Türkiye’deki mevcut baskı dönemi gün gelip de sonlandığında araştırmacılar bugünlerin resmini çizmek için dönüp medya taraması yapacak elbette. Kitaplar yazılacak, belgeseller çekilecek, tanıklarla görüşülecek. Araştırmacıların esas başvuru kaynağı elbette görsel ve yazılı basına yansıyan veya yansımayan olaylar olacak.
Ama polis nezaretinde basılan televizyon kanallarının canlı yayın kayıtları, ömürlerini verdikleri mesleklerinden edilen gazetecilerin mağduriyetleri kadar adliye koridorlarından yükselen “özgür basın susmayacak” sloganları, gazetecilerin mahkeme savunmaları, haklarındaki gülünç iddianameler de bugünlere dair belgesellerin, araştırmaların konusu olacak.
AKP hükümetine 2013’teki Gezi protestolarıyla başlayan toplumsal itirazı basına yönelik korkunç boyutlardaki baskılar, sansür ve otosansür politikaları izledi. İlk başlarda patronlar üzerinden yürütülen “eleme” çabaları 2016 itibariyle Kanun Hükmünde Kararnameler veya basın kuruluşlarına kayyım atamalarıyla kitlesel işsiz bırakma operasyonları gerçekleştirildi.
İşsiz bırakılan bazı gazeteciler tüm zorluklara karşın yeni mecralar oluşturarak mesleklerini sürdürmeye çalışırken sayıları henüz belli olmayan bir kısım gazeteci de iktidarın baskısı yüzünden sürgüne gitmek zorunda kaldı. Geri kalan ve sayıları 10 bini bulan büyük çoğunluk ise mesleklerinden en azından şimdilik koparılmış görünüyor.
Mesleklerine dönmeyi bekliyorlar
İşsiz bırakılan gazetecilerin büyük çoğunluğu artık basın sektöründe iş aramazken az sayıda gazeteci de farklı mesleklerde hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor. Ama hemen hepsi ağır siyasi baskıların sonlanmasını ve tekrar mesleklerine dönmeyi bekliyor.
Serpil Savumlu, 15 yıllık gazeteci ve şu an işsiz. Aslında yakın zamana kadar bir işi vardı. Fakat memleketi Bandırma’da açtığı kuru gıda dükkânını kapatmak zorunda kaldı. İş arıyor.
Gökhan Kazbek, 27 yıllık gazeteci. Neyse ki şu an bir işi var: Marangozluk.
Semra Pelek, 18 yıllık gazeteci. Savumlu ve Kazbek’ten bir yıl önce çalıştığı Milliyet gazetesinden “yukarıdan gelen emirle” atıldı. Bir yıllık işsizlikten sonra nihayet dokuz ay önce bir halkla ilişkiler şirketinde metin yazarlığı işi buldu.
Denizcan Abay, dört yıllık gazeteci. 4 Ekim 2016’dan beri işsiz. Aynı gün, çalıştığı radyo istasyonu kapatılan annesi de işsiz kaldı. Gazeteci babası ise aldığı hapis cezasından dolayı 2012’den beri mülteci statüsünde, Almanya’da yaşıyor. Denizcan Abay’ın bir cafe açma hayali gerçekleşirse yeni bir işi olacak.
İhsan Çağrı Boyacı gazeteciliğe başlayalı birkaç yıl olmuştu. Gerçi yakın zamana kadar bir işi vardı. Ankara’daki bir barda garsonluk yapıyordu. Fakat patronla anlaşamayınca oradan ayrılmak zorunda kaldı. Şu an iş arıyor.
Ahmet Gülmez ise kendi işini kurdu: Diyarbakır’da açtığı sahaf-cafe şimdilik iyi gidiyor.
Kameraman Dedeoğlu
Bir olay olduğunda haber kameramanları en iyi görüntüyü alabilmek için sürekli itiş-kakış halinde olur. Zaman zaman aralarında kavgaya varan mücadeleler de yaşanır. Ankaralı gazetecilerin “dede” diye hitap ettiği 31 yıllık kameraman Turgut Dedeoğlu ise meslektaşları arasında saygınlığı tartışılmaz bir isim.
