Haberin Kürtçesi / İngilizcesi çin tıklayın
Haliç kıyısında, Bizans deniz surları boyunca uzanan eski Yahudi mahallesi Balat, bugün Romanların sığındığı son kalelerden biri. Bölgede son 15 yıldır devam eden soylulaştırma süreci, üçüncü aşamasında devam ediyor.
2000’li yılların başına denk gelen ilk aşama, Fatih Belediyesi-Avrupa Birliği işbirliği ve koruma-iyileştirme hedefleriyle başlanan rehabilitasyon projesiydi. İkinci aşamada bu projenin yerini Fener-Balat Yenileme Projesi aldı. Böylece Fatih Belediyesi ile Avrupa Birliği öncülüğünde yürütülen restorasyon çalışmalarının yerini, kamu-özel sektör ortaklığında yürütülen yenileme çalışmaları aldı. Bölge, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun'a dayandırılarak 2006’da yenileme alanı ilan edildi.
2007'de ise avan proje ve uygulama işleri ihalesini ise Çalık Holding'e bağlı GAP İnşaat aldı. Sivil toplumdan yükselen itirazlar sayesinde bu proje durduruldu. Bugün son aşamada, Balat’ta bireysel sermayenin mahalleye gelişiyle gerçekleşen bir değişim-dönüşüm söz konusu.
5366 sayılı yasa hakkında5366 sayılı ''Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun'' uyarınca hazırlanan, 17.11.2005 tarih ve 2005/9668 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan, 14.12.2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan Uygulama Yönetmeliği'nin tanımlar başlıklı 4. maddesinin (f) bendinde ''yenileme alanı, sit ve koruma alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının içinde, sınırları yetkili idarenin teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca kabul edilerek belirlenen alanları ifade eder.'' şeklinde tanımlanmıştır. Kaynak: Neoliberal Kent Politikaları ve Fener-Balat-Ayvansaray Projesi, s: 95, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları |
Kuşaklardır Balat’ta yaşayanlar, neoliberal politikaların talep ettiği hızda zenginleşemediklerinden, şehrin ve semtin yeni yüzüne adapte olamıyor, her geçen gün daha da fakirleşerek yasadışı yollardan para kazanmanın kucağına itiliyor.
Tarihin paslı izleri imara açılıp boya badanayla silinirken, Balat halkı semtin yeni renkleri arasında kendi geleceğini göremiyor.
Bugün Balat’ın herhangi bir sokağına girdiğinizde yeni bir butik otelle karşılaşmanız işten bile değil. Geleneksel mahalle kültürünü yaşatan bölgede, bir fincan kahveyi 10 liraya satan yeni nesil kafelerin sayısı her geçen gün artıyor.
Yerli ve yabancı yatırımcının yeni gözdesi Fener ve Balat’ta, kentsel dönüşümün gerçekleştiremediği soylulaştırma projesi, sosyo-ekonomik dinamikler sayesinde doğal yollardan yürütülüyor. Her geçen gün daha da fakirleşen halk sessizce semtten kovuluyor.
Cam sanatçısı Yasemin Aslan Bakiri, 15 yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın da bizzat restorasyon çalışmalarına katıldığı eski bir Rum evi olan Camhane’de çalışmalarını sürdürüyor.
Kapısı herkese, özellikle de Balat halkına açık. Ancak Balatlıların ilgisini çekemediğini söylüyor.
“Yeni kafeler gelip geçici”
Acele kamulaştırma nedir?Acele Kamulaştırma 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda düzenleniyor. Kamulaştırma prosedürlerinin Bakanlar Kurulu Kararı ya da kanunlarda sayılan özel durumlarda hızlandırılarak yapıldığı kamulaştırma uygulamasına acele kamulaştırma deniyor. Başka bir anlatımla kamu yararının olduğu bazı acil durumlarda gecikmeye fırsat verilmeksiniz bilirkişi raporu düzenlenerek diğer işlemlerin kamulaştırma işlemlerinden sonra yapıldığı kamulaştırma türüne acele kamulaştırma deniyor. |
Camhane, Balat’ın restorasyon çalışmalarında başarılı olan örneklerden biri. Mekândaki her detay gerçeğine uygun olarak yenilenmiş. Yasemin Aslan Bakiri de yaşadığı mekânın ruhunu yaşatabilmek için çalışmalarını Osmanlı motifleriyle süslüyor.
