Konu sağlıkta şiddet.
Son günlerde kamuoyunun ilgisi arttı, gerekçe “brutal” bir hekime şiddet vakası. “Biz demiştik”le devam edersek şiddetin yaygınlığının artacağını ve “tarzının” da şekil değiştirebileceğini söylediğimiz kayıtlardadır.
Gerçekten de böyle oldu: Kaldırım taşı hekimin kafasında parçalandı, vahşi, gaddar, acımasız, zalim, insanlıktan uzak bir biçimde. Cümleyi böyle kurunca şiddetin “insanlığa görece yakın ya da vahşi olmayan biçimleri”ni hafifsediğimiz sanılabilir, değil kuşkusuz. Ancak her gün yaşanan şiddet gündem olmuyordu, olamıyordu. Gündem olamama hali sadece genel kamuoyu için değil, sağlıkçılar için bile geçerli bir durum oldu, olmuştu. Bu yazının çıktığı gün belki konu hekimlerin de gündeminde arka sıralara kaymış olacak.
“Hekimlere müjde torba yasada: 180 bin TL maaş” gibi gerçek dışı manşetler arasında 3 bin lira olan “emekli hekim maaşlarının –şarta bağlı- arttırılmasıyla” ilgili gayrı ciddi/dalga geçer bir içeriğe sahip, “insan teklif olarak getirmeye utanır” diyeceğim torba yasa madde tartışması öne geçecek, kim bilir.
Niye böyle söylüyoruz?
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu
TBMM 24. Yasama döneminde Ocak 2013’de Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda yer alan önergelerden biri yukarıda.
Önerge Şanlıurfa hastanelerinde yaşanan saldırılar vesilesiyle verilmiş.
Bugün şiddetin gündeme gelmesine yol açan kaldırım taşı vakası da ne tesadüf ki Şanlıurfa’dan!
TBMM Araştırma Raporu 300 sayfa, sonunda 6 sayfalık öneriler bölümü, bu bölümde de 66 öneri maddesi var. Bir ikisini alıntılayalım:
66 önerinin ilk 2 maddesi bunlar. Raporun yayınlanmasından bu yana geçen 5 yılda her türlü hukuki ve idari tedbir eksiksiz olarak alınmış mı? Ne işe yarar ayrı bir konu ama Türk Tabipleri Birliği (TTB) hala -Urfa’daki olaydan sonra da- “sağlıkta şiddet yasası çıkarın” diyor.
Devam edelim Meclis Araştırması Raporundaki öneri maddelerine:
İlginçtir yeni Sağlık Bakanı acillere polis koyacaklarını söyledi. Meclis Araştırması Raporu yazılırken hastanelerde polis varmış, ‘her türlü şiddet olayına müdahalesi sağlanmalı’nın ötesinde polislerin niteliği de tanımlanarak ‘etkili, bilgili ve bu konuda eğitim almış kişilerden seçilmesi’ de söylenmiş. Geçen 5 yıl içerisinde bu yapılmış mı? Kim yapacak(tı)? Yapılmamışsa neden? Kimden hesap sormalı? (Misal TTB olabilir mi? Şiddet konusunu ısrarla takip etmesine, her Sağlık Bakanına hatırlatmasına rağmen…)
Yine yeni Sağlık Bakanı artık hekimlerin şikayet için karakola gitmelerine gerek olmayacağını, hastanede bu işin halledileceğini belirtmiş. Oysa 5 yıl önceki raporun 30. maddesi sağlık çalışanının devreden çıkmasını, şikayete gerek olmadan savcılıkça dava açılmasını yazmış. 32. maddede de yasal düzenlemenin muhtevası tanımlanmış.
Raporu hazırlayanlar sorunu sadece güvenlik sorunu olarak görmediklerini de belirtmişler:
Soru ortada duruyor: Kim yapacak?
Raporun “Komisyon Başkanının Sunuşu” bölümünden alıntılayalım şimdi de:
Bugün itibariyle anlaşılıyor ki icra makamına inanç boşa çıkmış.
Biliyoruz ki sağlıkta şiddet (tıpkı diğerleri gibi) en tepeden başladı ve çözümü de en tepede.
12 Eylül 1980’de “doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar”, “bayrağın ucundan tut desen kaç para diye sorarlar?”la hedef gösterilen süreç, 2003’lerde “doktorlar iğne yapmayı bilmezler”le mayalandı, zirve yaptı. Bunları bilmek kalıcı, köklü çözüm için elbette önemli, çok sayıda “teknik” (iletişim becerilerinden tutanak/doğru rapor tutmaya, bildirim/kayıt sistemlerine vd) yapılacaklar da ama acil yapılacaklar açısından bugün bunlar bir anlam ifade etmiyor. Ne “biz demiştik”li cümleler, ne analizler içeren doğru/uzun yaklaşımlar, ne aklı başında öneriler, ne şiddetin sağlık politikalarıyla yakın ilgisini anlatmalar yarın kafada patlayacak kaldırım taşına acil çözüm sağlıyor. Doğrusunu isterseniz sorunu yüreğinde hisseden kırgın/kızgın hekim gruplarındaki yazışmaların önemli kısmı da çok umut vermiyor, hatta dili (saldırgan vb), kendiyle sınırlı ufku (hekimler ve diğerleri gibi), hekimlik değerleri açısından küntlüğü (şiddet uygulayana sağlık hizmeti vermeme vb) ile insanı endişelendiriyor.