Toplumsal olaylarda kameramanlar birbirleriyle itişirken, “dedeye” her zaman en iyi yer açılır. Daha doğrusu açılırdı. Zira her ne kadar 2011'de kameramanlıktan emekli olsa da üniversitede okuyan çocuklarına bakmak için mesleğini yakın zamana kadar sürdürüyordu.
O da Ekim 2016'dan beri işsiz ve bu usta kameramana basın alanında herhangi bir yer açılmış değil.
Serpil Savumlu: Sunuculuktan esnaflığa
En son İMC TV’de çalışan 15 yıllık gazeteci Serpil Savumlu’nun da esnaflık macerası da bildik aslında: Bandırma’da iş yapamayan küçük bir kuru gıda dükkânı. Gazeteciliğe 2002 yılında Evrensel gazetesinde başlayan Savumlu iki yıl Ankara büroda çalıştıktan sonra İstanbul’da DGM muhabirliğine geçmiş.
Daha sonra Hayat TV’de 2009 yılına kadar gece haberlerini sunmuş. 2012’de İMC TV’ye geçen Savumlu, burada hem editörlük hem de kadın haberlerinin aktarıldığı Mor Bülten programının sunuculuğunu yapmış : “Özgeçmişim gazetecilikten ibaret ama şimdi araya esnaflık da girdi. Tabii kısa sürdü.”
29 Eylül 2016’da yayınlanan 668 Sayılı KHK’yla hakkında yayın durdurma kararı alınan 12 TV ve 11 radyonun içinde İMC TV de vardı. Kararnamenin çıkarılmasından birkaç gün sonra, 4 Ekim günü İMC TV polis tarafından basıldı.
İMC, polis baskınını canlı yayında naklederken çalışanlar bu baskını protesto etti. Aynı kararnamede ismi bulunan Hayatın Sesi TV, Denge TV, Jiyan TV, Zarok TV, Van TV teker teker kapatıldı ve kapılarına mühür vuruldu.
Savumlu, televizyonun polis tarafından basıldığı haberini ölüm döşeğindeki kayınvalidesinin başında almış.
"Televizyon kapatılacak, polis geldi gelecek haberleri arasında hastanedeydim. Bir taraftan kanalın kapatılışı diğer yandan kayınvalidemin ölümü… Hepsi üst üste geldi. Sonrasında iş aramaya bile mecalim kalmadı. Zaten iş bulma umudum da yoktu. Çalışabileceğim her yer kapatıldı. Bunun üzerine memleketim Bandırma’ya dönmek zorunda kaldım.
"Burada doğal ürünler sattığım bir dükkân açtım. Fakat kafam ticarete hiç basmıyor. Sorun sadece benden kaynaklanmıyordu tabii. İnsanlar nohut alırken bile gram gram tartıyor. Feci bir yoksulluk var. Ama aynı zamanda feci bir ırkçılık da var. Bandırma küçük bir yer.
"İnsanlar kısa sürede daha önce İMC TV’de çalıştığımı ve kanalın KHK ile kapatıldığını öğrendi. Keza bir Kürtle evli olduğumu da. Oğlumun adı Deniz Jiyan ama burada ona Deniz diye hitap etmek zorunda kaldım. Tüm bunlar üst üste gelince dükkân işini de sürdüremez oldum ve kapattım.”
Gökhan Kazbek: Editörlükten marangozluğa
Bu sefer İstanbul-Okmeydanı’ndaki bir marangozluk atölyesine uzanıyoruz. Burada 27 yıllık bir gazeteci çalışıyor.
Gökhan Kazbek gazeteciliğe 1989'da Sabah gazetesinde başladı; Hürriyet, Turkish News, Star TV, Kanal 6, Ata TV ve TRT’de çalıştı. Gezi protestoları sırasında attığı tweetler gerekçe gösterilerek Ekim 2013’te TRT’den atıldı.
