görevlisi ya da onlarla birlikte hareket eden diğer ihlalciler değil yasaların koruduğu; ben, hakları ihlal edilen insan, yargısal koruma altındayım. Bağımsız ve tarafsız yargı en etkili hukuksal korumayı sağlar bana.
Fakat bir soru sormamız gerekiyor:
Acaba Türkiye uygulamasında durum böyle midir? Ya da 1993 yılında Özgür Gündem gazetesini büfesinde sattığı için amca Haşim Yaşa öldürülürken ve yeğen Eşref Yaşa öldürülmek istenirken durum neydi? Kararı ve karar üzerinden o günleri kısaca hatırlayalım istiyoruz.
Yaşa/Türkiye davasının ( 63/1997/847/1054, 2 Eylül 1998) AİHM'in cezasızlık kavramını (para.104) ilk kez kullandığı dava olduğunu (Yrd.Doç.Dr.Kerem Altıparmak tespiti, İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) Cezasızlık Projesi bilgi notu) söyleyelim.
Fakat bu paragrafın Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ve Adalet Bakanlığı internet sitesinde yer alan çevirisinde, kararda yer alan cezasızlık kavramının (impunity) geçmediği, bunun yerine karar aslında olmayan dokunulmazlık (bağışıklık olarak da çevrilen immunity) kavramına yer verildiği görülüyor.
Bunu da ayrıca belirtelim.
Başvurucu Eşref Yaşa, Özgür Gündem gazetesini amcası Haşim Yaşa ile birlikte Diyarbakır'da "Bulvar Büfe" adlı büfelerinde sattıkları için silahlı saldırıya uğradıklarını ve amcasının 14 Haziran 1993'te öldürüldüğünü belirterek Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na, iç hukuk yollarını tüketmeden 12 Temmuz 1993'te başvurmuştur.
Başvurucu, Ekim 1992 tarihinden itibaren Özgür Gündem sattıkları için tehditler aldıklarını, 15 Kasım 1992'de büfenin yakılmak istendiğini, büfenin yakılmak istenmesini protesto için Diyarbakır'da bulunan gazetecilerin bir günlük grev yaptıklarını ve gazete satmadıklarını, 15 Ocak 1993'te kendisine ateş edildiğini, yaralandığını, polise ifade verdiğini ama savcılığın hiçbir zaman ifadesini almadığını, 14 Haziran 1993'te amcası Haşim Yaşa'nın Diyarbakır'da Sunay Caddesi'nde yürürken başından vurulduğunu ve yaşamını yitirdiğini bildirmiştir.
Başvurucu Özgür Gündem gazetesine yapılan saldırıları ve gazeteci cinayetlerini örnek göstermiş, kendisinin ve amcasının Özgür Gündem gazetesinin dağıtılmasında rol oynadıkları için hedef seçildiklerini ifade etmiştir. Başvurucu, Susurluk kazasından sonra hazırlanan Susurluk Raporu'nu da iddialarına kanıt olarak mahkemeye sunmuştur. Hükümet iddiaları reddetmiş ve soruşturmanın sürdüğünü bildirmiştir. AİHM başvuranın amcasının öldürülmesi gibi trajik bir olayda mağdur olarak iddiada bulunabileceğine karar vermiştir.
Hükümet soruşturmanın devam ettiğini bildirmiştir.Cumhuriyet savcısı polisten her üç ayda bir kendisine rapor sunulmasını istemiştir. Hükümet AİHM'e karar tarihine kadar geçen beş yıllık sürede polisin Cumhuriyet savcısına her üç ayda bir sunması geren raporlardan sunduğuna dair tek bir örnek gösterememiştir.
AİHM 104. paragrafta şöyle demiştir: "Mahkeme o zaman da Türkiye'nin o bölgesinde hakim olan, PKK'nin şiddet içeren eylemleri ve bunlara tepki olarak yetkililerce alınan önlemlerin damgasını vurduğu iklimin, iç hukuktaki ceza kovuşturmalarında kesin delillerin aranmasına engel olmuş olabileceğini göz önünde bulundurmaya hazırdır. Ne var ki, bu nitelikteki koşullar yetkililerin madde 2 bağlamındaki soruşturma yapma yükümlülüklerini azaltmayacaktır; zira aksinin kabulü bölgedeki cezasızlık ve güvensizlik iklimini daha da alevlendirecek ve dolayısıyla bir kısır döngü yaratacaktır (..). (Paragraf çevirisi Stj. Avukat Çağla Erdoğan)
AİHM, 13.madde bağlamında devletin etkili bir soruşturma yürütmediği sonucuna varmaktadır. Etkili soruşturma yürütme gerekliliğini AİHM, "bu gereklilik 2. maddede yer alan soruşturma yükümlülüğünden de kuvvetlidir " şeklinde belirlemektedir.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın "1993 Türkiye İnsan Hakları Raporu"nun 237. sahifesine bakalım. Öldürülen ve yaralanan gazete bayileri" ara başlığı alkında 2. sırada Haşim Yaşa'nın öldürülmesi anlatılır. "Diyarbakır'ın Ofis semtinde gazete bayiliği yapan Haşim Yaşa (34) adlı esnaf, 14 Haziran günü saat 7.30 sıralarında kimliği belirsiz bir kişinin açtığı ateş sonucunda kafasından vurularak öldü.(..)"
Öldürüldü...
Muhalif bir gazeteyi sattığı için... (EG/BA)
* Hüsnü Öndül 1999-2004, 2007-2010 İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı.
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.