Mehmet Sait Erten 3 Kasım 1992'de Diyarbakır'da silahlı saldırıya uğradı. Öldü, 28 yaşındaydı. Mardinliydi, 10 Temmuz 1964'te doğdu. Annesi evde beş çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası memurluk yaparak evin geçimini sağladı.
Erten Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İşletme bölümünü bitirdi. 1990 yılında gönüllü olarak gazeteciliğe başladı. Deng dergisi ve Azadî gazetesinde Mardin-Mazıdağı muhabirliği yaptı. Erten Halkın Emek partisi (HEP) Mazıdağı ilçe örgütünde yönetim kurulundaydı, evliydi ve iki çocuğu vardı.
Mehmet Sait Erten cinayeti iki yıl "faili meçhul" kaldıktan sonra, 1994'te Hizbullah askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar'ın Diyarbakır 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) gıyabında yargılandığı davaya konu oldu.
Tutar 3 Ocak 2000'de İstanbul'daki Hizbullah operasyonunda yakalandı. Polise verdiği ifadede Erten cinayetiyle ilgili eylem talimatını verdiğini, eylemde Abdülkadir Selçuk'un ve Mustafa Demir'in görevli olduğunu anlattı.
Tutar Diyarbakır 6 Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki Hizbullah Ana Davası'nda 20 Aralık 2009'da müebbet hapse mahkûm edildi. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne giden dosya karara bağlanamadan, 1 Ocak 2011'de Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) yürürlüğe girdi. Bu kapsamda Tutar tutukluluk süresi on yılı geçtiği için tedbir şartıyla 3 Ocak 2011'de tahliye edilenler arasındaydı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11 gün sonra 14 Ocak 2011'de tedbir şartıyla tahliye edilen sanıkların tekrar tutuklanmasına karar verdiyse de sanıklar bulunamadı. Yargıtay 26 Ocak 2011'de Tutar'ın da aralarında bulunduğu 16 sanığa müebbet cezasını onadı.
Cinayette adı geçen Abdülkadir Selçuk'un öldürüldüğü iddia edildi. 12 Mayıs 2012'de basındaki haberlere göre ise tetikçi zanlısı Mustafa Demir hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesi müebbet hapis kararını onadı.
Eşi Şükran Erten ve ağabeyi Şerif Erten anlatıyor.
Eşi Şükran Erten anlatıyor
Mehmet Sait ile 1986'da evlendik. Benim gözümde mükemmel bir insan, eş ve babaydı. Haksızlıklara karşı en ön safta yer alan, yurtsever, demokrat ve dürüst biriydi.
Mazıdağı'nda herkes onu sever, sayardı. Evin Konfeksiyon'da ticaretle uğraşıyordu. Eşimin bölgede gönüllü muhabirlik yaptığını ölümünden sonra öğrendim. Mehmet tehdit ediliyorsa da bana anlatmamıştı.
O gün ailece Diyarbakır'a gidecektik. Ama çocuklarım küçük olduğu için ben evde kaldım. Eşim, arkadaşı Mehmet Solmaz ile birlikte sabah yola çıktı, Diyarbakır'a gitti.
"Beş el ateş etmişler"
Cinayetten saatler sonra haberim oldu. Tanıkların anlatımına göre failler 20-25 yaşlarında çocuklarmış. Turgut Özal Kapalı Çarşısı inşaatı civarında eşime saldırmışlar. Önce ismini söyleyerek seslenmişler, Mehmet arkasını dönünce beş el ateş etmişler. Kurşunlar böbreklerine ve akciğerine isabet etmiş.
Polisler olaydan sonra Mehmet Solmaz'ın ifadesini almışlar. Solmaz çelişkili ifade vermiş. Önce gördüklerini anlatmış, sonra ek ifade verip ilk ifadesini geri almış.
"Yerden kaldırmamışlar"
Polisler olay yerine gelince Mehmet Sait'i yerden kaldırmamışlar. Eşimi civardaki akrabalarımız kendi imkânlarıyla Diyarbakır Devlet Hastanesi'ne götürmüş. Mehmet hastaneye varıncaya kadar epey vakit geçmiş.
Olay sırasında orada olmadığım için benim ifademe başvurulmadı. Mahkeme Diyarbakır'daydı, ben Mazıdağı'nda yaşıyordum. Çocuklarım küçüktü ve imkânlarımız belliydi, bu yüzden hukuki süreçle ilgilenemedim.
Sadece olayla ilgili 2004'te çıkan "Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik" çerçevesinde 2006'da tazminat için başvurduk ve kazandık.
Ağabeyi Şerif Erten anlatıyor
Kardeşim benden dokuz yaş küçüktü. Mazıdağı'nda herkes onu severdi. Kavgayı değil, çözümü; şiddeti değil barışı savunurdu. İlçenin kanaat önderleri arasındaydı. Kaybımız o kadar büyük ki kardeşimin ölümünü hâlâ kabullenemedik. Sanki çıkıp gelecekmiş gibi geliyor bize.
1970'lerden sonra Kürdistan'da siyasi bilinçlenme yoğundu. Ağabeyim Mahmut Erten 1980'e kadar Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği'nin (TÖBDER) Mazıdağı şube başkanıydı. Mehmet Sait o dönemde, ilk gençlik yıllarında siyaseten benden ve Mahmut ağabeyimden etkilenmiş olabilir.
O yıllarda sosyalist demokrat çizgide siyasetle ilgilenenler, o çizgideki gazete ve dergilerin yanında durdu. Kardeşimin gazeteciliğe ilgisinin siyasi duruşundan kaynaklandığına inanıyorum. Mehmet Sait'in gazeteye ve dergiye gidip geldiğini görmüştüm ama gönüllü muhabirlik yaptığını saldırıdan sonra öğrendim.
"Erken ulaştırılsa yaşayabilirdi"
Kardeşimin vurulduğu gün okulda öğlen saatlerine kadar ders verdim. Eve geçince telefon geldi, yeğenim Mehmet Sait'in öldürüldüğünü söyledi. Hemen hastaneye koştuk ama vardığımızda doktorlar umudu kesmişti. Kardeşimin otopsi raporunda kan kaybından ve akciğerini delen kurşundan bahsediliyordu. Hastaneye erken ulaştırılsa yaşayabilirdi.
Diyarbakır Emniyeti'nden polisler silah sesleri üzerine olay yerine gitmiş ama kardeşimi hastaneye götürmek yerine, arkadaşı Mehmet Solmaz'ın ifadesiyle uğraşmışlar.
"O dönem taktik buydu"
Olayla ilgili birkaç kişiyi gözaltına almışlar. Ağabeyime de düşmanınız var mı diye sormuşlar. Ağabeyim düşmanımız olmadığını, saldırının kardeşimize yönelik planlı bir eylem olduğunu anlatmış.
Kardeşimin soruşturması Diyarbakır'da yürütüldü. Prosedür gereği dosya açıldı ama detaylı soruşturma yapılmadı. O dönem taktik buydu. Dosya hazırlanırdı, araştırılmazdı ve rafa kaldırılırdı. İki yıl sonra bazı evraklar için Adliyeye gittiğimde kardeşimin dosyasının da "faili meçhul" olarak rafa kaldırıldığını gördüm.
Mehmet Sait'in failleri olarak adı geçenlerle ilgili şunu düşünüyorum: Devletin bu cinayetleri sicilinden silmesi gerekiyordu. Hizbullah Ana Davası'nda adı geçenler önlerine konulan düzmece ifadeleri kabul ettiler. Bu tarz operasyonlarda ifadelerin nasıl alındığı ve imzalatıldığı hepimizin malumu.
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.