Elbette Gezi’den itibaren iktidarın doğrudan veya dolaylı etkisiyle işinden atılan tüm gazetecilere yapıldığı gibi 27 yıllık gazeteci Kazbek’e de merkez medyanın tüm kapıları kapandı.
Bir buçuk yıllık işsizlikten sonra nihayet İMC TV’de editörlüğe başladı. Bu, marangozluktan önceki son gazetecilik deneyimi oldu. İMC TV kapatıldıktan sonra yaptığı iş başvurularının bazılarına olumsuz yanıt aldı.
Bazı kuruluşlar ise yanıt bile vermedi. Kazbek artık gazetecilik yapabileceği bir alan olmadığına ikna olunca TRT’de kameramanlığını yapmış olan Mevlüt Aydoğan’la marangozluk işine girdi.
Aydoğan, Gezi protestolarından sonra TRT’den atılınca bir süre Ulusal Kanal’da çalışmış, Dokuz ay boyunca maaşını alamayınca oradan ayrılıp Cihan Haber Ajansı’da işe girmişti. Ajans 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan ilk KHK ile kapatılınca da ortada kalmıştı.
Sonrasını şöyle anlatıyor Kazbek:
“Mevlüt marangozluğu hobinin birkaç aşama üste çıkartmış. İMC kapatılınca onunla tekrar görüştük ve bu işi beraber yapmaya karar verdik. Ben işin hem imalat hem pazarlama kısmındayım.
"O sadece imalat kısmında. Başka bir çekirdekten yetişmiş marangoz arkadaş daha var. Zaman zaman ona da başvuruyoruz. Atölyemiz var. Masadan yatak odası takımına kadar her şeyi yapabilecek kabiliyetteyiz.”
Kabiliyetleri olsa da marangozluktan kazandıkları para, bırakın üniversitede okuyan çocuklarına bakmaya, ev kiralarını ödemeye bile yetmiyor tabii.
“İMC kapatıldıktan sonraki ilk bir ay sudan çıkmış balık gibi olduk” diyen Kazbek’i bir akşam işsiz kalmış dört beş gazeteci arkadaşı arayıp Kadıköy’deki bir cafeye çağırıyorlar.
Görüşmeye giden Kazbek, arkadaşlarının müşterilere bira tattırıp anket yaptırarak para kazanmaya çalıştıklarını öğreniyor:
“Hepsi gazeteciydi… E-ticaret yapan, kadın giysisi satmaya çalışan bir arkadaş vardı mesela. Birkaç arkadaş düzenli iş de buldu. Ama hâlâ herhangi bir iş bulamamış çok sayıda arkadaş var.
"1990’lardaki OHAL dönemini de gördüm, gazeteci olarak ama şimdiki gibi bir döneme hiç tanık olmadım. Ben 51 yaşındayım 27 sene bu meslekte çalıştım. Şu an geldiğim durum sıfır. Evim yok, arabam yok, hiçbir şeyim yok.”
Semra Pelek: İsimleriniz yukarıdan geldi
12 Eylül darbesinden sonra işsiz kalan çok sayıda gazetecinin o dönem reklam yazarlığı işine girdiği söylenir. Semra Pelek de Ağustos 2015’te politika editörlüğü yaptığı Milliyet gazetesinden onu aşkın arkadaşıyla birlikte atıldıktan sonra böyle bir işe girmiş, tabii bir yıllık işsizlikten sonra.
Yeni bir mesleğe geçmek elbette kolay olmamış ama Pelek işsiz kalan arkadaşlarının durumuna bakınca kendini şanslı hissediyor:
“Gazeteciliği çok severek, tutkuyla yapıyordum ama bu sektöre o kadar ısındım mı, emin değilim. 1996’da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne girdim. İkinci yıldan itibaren Milliyet gazetesinde muhabirliğe başladım. 2003 yılına kadar DGM muhabiri olarak çalışmıştım. Sonra farklı yerlerde çalıştım. Son süreçte yine Milliyet’e döndüm. 7 Haziran seçimlerinden sonra, Eylül 2015’te Milliyet’ten toplu işten çıkarmalar oldu. Bize gerekçe olarak ‘yukarıdan isimleriniz geldi’ dediler. Ama yukarısı neresi, bilmiyoruz.”
