30 Ekim 2018 günü medyada benzer ifadelerle yer aldı:
“Son dakika: AK Parti’den ‘Sağlıkta Şiddete Karşı’ yasa teklifi”.
Kısa sürede teklifin 44 maddeden oluşan bir paket olduğu ve içeriği öğrenildi. Her ne kadar şiddete karşı yasa teklifi olarak duyurulduysa da ‘daha öte’ bir menzili olduğu anlaşılıyor. O nedenle ilgili kurumların maddeleri bu kapsamda ele alarak değerlendirmeleri şart. Bu vurguya ve bütünlüklü bakış ihtiyacına rağmen sadece şiddete karşı yasa maddesinin incelenmesi teklifin bütününe dair niyeti, teklif sahiplerinin beklentisini ve nihayetinde sağlık bakışlarını değerlendirmek için yeterli.
***
Sağlıkta şiddete karşı yasa tekliflerinin öyküsünü hatırlatarak başlayalım.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2005’lerden başlayarak sağlıkta artan şiddetle ilgili panel, hastane toplantıları, çalışmalar yaparken 2008’de gündemine yasal önlemleri de aldı. Sorunun çözümünde yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını bilmekle beraber yürütülecek çabaların bir parçası olarak hazırladığı yasa maddesi tasarısını 2009 yılında paylaştı. Sağlıkta şiddete karşı yürütülecek mücadelenin bir parçası olan öneri AKP tarafından görmezden gelindi.
TTB sağlıkta şiddete karşı bütünlüklü bir toplumsal çabanın gerekliliği tespitinin sonucu olarak TBMM’de kurulacak bir Araştırma Komisyonu’nu önceliyordu. Ancak “sağlıkta şiddetin münferit olduğu gerekçesiyle” bu talep de AKP tarafından benimsenmiyordu. Öyle ki AKP’nin gerçekte yaşananla çelişik bu hali, 2012’de Araştırma Komisyonu kurulması için verdiği önergeye de yansıdı.
AKP Ankara milletvekili Cevdet Erdöl ve arkadaşlarının verdiği önergenin 18 satırlık gerekçesinde üç kez münferit sözcüğü kullanılarak son paragrafta “araştıralım yine de” denilmiş oldu:
“Verilen bu önerge ile sağlık çalışanlarına yönelik münferit de olsa şiddet olaylarının araştırılması varsa gerekçelerinin bilimsel olarak tespit edilmesi ve çözümleri konusunda politika geliştirilmesi arzu edilmektedir."
Türk Tabipleri Birliği’nin ısrarlı talepleriyle -çok daha önce olması gerekirken- Nisan 2012’de Dr. Ersin Arslan’ın öldürülmesini takiben oluşan atmosferde AKP dışındaki partilerin çabalarıyla AKP daha fazla direnemedi ve Araştırma Komisyonu kurulma kararı verildi, Komisyon ilk toplantısını 12 Haziran 2012’de yaptı.
Sağlıkta şiddet artışının ve artık mutlaka hep birlikte bir şeyler yapılması gerektiğinin ortak akılla somutlandığı tutum ve belge TBMM Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (TBMM 24. Yasama dönemi; Ocak 2013) olmuştur. Rapor 66 maddelik bir öneri paketi içeriyordu ve bunlar arasında 32. madde doğrudan yasal düzenleme ile ilgiliydi:
“Türk Ceza Kanunu’nda sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti caydırıcı nitelikte yeni düzenlemeler yapılarak; bu eylemlerin kamu hizmetini engelleme, vatandaşın sağlık hakkını kullanmayı engelleme ve bunun sonucunda insan hayatının riske atılması gibi suç tipleri başlıkları altında değerlendirileceği yasal düzenlemeler yapılmalı, cezalar arttırılmalı ve verilen cezaların ertelenmemesi sağlanmalıdır”.
Açık ki Araştırma Komisyonu bu önerileri yazarken tartışmış, her parti ayrı ayrı hukukçuların görüşlerine başvurmuş ve bir itiraz söz konusu olmaksızın bütün partilerin ortak önerisi olarak sunulmuştur. Hatta Komisyon durumun aciliyeti nedeniyle rapor çıkmadan –bir ay bile beklemeden- dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a 13 Aralık 2012’de 17 Komisyon üyesinin imzasıyla ortak bir mektup göndermişti. Rapor’da bu mektupla ilgili ifade aynen şöyle:
Mektubun da ilgili kısmı aşağıda:
Mektubun sağlıkta şiddete karşı yasa maddesiyle ilgili bölümü çok açıktır; öyle ki TBMM’deki dört parti ortak teklif vermeyi düşündüklerini yazmıştır.
Soru net: Sonradan kim vaz geçmiştir?