Yasemin Aslan Bakiri, son yıllarda açılan kafe sayısının çokluğundan rahatsız. “Önüne gelen Tünel gibi, Galata gibi kafe açıyor ama hepsi gelip geçici” diyen Bakiri, yeni mekânların ruhsuzluğundan şikayet ediyor: “Her yer antikacı doldu ama antikacı dedikleri yerler bitpazarı haline geldi. Bu tarz şeyler mekânlara darbe yapan şeyler. Üzülüyorum. Bunlar Galata’da da yapıldı ve mekanın dokusunu bozuyor, doğallığını bozuyor”.
Yasemin Aslan Bakiri, Balat’ın rant merkezi haline gelmesinde “bilinçsiz halkın” da payı olduğunu iddia ediyor.
Mülklerini yatırımcıya teslim edenlerin, ekonomi odaklı düşündükleri için yaşadıkları mekânlara tutkuyla bakamadıklarını düşünüyor. “Tarihi yerleri yok ederek bir şeyler kazanmak doğru değil” diyor ve ekliyor: “Kendi haliyle, ufak dokunuşlarla, olanı yaşatmak, olan taşın kıymetini bilmek gerekli, eklemek değil. Mahalle kültürünü korumak lazım.”
Göç dalgalarıyla çalkalanan semt
Balat’ın bugün tecrübe ettiği soylulaştırma sürecini anlayabilmek için tarihine de kısaca bir göz atmak gerek. Osmanlı’dan önce ve sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk yıllarında semt, azınlıkların, özellikle de Yahudilerin yaşadığı bir bölge oldu. 6-7 Eylül olayları ve Kıbrıs Harekatı sonrası gayrimüslim azınlık aşama aşama semtten çekildi. Şehir merkezindeki çalışma alanlarına yakınlığı sebebiyle, bölge, 10 yıl öncesine kadar taşradan büyükşehre göç edenlerin ilk duraklarından biriydi. Son yıllarda ise kendine yeni adresler arayan sanatçıların ve genç girişimcilerin gözde mekânlarından…
Osmanlı’dan önce Fener-Balat bölgesinde var olan Musevi ve Rumlar, Osmanlı döneminde de bölgede varlıklarını sürdürdüler. 19. yüzyıldan sonra Haliç kıyılarındaki ticari canlılığın azalması ve yangınlar, Balat’ın gözden düşmesine sebep oldu. 1930’larda ise Fransız kent plancısı Henry Prost’un sanayiyi bölgeye getirme planıyla beraber, devlet fabrikalarının ve imalathanelerin gelmesiyle Balat yüzünü değiştirdi. Rum nüfusun yaşamını sürdürdüğü sahil kesimindeki yalılar yerlerini atölye ve fabrikalara bıraktı. Bu değişim semtin sosyal yapısını da zedeledi ve özellikle 6-7 Eylül olaylarının ardından Rumlar ve Museviler yıllardır yaşadıkları Balat’ı terk etti. Sanayinin semte gelmesi işgücü ihtiyacını da kendiliğinden getirmiş oldu. Rumların ve Musevilerin terk ettiği evlere, Anadolu’dan gelen işçiler yerleşti. Böylece Balat’ın azınlık nüfusu ucuz işgücü ihtiyacıyla yer değiştirmiş oldu.
1985 yılında Haliç’i temizleme çalışmalarıyla aynı sıralarda, Fener-Balat semtlerine doğu ve güneydoğu Anadolu’dan göç başladı. Zorunlu göç ile gelen halkın dönebilecekleri köyleri ya da memleketleri olmadığı gibi, hazır bekleyen bir işleri de yoktu. Halkın bu bölgeyi tercih etmelerinin sebebi şüphesiz kent merkezindeki çalışma alanlarına yakınlığı ve ucuz kiraydı. O dönem gerçekleşen son göç dalgası semtin bugünkü sosyal ve ekonomik yapısını oluşturdu.
AB Projesi yarım kaldı
Çevresi ve denizi temizlenen Balat, sanayisizleştirme sürecini de tamamlamıştı. Tarihi yarımadanın 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasları Listesine alınmasının ardından bölgenin değeri de kendini katladı. 1996 yılında İstanbul’un ev sahipliğini yaptığı Habitat Zirvesi sırasında Fener-Balat-Ayvansaray’ın rehabilite edilmesi gündeme geldi. Ancak proje 2003 yılında hayata geçebildi.
