"Cezasızlık" olgusu, temel hak ve özgürlüklerin, adaletin, hukukun, dolayısıyla demokrasinin olmadığı ülkelerde çokça yaşanan bir olgu. Bu olgu insanların, grupların çaresizliğini, öfkesini, isyanını da besleyen bir süreç.
Demokrasinin, düşünce, basın ve ifade özgürlüğü yoksa o ülkede özellikle siyasi amaçlı cinayetler, katliamlar sürekli hale gelir. Bu suçları gerçekleştirenler de sadece tek tek bireyler olmaktan çıkar, kurumlaşır. Kurumların, devletin, yönetimlerin eylemi, işlemi, suçu haline gelir.
Devlet, halkın, ulusal iradenin yönettiği bir aygıt olmaktan çıkar, içinde çetelerin yer aldığı, "derin devlete" dönüşür.
Böyle olunca da işlenen suçlar cezasız kalır, suçlular aranmaz, bulunmaz, korunur. Yargı da bu sürecin bir parçası olur. Adalet arayışları sonuçsuz kalır.
Darbelerin, hukuksuzluğun, totaliter yönetimlerin uzun süreler yönetime egemen olan Türkiye'de de, özellikle politik içerikli suçların cezasız kaldığı, suçluların ortaya çıkarılmadığı ya da korunduğu biliniyor.
Genel anlamda vurgulamak gerekirse, Dersim Harekatı, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş, Madımak katliamları, son olarak da geçen yıl yaşanan Uludere'de köylülerin bombalanması sadece birkaç örnek.
12 Eylül Darbesi öncesinde "şartların olgunlaşması" sürecinde toplumun önde gelen birçok kanaat önderleri, aydınları öldürüldü.
Konumuz ve ilgi alanımız öldürülen gazeteciler ve cezasızlık olduğu için, geneli bir yana bırakalım
Ülkemizde son 100 yılda 90 dolayında gazeteci, yazar öldürüldü. Bunların 15 kadarı 1915 yılında öldürülen Ermeni gazeteci, yazar, şair meslektaşlarımız, ustalarımızdı.
Gazeteci, yazarlara yönelik cinayetler özellikle 1990' lı yıllarda sayısal olarak en tepe noktaya ulaştı.
Örneğin, 7 Mart 1990'da öldürülen Çetin Emeç ülkenin en çok satan ve etkili gazetesinin yöneticisiydi.
Bu süreçte işlenen gazeteci cinayetlerinde Turan Dursun, Uğur Mumcu, İzzet Kezer, Metin Göktepe, Hrant Dink gibi bazı örnekler dışında öldürülen gazetecilerin önemli bölümü Kürt medyasında çalışanlardan oluşuyor.
1990-96 yılları arasında zaman zaman isim değiştirerek yayınını sürdüren Özgür Gündem gazetesinin çalışanlarından öldürülenlerin sayısı 25'i buluyor.
Ben Özgür Gündem'in ilk çıkışında bu gazetenin parlamento muhabiri olarak dört ay görev yaptım. Biz Ankara'da bir oranda daha rahattık. Ancak, Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu illerindeki bürolarda çalışan muhabirler her gün ya resmi emniyet görevlilerinin ya da devletten güç alan çeşitli sivil silahlı militanların baskısı, saldırısı altındaydı.
İş o kadar ileri gitti ki bu gazetenin devamı olarak yayınlanan Özgür Ülke gazetesinin İstanbul merkez bürosunun bulunduğu bina 2 Aralık 1994 gecesi bombalı saldırıya uğradı.
Başbakan Tansu Çiller'in "Bu gazetenin bertaraf edilmesini içeren" imzalı (30 Kasım 1994 tarih 02438 sayılı) talimatının belgesi 19 Aralık 1994'te bu gazetede yayınlandı. Bu saldırı Başbakan'ın yazılı emri, talimatı ile yapılmıştı.
Bu yazının gazetede yayınlanmasından birkaç gün sonra benim Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nün çalışanı olan eşim Birol Abakay hakkında soruşturma üstüne soruşturma açıldı. Devletin 20 yıllık memuru işten atılmaya çalışıldı. Pasif göreve alındı. Hiç ilgisi ve sorumluluğu olmadığı halde bu genelgeyi eşimin sızdırdığı ileri sürüldü.
"Olsa olsa" anlayışı ile hareket edildi. "Kocası Özgür Gündem'de çalıştığına göre bu belgeyi ancak bu kadın verebilir" düşüncesi egemen oldu.
1992' de gazetenin yazarı Musa Anter'in öldürülmesi ise bu gazete için en ağır uyarı idi.