Cevap da net. Bunu AKP’nin sağlıkta şiddeti engellemek, caydırıcılık sağlamak amacıyla 2014’te yaptığı yasal değişiklikten ve dün getirdiği tekliften anlıyoruz. 2014 yılında 3359 sayılı yasada yapılan ve halen geçerli olan madde şöyle:
Bu maddenin hiçbir caydırıcılığı olmadığı içeriğinden ve 2104’ten bu yana geçen beş yıldan anlaşılmaktadır. O nedenle TTB sağlıkta şiddetin engellenmesinde siyasetin ve yasama organının iradesinin bir göstergesi ve topluma verilecek mesaj olarak mücadelenin önceliğine yasal düzenlemeyi almış durumdadır. Çünkü yine Araştırma Raporu’nun 2. maddesinde belirtildiği gibi “sağlıkta şiddete karşı mücadele tüm toplumu ilgilendirmektedir … ve sağlıkta şiddete karşı tüm toplum söz ve eylem birliği içinde olmalıdır.” Bu birliğin somut ifadesi ise toplumun en üst düzey örgütlü yapıları olan siyasi partilerin ve özellikle de kitlesel olan TBMM’deki partilerin tutumlarıdır.
AKP’nin dün (30 Ekim 2018) getirdiği teklif de aşağıdadır:
Bu madde teklifi, AKP’nin durumun ciddiyetini kavramaktan uzak olduğu gibi daha 1 ay önce Dr. Fikret Hacıosman’ın ölümüyle sonuçlanan ve bunun acısını yüreklerinde duyan ailesi, sağlıkçılar ve toplumla dalga geçen bir içerik taşımaktadır.
Teklif sağlık çalışanına yönelik görevleri sebebiyle kasten suç işlendiğinde şüphelilerin kolluk görevlilerince yakalanacağını söylemektedir! Bu ifade ister istemez bugüne kadar bunun aksi bir düzenlemenin yürürlükte olup olmadığını akla getirmektedir; caydırıcılık anlaşıldığı kadarıyla şudur: Bir sağlık çalışanını kasten yaralarsanız (maddenin 2014’teki kısmıyla birlikte tamamı bunu söylüyor) kolluk sizi (artık!) yakalamak ve Başsavcılığa sevk etmek zorunda. Bu halen yok demek ki, bu madde yasalaşırsa bir sağlıkçıyı kasten yaraladığınızda (ne kadar yaraladığınızda?) kolluk tutup savcıya sevk edecek.
Sonra? Sonrası yok.
Daha doğrusu sonrasını biliyoruz, çok sıkça serbest bırakılma ve kimi durumlarda dava açılması. Caydırıcılık?
Teklifin son iki cümlesinde mi acaba caydırıcılık diye son cümleleri dikkatle okuyoruz:
“Bu suçların soruşturulmasında, kolluk tarafından müşteki, mağdur veya tanık olan sağlık personelinin ifadeleri işyerlerinde alınır”.
Yani? Sağlık çalışanı olarak şiddete maruz kalmış olabilirsiniz ama hizmet aksamasın, döneriniz kesilmesin (?) diye bir fedakarlık yapılarak ifadenin işyerinde alınması yasalaştırılacak. Böylece -maddenin gerekçesine bakılırsa- yaralanma olsa, dayak yense de sağlık hizmeti kesintiye uğramamış olacaktır.
Oysaki 2013 tarihli Araştırma Komisyonu’nun önerileri içerisinde yer alan 32. madde “… kamu hizmetini engelleme, vatandaşın sağlık hakkını kullanmayı engelleme ve bunun sonucunda insan hayatının riske atılması gibi suç tipleri başlıkları altında değerlendirileceği yasal düzenlemeler yapılmalı, cezalar arttırılmalı ve verilen cezaların ertelenmemesi sağlanmalı” diyerek caydırıcılık çerçevesini tanımlamıştı.
Görülen o ki AKP’nin sağlıkta şiddeti engellemek gibi bir çabası yok, getirilen teklif de bunun kanıtı.
***
Bir değişiklik olmazsa teklif yarın (1 Kasım 2018) TBMM’de Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülecek, AKP sağlıkta şiddet engellensin diye çok hızlı davranacak!
Bu durumda bütün sağlık çalışanlarının yarın ki işi belli. Komisyon’da hangi milletvekillerinin olduğunu ve telefonlarını öğrenip hal hatır sormaya başlayalım, önceliği AKP’li ve MHP’lilere vermeyi de ihmal etmeyelim. (EB/HK)
* Fotoğraf: 2 Ekim 2018'de öldürülen psikiyatri uzmanı Fikret Hacıosman için düzenlenen eylemden.