Peki “yukarıdakiler” listelerini neye göre yapıyorlar? Pelek’in yanıtı şu:
“Son 10-15 yıldır AKP’nin siyasi müdahalelerinin yanısıra 1990’lara kadar dayanan bir dönüşüm var medyada. Deneyimli gazetecileri atıp daha ucuza çalıştırabilecekleri gençleri alıyorlardı. Özellikle 7 Haziran sonrasında ise gazetelerde muhalif bırakmamaya yöneldiler. İlkelerle gazetecilik yapılacak anaakım medyada bir ortam kalmadı. Gazetecilerden birebir taraf olmaları isteniyor.
"Bu da gazeteciliğin özüne aykırı. Milliyet’teyken taraf olmam için direkt bir dayatma yoktu. Ama politika editörü olduğum için haliyle çok fazla baskı oluyordu. ‘Onu neden bu boyutta kullandın, neden o başlığı attın’ gibi sorular arttı. Anamuhalefet partisinin sayfa manşetinde 15 cm. girmesi bile sorun oluyordu. Bu da zamanla insanı gazeteciliğini sorgulatır hale getiriyor.
"Bir haberin değeri neyse o kadar yer vermeye çalışırken araya başka dinamikler giriyor. Bu da inandığın veya bu zamana kadar çalışma ilkelerine aykırı olmaya başlıyor. Sen de çalışamaz duruma geliyorsun. Bu nedenle Milliyet’ten atıldıktan sonra başka bir gazeteye başvurmadım bile. Alternatif medyada ise zaten ekonomik sorunlar istihdamı imkânsızlaştırıyor.”
Denizcan Abay: İşsiz gazeteciler ailesi
Denizcan Abay, Türkiyeli gazetecilerin yaşadığı baskıları gazeteci babası Necati Abay’ın maruz kaldığı cezalarla deneyimlemiş. Yaptığı haberlerden dolayı hapis cezasına çarptırılan baba Abay, 2012 yılında Almanya’ya iltica etmiş.
Denizcan Abay daha lise yıllarında, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü olan babasının hapisteki gazeteciler çetelesini tutmasında yardım etmeye başlamış. Bu sırada da eleştirel gazeteciliğin bedelini çok daha yakından gözlemlemiş.
Anne ve babasının mesleğini sürdürmek için iletişim fakültesinden mezun olduktan sonra Özgür Radyo’da gazeteciliğe başlamış. İkinci ve son işi ise İMC TV olmuş. 4 Ekim günü İMC ile birlikte Özgür Radyo da kapatılmış ve radyonun yöneticisi olan annesi Leyla Abay gözaltına alınmış.
Sonrasını Abay’dan dinleyelim:
“Babam da 2003 yılında çalıştığı Atılım gazetesinde gözaltına alındı ve tutuklandı. Altı ay tutuklu kaldı, davalar sürdü. Bu sürede Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun sözcülüğünü yaptı. Benim lise ve üniversite yıllarım babama tutuklu gazetecilerin listesini yapmada yardımcı olmakla geçti.”
Abay ailesinin geldiği nokta şu: Anne işsiz, baba mülteci ve Denizcan dört yıllık gazetecilikten sonra şimdi bir cafe açmayı hayal ediyor. Tabii kendi ifadesiyle “henüz niyet aşamasında.” Ama esas niyeti, henüz başlarında olduğu gazeteciliğe “devran döner dönmez” geri dönmek.
Faruk Balıkçı: Kapı kapatılınca bacadan girdik
29 Eylül 2016’da yayınlanan 668 Sayılı KHK ile Azadi TV, Jiyan TV, Zarok TV, Gün TV, Dicle Haber Ajansı gibi Diyarbakır merkezli basın kuruluşlarının kapatılmasına gazeteciler 10 Ekim 2016 tarihinde üç günlük oturma eylemiyle tepki göstermişti.
Oturma eylemine katılan gazetecilerden Faruk Balıkçı, “sırf Diyarbakır’dan 70’i aşkın gazeteci olarak bir gecede işsiz kaldık," diyor.