Turan Dursun TRT Ankara Radyosu'nun Prodüktörü iken Genel Başkanı olduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin (ÇGD) üyesi olmuştu. 4 Temmuz 1990'da 2000'e Doğru dergisinin yazarı iken öldürüldü. Son derece barışçı, kimseyi incitmeyen kişiydi. Din sahtekarlarını yazılarında deşifre etmekteydi.
Yine ÇGD'nin genç üyelerinden Sabah gazetesi muhabiri İzzet Kezer Cizre'de PKK yanlısı militanlarla güvenlik güçlerinin çatışmasını izlerken, elinde beyaz bayrakla fotoğraf çekmeye çalışırken öldürüldü. Kezer'in güvenlik güçlerinin bulunduğu taraftan gelen kurşunlara hedef olduğu birlikte olduğu gazeteci arkadaşlar tarafından görüntülendi.
O İzzet Kezer ki, gazetesi adına olayları izlemeye Ankara'dan gitmişti ve gazetesinde kadrosu bile yoktu. Öldürüldükten sonra (bir ay öncesi tarih düşülerek) sonradan şikeli olarak kadrosu yapıldı.
8 Ocak 1996'da Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'nin gözaltında iken öldürüldüğü biliniyor.
AGOS yazarı ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinde güvenlik güçlerinin tetikçileri nasıl koruduğu, öldürüleceği bilindiği halde korunmadığı üzerine kitaplar yazıldı.
Bütün bu cinayetlerden ortaya çıkan iki unsur var.
Birincisi; bazılarının sadece isimlerini verdiğim son 100 yılda öldürülen 90 dolayındaki gazeteci, yazarın tümü çalıştıkları dönemlerde iktidarlara muhalif, onları eleştiren konuma sahiptiler, Sabahattin Ali'den Uğur Mumcu ve Hrant Dink'e kadar.
Öldürülenlerin ikinci özellikleri ise, bu kişileri öldürenlerin hiçbirinin katili ya da katilleri bulunmamıştır. Bazılarında birtakım tetikçiler öne sürülmüşse de bu kişilerin arkasındaki gerçek güçler, azmettirenler bulunmamıştır. Aranmamıştır. Açılan davalar ise devletin derinliklerinde kaybedilmiş, gündemden düşürülmüştür.
Öldürülen gazetecilerle ilgili hukuk mücadelesinin olumlu sonuca ulaşması yine ülkenin, o dönemde içinde yaşanılan siyasal konjonktürle yakından ilgilidir.
Çeşitli tarihlerde öldürülen gazeteciler arasında bulunan Ali ihsan Özgür (Politika-1978), Ümit Kaftancıoğlu (TRT-1980), Turan Dursun (2000'e Doğru- 1990), İzzet Kezer (Sabah-1992), Uğur Mumcu (Cumhuriyet- 1993) halen yöneticisi olduğum ÇGD'nin üyeleriydiler. 1992'de de ÇGD'nin Genel Başkanı Mustafa Ekmekçi, ardından Doğan Tılıç idi.
Hem aileleri, hem ÇGD bu konularda hukuk mücadelesi vermiş olsalar da ciddi sonuçlara ulaşamadılar. Çünkü eğer ülkede "derin Devlet","kontrgerilla","gladio" gibi yapılanmalar varsa (Ki var olduğu konusunda çok ciddi olgular açığa çıktı) sonuç almak olanaksızdır.
Örneğin Bülent Ecevit başbakan olduğu sırada kendisine sorulan bir soru üzerine kontrgerillanın var olup olmadığı konusunda bilgi verirken bunu reddetmemiş, bu konuda bir yere kadar gittiğini, daha sonra izleri kaybettiğini açıklamıştı.
Böylesine bir yapılanmanın yargıyı da içine aldığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Böyle olunca, hak arayanların çaresizliği, sonuç alamaması bir toplumsal gerçeklik olarak ortaya çıkıyor.
Bu durum karşısında da, suçlar, hem de en ağır suçlar, yani siyasal cinayetler cezasız kalmış, bu "cezasızlık" devletin bilgisi ve onayı ile gerçekleşmiştir.
İşlenen suçların karşılığını bulması, suçluların (devlet görevlileri bile olsa) cezasız kalmamasının yolu ülkenin demokratikleşmesinden, devletin demokratikleşmesinden, devleti yönetenlerin demokrasiyi içselleştirmesinden, gerçekten demokrat olmasından geçmektedir.
Türkiye'nin, henüz bu noktada olmadığı ise bana göre tartışmasız bir gerçekliktir.
