Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) şirketinin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva’nın “Bu nükleer santral Rusya'ya aittir,” sözlerine yanıt verdi.
Bayraktar, “Akkuyu Nükleer AŞ, Türkiye Cumhuriyeti'nin vergi mevzuatına, hukuk kurallarına göre çalışan bir şirket, bir Türk şirketi. O çerçevede çalışan, onun ötesinde hükümetler arası anlaşma kapsamında da bizlere her konuda, hem iktisadi hem de güvenlik konularında fevkalade önemli haklarımızın olduğu ve tamamen Türkiye'nin kontrolünde yürüyen bir proje,” dedi.
Enerji Bakanı Bayraktar: Akkuyu NGS, bir Türk şirketidir
Bayraktar’ın açıklamalarını ve Akkuyu NGS’nin “kime ait olduğunu” Türkiye’deki pek çok çevre davasının avukatı olan İsmail Hakkı Atal ile konuştuk.
Uluslararası anlaşma
Akkuyu NGS’nin bir ülke topraklarında başka bir ülkeye ait olan ilk ve tek nükleer santral olduğunu söyleyen Atal, açıklamasına şöyle devam etti:
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Akkuyu NGS’nin bir Türk şirketi olduğunu söyleyerek tamamen yalan söylüyor. Bunu elbette 2010 yılında Türkiye ve Rusya arasında imzalanan uluslararası anlaşmaya dayanarak söylüyorum. Akkuyu NGS, sermayesiyle yönetimiyle tamamen Ruslardan oluşmuş, Rus Devlet şirketi Rosatom’un yönetiminde ve kontrolünde olan, gezegende bir ülke topraklarında başka bir ülkeye ait olan ilk ve tek nükleer santral.
"Yerli ve milli olduklarını iddia ettikleri, bizim dedikleri şirketin yönetim kurulu üyelerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimse yok. Yönetim kurulunu Rusya belirliyor, yüklenici firmaların ve hissedarların tamamı Ruslar; ama kaza durumunda sorumluluk Türkiye’nin. Bu mu Akkuyu’yu Türkiye’nin nükleer santrali yapıyor? Bakanın yalanlarını açıkça görmek ve tüm dünyaya göstermek gerekiyor.
“İki ülke arasında 2010 yılında imzalanan ve dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün imzasıyla Resmî Gazete’de yayımlanan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma'nın beşinci maddesinin üçüncü fıkrası şöyle diyor:
“Proje Şirketi, Rus tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hisse payına sahip olacak şekilde, Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve düzenlemeleri kapsamında anonim şirket şeklinde kurulur.
"Mülkiyet Ruslarda"
“Ondan sonraki fıkrada da şu ifadeler yer alıyor: Rus Yetkili Kuruluşları'nın Proje Şirketi'ndeki toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den az olamaz. Yani yine çoğunluk bende olacak; ama istersen yüzde 49’unu size veririm diyor. Yani mülkiyet tamamen Ruslar'da.
“Sözleşmenin 15. maddesinin altıncı fıkrasında Türkiye’ye teknoloji transferi yapmamayı şart koşuyor. Yani santralin inşası tamamlandığında Türkiye'ye transfer edilmeyecek ve tamamen Rosatom'un kontrolünde kalacak. Sözleşmenin 16. maddesi de ciddi bir kaza durumunda üçüncü taraflara karşı Türkiye sorumludur, diyor. Santralde ciddi bir kaza meydana geldiğinde, bundan etkilenecek olan tüm Akdeniz ülkelerinin göreceği maddi zararı Türkiye karşılayacak demek bu.
"Zaten Nükleer Düzenleme Kurumu Kanunun 4./II maddesiyle Rosatom veya başka bir nükleer şirketinin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun kurduğu bir şirket vasıtasıyla yine yabancı bir ülkenin (Rusya'nın) Türkiye topraklarında nükleer santral sahibi olmasının önü açıldı.
ÇERNOBİL'İN 37. YILDÖNÜMÜ
"Nükleer aracılığıyla, elektrikte de Rusya'ya bağımlı hale geliyoruz"
Kaza sorumluluğu
"Nükleer Düzenleme Kurumu Kanunu, şirketin kaza sorumluluğunu da 700 bin euro ile sınırladı. Fukuşima Nükleer Felaketinden sonra, santralin Japonya'ya maliyeti 1 trilyon doları geçti. Türkiye’nin; İspanya, Yunanistan, İtalya, Fransa, Libya, Tunus, Mısır, Ürdün ve Kuveyt'e sorumluluğunu 700 bin euro ile sınırlamak, tutarın bin 500 katı Türkiye'ye ekonomik zarar vermek demek. Bunları söylüyorum çünkü bugüne dek bu santralin insanlara, doğaya ve gezegene vereceği zararla asla ilgilenmediler. Belki maddi boyutuyla ilgilenirler.
"Bizler, Akkuyu NGS’nin Akdeniz’deki suyu ısıtacağı ve bu suyla nükleer santralin çalıştırılması durumunda büyük bir çevre felaketine neden olacağıyla ilgili 10 Mayıs 2023’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) 'insanlığa karşı işlenen suçlar' ve 'ekokırım' bağlamında şikâyette bulunduk. Ve dört faile dikkat çektik: Mehmet Hilmi Güler (18.11.2002 -1.05.2009 arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı), Taner Yıldız (1.05.2009 – 28.08.2015 arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı), Berat Albayrak (24.11.2015 – 10.07.2018 arası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Fatih Dönmez (10.07.2018’den bu yana Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı).
"Bir de tabii Rosatom şirketi yönetim kurulu üyeleri. Uluslararası hukuk uygulanmadığı takdirde nükleer felaketin gerçekleşmesi büyük bir olasılık. En azından bu gündemle bu tehlike de yeniden tartışılır umarım."
(TY)