"İMC TV’de çalışıyordum. Açıkçası herhangi bir hukuki başvuruda bulunmadım, tazminat da almadım. Biz önceleri oturma eylemimizi açlık greviyle devam ettirmek istedik. Fakat çevreden gelen değerlendirmeler, bu eylemin sonuçsuz kalabileceği yönündeydi, o yüzden vazgeçtik.
"İşsiz kalan gazeteci arkadaşların çoğu hâlâ iş bulabilmiş değil. Çoğu farklı alanlarda iş arıyor. Ben şahsen Özgürüz isimli haber sitesinde iş buldum ama bu kadar işsiz arkadaşım varken, doğrusu insanın içinden gazetecilik yapmak gelmiyor. Eskisi gibi mesleğimizi hevesle yaptığımızı söyleyemem. Ama sonuçta bize kapıyı kapattılar, bacadan girdik. O bacadan giremeyen çok sayıda arkadaşımız var.”
"Gülen Cemaati" Medyası
Siyasi baskılar neticesinde işsiz bırakılan gazeteciler içinde Fethullah Gülen cemaatine yakın medya kuruluşlarında çalışanların sayısı önemli bir yer tutuyor. Basın örgütlerine göre bu sayı 2500-3000 civarında.
Bu kapatmalar kanun hükmünde kararnamelerde "Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY), terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı” olmakla gerekçelendirildi.
Ancak Gülen Cemaati medyasının kapatılması üzerine işsiz kalanlar “darbecilikle ilişkilendirilme korkusuyla” kimseye konuşmak istemiyor. Daha önce Gülen Cemaatinde çalışıp da ulaşabildiğimiz gazeteciler, geçmişlerini sır gibi saklıyor. Öyle ki, isimlerinin verilmemesi kaydıyla kendileriyle röportaj yapma talebimize bile bilaistisna olumsuz yanıt aldık.
Zaman gazetesinin 21'i tutuklu 30 gazeteci ve yazar çalışanı hakkında "darbeye teşebbüs" suçundan üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve "silahı terör örgütüne üye olmak"tan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenlenmesi bu durumu açıklıyor.
Konuşmuyorlar
Örneğin bir fabrikaya işçi olarak giren eski bir muhabir şimdiki işini kaybetmemek için görüşmeye yanaşmadı. Bir başkası; (kameraman) “zaten başımıza gelmeyen kalmadı, bir tek hapse atılmadığımız kaldı. O yüzden hiç bu olaylara girmeyelim” diyerek görüşme talebimizi reddetti. Çalışmaya başladığımzda önce konuşmak isteyip ama bir süre düşündükten sonra vazgeçenler oldu.
Cemaat medyasındaki gazeteciler nerede?
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş Gülen Cemaati Medyasına yönelik operasyonlardan sonra TGS üyelerine bile ulaşamadıklarını söylüyor.
“Cemaate yönelik operasyonlarda işsiz kalan gazeteci sayısı iki bin civarında. Bu insanlar her an FETÖ’yle suçlanma kaygısıyla gizlendiler. O çok net. Büyük çoğunluğunun hiçbir alakası yok. Sadece ekmek parası için çalışan insanlardı.
"Ama çıkıp bununla ilgili açıklama yaptıkları zaman suçlanacaklarını düşünüyorlar. Zaten 80 civarında FETÖ’den tutuklu gazeteci var. O yüzden daha çekingen davranıyorlar. Piyasada olmamalarının, iş aramamalarının nedeni bu.
“En azından medya sektöründe iş aramadıklarını biliyorum. KHK’larla kapatılan yerlerden yaklaşık 3 bin kişi işsiz kaldı. Bunların gideceği yerler eleman almadığı gibi, daralmaya da gidiyor. Buralarda da işten çıkartmalar yaşanıyor. Sürekli üç kişi-beş kişi atılıyor, büyük medya kuruluşlarından. Dolayısıyla işsiz bırakılan gazeteciler iş arasalar bile bulabilecekleri bir alan kalmadı.”