Sorunumuz, sıkıntımız buradadır.
Aksi olsaydı, ülkemiz basın, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü konusunda çalışmalar yapan uluslararası kuruluşların raporlarında mahkum edilmez, dünya sıralamasında Türkiye 148. sırada yer almazdı.
............
19 Aralık 1994'te Özgür ülkenin birinci sayfasında yayınlanarak belgelenen, Başbakan Tansu Çiller imzasıyla ilgili güvenlik kuruluşlarına gönderilen "gizli" ibareli, 30 kasım 1994 tarih ve 02438 sayılı yazıda aynın şöyle deniliyor:
1-Başta "Özgür ülke" olmak üzere, bölücü ve yıkıcı örgütlere destek verecek şekilde yayın yapan yayın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şekline dönüşmüştür.
2-Demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye'nin hür basın anlayışı konusundaki engin hoşgörüsünün son günlerde adı geçen yayın organlarınca büyük ölçüde istismar edildiği, yasaların çiğnendiği ve terör örgütünün adeta yasal bir kuruluş durumuna sokulmaya çalışıldığı değerlendirilmektedir. Bu durum, sağduyulu ve vatansever yurttaşlarımızı ve Türk kamuoyunu son derece rahatsız eder boyutlara ulaşmıştır.
3-Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığı'nca;
a-Bu tip yayın yapan organların tespit ve yayınlarının takip edilmesi,
b-Bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek giderici önlemlerin alınması,
c-Devletin bekasına yönelik açıkça bölücülük yapan ve terör örgütüne destek veren bu tür yayın organları ile etkin mücadele edecek yöntemlerin tespit edilmesi maksadıyla derhal bir çalışma yapılarak belirlenen yöntemlerin kısa sürede yürürlüğe konması için gereğinin yapılmasını rica ederim. (AB/EG)
* Ahmet Abakay ÇGD Genel Başkanı, SOL gazetesi yazarı
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için
Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık/ Emel Gülcan
Başlarken: Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık / Emel Gülcan
20 Gazeteci 20 Hikaye/ Emel Gülcan
Bundan 20 Yıl Önce/ Helmut Oberdiek
OHAL'de Gazetecilik; Ne Yapabilirdik?/ Naci Sapan
"Faili Meçhul"ler ve Cezasızlık/ Turgay Olcayto
“Cengiz Hayatından, Ben Kalemimden Oldum” / Recep Kavuş
Gazetenizi Yine Engelleyemedik Diye Bağırdılar! Yurdusev Özsökmenler
Siyasi Cinayetler ve Cezasızlık7 Yavuz Önen
Nazım Babaoğlu'nun Kaybedilişi
Cezasızlık, Hukukun Üstünlüğü ve Yaşa/Türkiye Davası/ Hüsnü Öndül
Demokrasi Yoksa Suçlar Ve Suçlular Cezasız Kalır/ Ahmet Abakay
Devlet Terörünün Cezasız Kalmadığı Bir Ülke Düşünebilir(miy)iz? / Serap Işık
Min Dit/ Özcan Kılıç
Yüzleşmek İçin Birkaç İyi İnsan Gerekli/ Hülya Üçpınar
Neden Özgür Gündem’deyim? / Eren Keskin
Devlet Politikası Olarak Cezasızlık/ Saniye Karakaş
Tüm Metin Göktepe’leri Yaşatmak!/ Erol Önderoğlu
Metin Göktepe Cinayeti/ Meryem Göktepe
Ne İşim Var Burda? Leena Reikko
Ertuğrul Kürkçü: Namık Tarancı: Faili Meçhul Saatinde Devrilmiş Bir Heykel
Gazeteci Katlinde Gazetecilerin Görevi/ Füsun Özbilgen
“Cinayet Soruşturmasında Yapılacaklar Bellidir
Hrant Dink Cinayeti, Kovuşturma ve Yargılama/ Fethiye Çetin
Ferai Tınç: “Dosyalardaki Engellemeler Kamuoyuyla Paylaşılmalı”
Melda Onur: Gazeteci Cinayetlerini Arastirma Komisyonu Kurulmali
Tahir Elçi: “İnsanlığa Karşı Suç Olarak Değerlendirilebilir”
Basın Örgütleri Hemfikir: Geçmişle Yüzleşmeli!
Oral Çalışlar: "Tuğlayı Çekecek İrade Oluşmalı"
Melda Onur'dan Önerge: Meclis ''Öldürülen Gazeteciler''in Faillerini Araştırsın
org/konu/oldurulen-gazeteciler-ve-cezasizlik">tıklayınız.