Fotoğraf: AA
Okuduğum bir haberden anladığım Oxford Dictionaries her yıl o yılın sözcüğünü belirliyormuş. Haberde 2020 için tek bir sözcük seçemediklerini öğreniyoruz. 2020’nin ruhunu, ruh halini, meşguliyetlerini “kesen” tek bir sözcük olmamış, onun yerine bu yıla özgü olsa gerek, “eşi görülmemiş yılın sözcükleri”ne genişletmişler işi ve sıralamışlar. Buraya taşımayayım haberin içeriğini ama bu yıl çokça kullandığımız/kullanılan ve bu yılı “temsil” eden sözcükleri(mizi) sesli düşünebiliriz: Covid-19, pandemi, koronavirüs, sosyal mesafe, fiziksel mesafe, maske, evden/uzaktan çalışma, kapanma… Türkiye için şeffaflık sözcüğünü de ekleyebiliriz, devamla bilim, aşı, filyasyon, temaslı vs...
Bu sözcükler bize ne söylüyor? Gerçekten farklı bir yıl olduğu ve kullanılan sözcüklere de yansıdığı çok açık. Ama değişmeyen sözcükler de var 2020 için. Değişmeyen sözcüklerden işsizlik, geçim derdi, hukuksuzluk, adaletsizlik, borç bunların başında gelse de öne çıkmadı, “geride” kaldı. Tahakküm ve Direniş Sanatları kitabından alıntıyla “İktidarın yüzüne karşı söylenemeyenlerden oluşan bir sahne arkası söylemi” diyebiliriz. Aslında hepimiz için bu ölçekte bir salgın yeni olmakla birlikte halkın büyük çoğunluğu için “eğreti bir yenilik” oldu. Değişmeyen ve hatta kötüleşen yaşam koşullarının görünür gerekçesini ifade eden sözcüklerin değişmiş olması, canı burnunda olanlar için bir değişiklik olmuyordu, olmadı.
Gerçeği gizleme
Hasta olup olmadıkları için test kuyruğu, hasta kuyruğu ve nihayetinde cenaze/morg kuyruğu gerçeğini yaşayanlar olarak sağlıklarının kıymetine dair bir değişiklik de olmamıştı. Sadece temaslı ya da hasta olduklarında “sıkı kontrol altında” tutuluyorlardı.
İlgilisinin başından bu yana farkında olduğu “gerçeği gizleme” politikası, 2020’nin son çeyreğinde bütünüyle faş oldu. Artık ne yazık ki mevcut rakamlarla bile dünyadaki en kötüler arasında yerimizi almış durumdayız.
2020’nin son günlerindeyiz. Kışa girdik ve daha başındayız. Neresinden baksak önümüzde 4 aylık zorlu bir süreç var. Salgının seyri nedeniyle hükümet Kasım sonu-Aralık başında önlemleri “sıkılaştırdı” ve yürürlüğe koydu.
Önlemlerden beklenti nedir? Mevcut önlemlerle hasta sayılarının çok ciddi bir düşüş göstermesini bekleyen yok, karar verenler dahil. Beklenti artışı yavaşlatması, daha iyisi durdurması ve bir miktar düşüş göstermesi.
Önlenebilir ölümler
Sürdürülebilir mi? Sürdürmek istiyorlar ama neresinden bakarsak bakalım Türkiye alması gereken köklü önlemleri yani vatandaşa her türlü güvencenin sağlanarak en az 14 günlük, tercihen hastalığın 2 kuluçka süresini içeren bir kapanmayı yapmadığı müddetçe sağlık sistemi üzerindeki hasta yükünü hafifletmesi mümkün görünmüyor. Bu diplomatik ifadenin Türkçesi şu: Hükümet bu önlemi almadığı için Türkiye’de her gün önlenebilir yüzlerce ölüm gerçekleşiyor. Tekrarlayalım: Önlenebilir ölüm!
Sorarak bir daha altını çizelim: Eğer insanlara güvence sağlanarak yeterli süre tam kapanma yapılırsa bu ölümler engellenebilir mi? ‘Evet, engellenebilir’ cevabını vermeyen bir bilim insanı var mı?
Bir kişiden değil her gün yüzlerce önlenebilir ölümden, insandan, insan yaşamından bahsediyoruz.
Aşı ve tam kapanma
Pandemi çok büyük ölçekli bir mesele, farkındayız. Sadece tıbbi değil ekonomik, sosyal, siyasal, kısacası çok boyutlu ve yönetmek kolay değil. O nedenle ancak herkesin katkı ve katılımına açık, bilimin yol göstericiliğinde, şeffaflıkla yönetilebilir. Ne var ki böyle olmadı, olmuyor. Bütün çabalara, uyarılara rağmen bu ‘seçeneğe’, olması gerekene yönelmedi iktidar. O nedenle pandeminin ilanının 6. ayının sonunda, Eylül ayında Türk Tabipleri Birliği bu tablonun adını koydu ve kamuoyu ile paylaştı: Yönetemiyorsunuz!
Yaz aylarında sonbahara, sonbaharda kışa işaret edildi, artış olabileceğine dikkat çekildi. Türkiye yazın bile 1. dalgayı bastıramamıştı ama bir umutla uyarılar yapıldı, öneriler dile getirildi. Bugün bütün çıplaklığıyla ortada, hiçbiri ciddiye alınmamış, Covid-19 aşıları konusunda yaygın ön anlaşmalar için çaba harcanmamış, inaktive aşının bile ne zaman ne miktarda geleceğinin netleşmediği bir belirsizlik içerisindeyiz. Muhtemelen yerli ve milli aşı seçeneğine ‘yatırım’ yapılmış durumda, ki ondan da emin değiliz.
Bütün bunlar Türkiye’de yaşananları simgeleyen sözcüğün artık ‘yönetemiyorsunuz’ olamayacağına, çok naif kaçacağına işaret ediyor. Her gün önlenebilir yüzlerce ölüme engel olmak mümkünken bunun denenmemesi, kabul edilebilir değil. Önceki yazıda vurguladığım aşıyı bütünleyen öncelikli talep tam kapanma. İkisi için yapılacak eylemlerin meşruiyeti tartışma götürmez. Yeter ki durumun vahametini hisseden bir politik irade olsun. Ezcümle her gün yüzer yüzer canımıza kastedilirken 'yönetemiyorsunuz’un miadı doldu. 2021'in sözcüğü buna müdahale eden insan eyleminin ürünü olmalı!
(NÖ)