Sade, olabildiğince basit düşünmekte yarar var. Güçlü olmak gerekiyor çözüm için. Güç kimileri için silahtan, paradan gelebilir. Hekim, emeğiyle geçinen bir işçi olarak gücünü buralardan alamaz. Hekimlerin gücü dayanışma ve bu yolla sağlayabileceği sürekli basınç, bir sonucu olarak yasal düzenlemelerden kaynaklanabilir ancak. Hiç küçümsemeyelim, ne istediğini bilen, ısrarlı, enerjik, derdini topluma anlatmaya uygun dille yürüten kararlı dayanışmacı bir sürecin kazandırıcı olma şansı vardır.
Somutlamak gerekirse hekimlerin çalıştığı ilde, herhangi bir sağlıkçıya (sadece fiziksel şiddetle sınırlı olmak üzere) şiddet uygulandığında tabip odası tarafından kendisine çağrı yapıldığında dayanışma ve uyarı anlamında hizmetten çekilme hakkını kullanacağını bildiren dilekçelerini tabip odalarına iletmeleri, tartışılmalıdır. Bu kararın uygulaması için bir zaman tanımlanmalı, örneğin 2019 başından sonra yürürlüğe gireceği duyurulmalı, tabip odaları hekimlerden dilekçeleri toplamalı ve TTB bu tarihe kadar her ilde yapılan toplantılardan gelen görüşler ışığında 2019 başında kamuoyuna süre ve tarz olarak izlenecek tutumu açıklamalıdır. Hekimlerin “işi” başkalarına havale etmeden duyarlılık göstermeleri ve bunu kamuoyuna duyurmaları önceliktir. Ama yetmez. Çünkü artık konu hekimleri “aşmıştır”.
TBMM’deki araştırma önergesinin öneriler bölümü 2. madde “tüm toplumun sağlık çalışanlarına yönelik şiddet karşısında söz ve eylem birliği içinde olması gereklidir” demektedir. Dolayısıyla acil öneriler hekimleri toplumdan ayıran değil toplumla birlikte tutumlara odaklanmalıdır.
Bu yaklaşım ışığında da TTB 65 tabip odası ve uzmanlık dernekleri başkanlarıyla birlikte TBMM’yi ziyaret etmeli, grubu bulunan partilerden randevu alarak iki talepte bulunmalıdır:
- Sağlıkta şiddete yönelik yasa tasarısının derhal yasalaşması; ve bunun için destek,
- Hiç arzu edilmemekle birlikte bugünden sonra herhangi bir yerde yaşanacak her şiddet vakasında olayın yaşandığı ildeki bütün siyasi partilerin en üst düzey yetkilileri tabip odası başkanıyla birlikte olay yerinde ortak açıklama yaparak olayı en katılımlı bir şekilde kınamalı ve olayın takipçisi olacağını taahhüt etmeli, şiddet uygulayan parti üyesi ise partisiyle ilişkisinin kesileceğini bildirmeli.
Bu madde çerçevesinde bir şiddet olayı yaşanmadan önce her ilde en kısa sürede bu tutumlarını kamuoyuna açıklayan ortak bir basın toplantısı yapılması da düşünülmelidir.
Benzer biçimde TTB/tabip odaları, uzmanlık dernekleri ortak imzasıyla bütün medya ve spor kuruluşları başta olmak üzere kamuoyuna/kurumlara “acil” talebiyle çağrı çıkartılması, kamuoyuna yönelik “sağlıkta şiddete son” başlığını işleyen, her kurumun kendine özel faaliyetlere yer vermeleri talebi de ziyaretlerle paylaşılabilir.
(…)
Öneriler arttırılabilir, kimileri uygulanabilir kimileri uygulanamaz bulunabilir. Ancak hekimlerin daha öncelikli bir gündemi yoktur ve bu konuda gözle görülür bir ilerleme kaydedilmeden başta Sağlık Bakanı/Hükümet olmak üzere sağlıkta hiçbir “gelişmenin” karşılığı yoktur. Kafasında kaldırım taşı kırılan hekimleriyle “marka” olan bir ülkenin sağlık turizmi beklentisindeki hedefleri de en azından tartışılır.
İyi de..
Yukarıda sayılan öneriler ya da başkaları yapılırsa, işe yarar mı?
Çabalanırsa, zorlanırsa…
En tepe (istemese de) “isterse” sizce olmaz mı? (EB/HK)