TGS Başakanı Durmuş Sol ve Kürt medyasısna yönelik operasyonlarda işsiz kalan gazetecilerin aşağı yukarı hangi alanlara yöneldikleri bilinirken, cemaat medyasında çalışanların büyük çoğunluğuyla ilgili bilgi bulunmadığını söylüyor. (İA-EG/NU/HK)
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık...
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.
Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunu. Üniversite son sınıfta İMC TV Ankara büroda gazetecilik mesleğine başladı. 4 sene İMC TV’de kameraman olarak çalıştı. 2015 tarihinden sonra...
Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunu. Üniversite son sınıfta İMC TV Ankara büroda gazetecilik mesleğine başladı. 4 sene İMC TV’de kameraman olarak çalıştı. 2015 tarihinden sonra İMC TV'den ayrılıp freelance olarak kameramanlık yapmaya başladı. Çeşitli Televizyon kanallarına programlar çekti. Şu anda da serbest kameramanlık görevine devam ediyor.
Boykotçulara "vatan haini" diyen organizatör boykota yenildi: Bütün gösteriler iptal
Boykotçulara yönelttiği galiz saldırılarla önümüzdeki aylarda İstanbul'da gerçekleştireceği bütün konserleri boykotun hedefi haline getiren DBL Entertainment patronu, "projelerin tamamından çekildim" dedi. Ama, sanatçıların çoğu konserlerini çoktan iptal etmişti.
İsveçli şarkıcı Ane Brun, "yanınızdayız, şimdi konserin zamanı değil" dedi/X, @anebrun
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması üzerine başlayan protestolar kapsamında boykot edilen firmalardan DBL Entertainment şirketinin patronu Abdülkadir Özkan, boykot çağrılarına hedef olan "projelerinin tamamından çekildiğini" duyurdu.
Ancak, Özkan açıklama yapana kadar Norveçli sanatçı Ane Brun ekimdeki konserini iptal ettiğini duyurumuştu bile. Dünyaca ünlü komedyen Trevor Noah'nın 23 Nisan'daki İstanbul gösterisi de hiçbir açıklama olmaksızın bilet satış gişelerinden kaldırıldı.
KAMUOYUNA SAYGIYLA DUYURULUR
Yakın zamanda kişisel sosyal medya hesabımda yaptığım bir paylaşımın, bağlamından koparılarak farklı anlamlara çekilmesi ve kamuoyunda yarattığı hassasiyeti üzülerek takip ediyorum. Paylaşımımda, belirli bir işyerine yönelik şiddet eylemini…
Özkan, boykot edilen şirketlerden kahve zinciri "EspressoLab"a yönelik bir protesto dolayısıyla protestocuları "vatan hainliği" ile suçlayan sosyal medya paylaşımları üzerine kendisi boykot çağrılarına muhatap olmuştu. Müzikseverler haziranda gerçekleşmesi planlanan Britanyalı rock grubu Muse'un konserini boykot çağrıları yayımlarken, özgürlükçü müzik topluluğundan da konserini iptal etmesini istemeye başlamışlardı.
Özkan, salı günü yaptığı açıklamada "vatan hainliği" suçlamasını içeren paylaşımının "bağlamından koparılarak farklı anlamlara çekil[diğini]" ve "belirli bir işyerine yönelik şiddet eylemini eleştirirken, demokratik protesto hakkını kullanan gençlerin hedef alındığı gibi bir algı oluş[tuğunu]" iddia etti. "Eleştirimin hedefi, gençliğin anayasal hakkını kullandığı barışçıl protesto değil, bu hakkı provoke ederek şiddet ortamı yaratmaya çalışan radikal tutumlardır." dedi.
"Şiddet uygulayanlar" boykot yapanlar değil, boykot edilenler
Öztürk'ün "eleştiri" olarak nitelediği "vatan hainliği" ifadesine yer verdiği mesajı, boykot edilen "EspressoLab" önünde çekilmiş bir video paylaşımını alıntılıyor. Ancak paylaşılan videonun kendisi başka bir yoruma gerek bırakmayacak açıklıkla saldırganların "EspressoLab" önünde barışçı bir gösteride bulunanlara içeriden masa ve iskemleler atanlar olduğunu, protestocuların üzerlerine atılan masa ve sandalyeleri saldırganlara iade etmekten başka bir şey yapmadıklarını gösteriyor. Öztürk'ün mesajı gerçek saldırganları değil, EspressoLab'ı boykot ettikleri için saldırıya uğrayanları hedef alıyor.