Avrupa Birliği bölgenin restorasyon ve rehabilitasyonu için Türkiye’ye 7 milyon Euro hibe etti. Restorasyon boyunca mülk sahipleri ve kiracılar konutlarından çıkartılmadığı gibi, halktan da hiçbir şekilde para talep edilmedi. Hatta AB mülk sahipleriyle imzaladığı anlaşma ile binaların restorasyonunun tamamlanmasından 5 yıl sonrasına kadar mülk sahiplerinin binalarını satmasını, kiracılarını çıkarmasını yasakladı. Restorasyon masraflarının düşünülenden fazla çıkması nedeniyle, Fatih Belediyesi sadece 35 binayı tam kapsamlı olarak restore etti. 121 binada ise sadece basit onarımlar gerçekleştirilebildi.
2006 yılında ise, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun gerekçe gösterilerek, Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesi ilan edildi. 2007'de yılında avan proje ve uygulama işleri ihalesini de Tarlabaşı Yenileme Projesi’nden tanıdığımız Çalık Holding'e bağlı GAP İnşaat aldı. Böylece AB ile yapılan anlaşma bölge halkına sorulmadan bozulmuş oldu. Üstelik basit onarımları yapılan bu 121 bina da yıkılacak 3000 bina listesine dahil edildi.
GAP İnşaat’ın resmi web sitesinde projeye ait detaylar ve amacı şu şekilde ifade edilmekteydi:
Mevcut yenileme alanı, surun üst tarafı (Ayvansaray ve Mürselpaşa caddeleri) Haliç’e kadar olan alan içerisinde bulunan ve toplam 59 yapı adası 909 adet parsel ve civarı alanlardan oluşmaktadır. Bu alanlar, surun üst tarafında brüt yaklaşık 79.345 m2’lik bir alanı kapsamaktadır… Projenin öncelikli hedefi, bölgenin fiziksel yenilemesinin yapılması ve sosyal yapının kapasitesinin arttırılmasını sağlanmasıdır. Aynı zamanda proje kıyı kullanım yoğunluklarını ve kalitesini artırmayı hedefler. Mevcut kullanımların iyileştirilmesi ve yeni kullanımlarla kıyı bölgesindeki yaşantıların zenginleştirilmesi hedeflenmektedir. Fener-Balat bölgesinde şu anda ağırlıklı olarak yer alan konut karakterinin turistik işlevlerle desteklenmesi ve zenginleştirilmesi de amaçlanmaktadır. Kent içindeki merkezi konumuna rağmen, kendi içine dönüklüğü nedeniyle, şehrin kıyısında kalmış bir karakter edinmiş olan bölgenin potansiyelindeki kullanım yoğunluğunun elde edilmesi de projenin amaçlarından biridir. Proje tarihi yapıların korunması, restorasyonu, restitüsyonu ve yeni yapılar yaratma gibi birçok mimari yaklaşımı barındırıp, alanda gece ve gündüz yaşamı sağlayacak karma kullanımı desteklemektedir. (Kaynak: Neoliberal Kent Politikaları ve Fener-Balat-Ayvansaray, s. 93, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, www.gapinsaat.com/KDBalat.aspx; erişim Ağustos 2014)
İptal kararları, acele kamulaştırma ve sonunda zafer
Aralık 2009’da Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Alanı Avan Projesi, Fatih Belediye Meclisi’nde onaylandı. Bu kararın ardından bölge halkı Fener Balat Kültür Mirasını Koruma Derneği (FEBAYDER) çatısı altında toplanarak karara itiraz etti ve hukuki süreç başlattı. Haziran 2012’de halkın çabaları sonuçsuz kalmadı ve mahkeme proje iptaline karar verdi. İptal kararına rağmen aynı yılın ekim ayında Bakanlar Kurulu, Fener-Balat-Ayvansaray için acele kamulaştırma kararı aldı. FEBAYDER davadan vazgeçmedi ve Mayıs 2013’de projelerin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Eylül ayında ise Danıştay acele kamulaştırma kararını iptal etti. Dava Mart 2014 yılında, Fener-Balat-Ayvansaray yenileme alanı projesini içeren 1/5000’lik koruma amaçlı nazım imar planı, İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle sonuçlandı. Balat halkı yıkım tehlikesine karşı rahat bir nefes aldı. Fakat kentsel dönüşümünün gerçekleştiremediğini sosyal dönüşüm gerçekleştirecekti.