Sonuçlar, Öztürk'ün yanlış değil doğru anlaşıldığını, kendisine yönelen tepkinin tek kaynağının saldırganların yanında yer alması olduğunu, konserlerinin boykotun radarına girmesinin kendisinden başka bir sorumlusu olmadığını ortaya koyuyor.
Projelerden çekilmek ne demek?
Abdülkadir Öztürk, açıklamasında 20 yıldır kazandığı başarılarının "kişisel tartışmaların gölgesinde kalmasına izin vermek istemediği" ve "yaşananların, değerli ekip arkadaşları[nı] ve yürüttü[kleri] projeleri olumsuz etkilememesi adına [...] projelerin tamamından çekildiğini" ileri sürmekle birlikte "çekilmek" fiiliyle neyin ifade edildiği belirsiz.
"Çekilenler" sanatçıların kendileri
Özkan'ın "projeleri"nden Norveçli şarkıcı Ane Brun'un İstanbul konserini iptal edeceği Türkiye'deki bağlantılarına duyurulmasının üzerinden bir gün bile geçmeden kendi sosyal medya hesabından da ilan edilmişti.
I have decided not to play in Istanbul this October. I was so looking forward to playing for you, but unfortunately, this is not the right time. I dream of playing for you as soon as possible. I stand by you. In Peace and Love❤️ pic.twitter.com/4Zi3NQkFCv
DBL Entertainment'in bir başka projesi, uluslararası ünlü komedyenTrevor Noah'nın 23 Nisan İstanbul performansı da sanatçı tarafından iptal edildi. Gösterinin iptal duyurusunun nedenlerine bilet satış sitesinde yer verilmezken Noah'nın yapacağı gösteri afişi de DBL Entertainment internet sitesinden kaldırıldı.
İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu, "'Fikir, dayanışma ve eylem' anlayışıyla hukuk yolunda, dayanışma halkaları uluslararası ölçekte de güçlenmekte," dedi.
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Ö. Kaboğlu, Fransa Barolar Birliği’nin, Türkiye’de hukuk devleti ve savunma mesleğine yönelik baskılara karşı gösterdiği dayanışmayı kamuoyuyla paylaştı.
Kaboğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “fikir, dayanışma ve eylem” anlayışıyla uluslararası ölçekte büyüyen hukuk dayanışmasının önemine dikkat çekti.
Fransa Barolar Birliği üyesi baro başkanları, İstanbul Barosu’na destek amacıyla 27 Mart’ta Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği önünde bir araya geldi ve Paris Büyükelçisi Yunus Demirer’e bir protesto mektubu iletti.
Kaboğlu, Fransa Baro Başkanları Konferansı (Conference des Battoniers) için ilettiği mesajı da kamuoyuyla paylaştı.
Fransa Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve İnsan Hakları ile Özgürlükleri Komisyonu Başkanı Av. Justine Devred tarafından okunan Kaboğlu’nun mesajında şu ifadeler yer aldı:
“Değerli meslektaşlarımız, ulusal, uluslararası ve Avrupa düzeyindeki dayanışma ağlarının genişlemesi bizi hem duygulandırdı hem de cesaretlendirdi. Fransız meslektaşlarımıza, İstanbul Barosu'nu destekleyen sürekli, yaygın girişim ve eylemleri için minnettarız.”
Kaboğlu ayrıca, Av. Devred’in “Sevgili İbrahim, Cuma günü [28 Mart] herkes tarafından büyük takdir gören mesajınızı okudum. 150 baro başkanı sizi cesaretiniz ve aynı zamanda dayanışmalarını ifade etmek için uzun ve içten bir şekilde ayakta alkışladı,” mesajını paylaştı.