Tüketim ve alışveriş turizmi
FEBAYDER sözcüsü Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Şahin, kentsel dönüşüm projelerinin ilk kurbanı olduklarını söylüyor ve “Maalesef sıra bize geldiği zaman hem süreç çok net değildi hem mücadele yöntemlerini de biraz el yordamıyla bulduk. Şimdi herkes her şeyi biliyor” diyor.
Çiğdem Şahin, Fener ve Balat’tan başka İstanbul’da rant sağlayacak, dönüşüme girmemiş başka bir mekân kalmadığı için yatırımcının ve devletin gözünün hep bölge üzerinde olduğunu söylüyor. Buna rağmen kentsel dönüşümde ya da sosyal dönüşümde mekânların tarihi değerlerinin hiç sayıldığını ve turizmin gerçekler yerine bir dekor üzerine kurulduğunun altını çiziyor. Şahin, “Tüketim ve alışveriş üzerine bir turizmden bahsediyorlar, değerlerden değil, dekor bir turizm. Otelden para kazanacak orada, restoranlardan, gece kulüplerinden, kafelerden para kazanacak. Turistik ya da kültürel bir değerden para kazanılmayacak” diyor.
Altı yıl önce, Ayvansaray’da Anemas Zindanlarının yanında, kendi deyimiyle “bir çöplüğü” satın alıp otel ve kafeye çeviren Anemas Cafe’nin sahibi Prof. Dr. Seçkin Dindar ise, mekâna değer katanın tarih olduğunu ve tarihin satın alınamayacağını söylüyor. Aslına uygun restorasyonun, bir yatırımcı için para kazanmak odaklı olamayacağını, “gönül işi” olduğunu söylüyor.
Bu bir kültürel dönüşüm
Dört tarihi eseri alıp sıfırdan restore eden Seçkin Dindar’ın şu anda Ayvansaray’da bir oteli, bir öğrenci yurdu ve bir kafesi var. Dindar, Ayvansaray Bölgesi’ne gelen ilk yatırımcı olduğunu, henüz ikinci bir yatırımcının bu riske girmediğini ancak bunun uzun sürmeyeceğini söylüyor. Dindar, “Fener-Balat-Ayvansaray, kentsel dönüşüme girmediği için tarihi dokusu zarar görmemiş tek yer. Bir de Sultanahmet’i sayabilirsiniz ama orada da birçok büyük otel yapıldı. Bir diğer yer Galata bölgesi ama orada da yer kalmadı. Şu anda rant potansiyeli taşıyan yer Fener-Balat ve Ayvansaray bölgesi” diyor.
11 sene İstanbul Üniversitesi’nde rektör danışmanlığı, Uluslararası Akademik Kurul başkanlığı ve Sosyal Projeler Başkanlığı yapan Prof. Dr. Seçkin Dindar şu anda da 60 üniversitenin Medya Birliği altında Sosyal Medya Danışmanlığı yürütüyor. Tüm öğrencilerine ve sosyal kulüplere hafta sonları Fener-Balat-Ayvansaray bölgesinde “tarih ve kültür sohbetleri” düzenliyor ve birikimlerini aktarıyor. “Yüzlerce insana tur yaptım ve onları teşvik ederek burada bir farkındalık yarattım. Ve her konuşmamda aydın entelektüel ve sanatçıların buraya gelmesi gerektiğini söyledim” diyen Dindar, bölgenin kültürel bir kalkınma içinde olduğunu iddia ediyor: “Burası sanatçıların entelektüellerin yaşayacağı bir mekâna dönüşmeli. Dönüşmeye de başladı. Mesela bir sanatçı tanıyorum ahşaba hayat veriyor. Bir sanatçı tanıyorum resim sergisi açmaya geliyor 8 Mart’ta, fotoğraf sergisi açtım burada. Yazarlar gelip kitaplarını imzalıyorlar” diyor.
Sayesinde birçok doktor ve sanatçının Balat’a, Ayvansaray’a, Fener’e taşındığını belirtiyor. Dindar, “Bence bu çok büyük bir değişim ve gerçekten büyük bir sosyal proje bu” diyerek, bölgenin değerinin bu şekilde korunacağının altını çiziyor.
Kentsel dönüşüm olmazsa kendiliğinden dönüşüm olur!
1930’larda başlayan sanayileşme devri Balat’ı yerleşim için karlı bir noktaya taşımışken, 1980’li yıllarda tam aksi bir süreci başlatan sanayisizleştirme dönemi, yerli halkı fakirliğe sürükledi. 1990’lı yıllarda gündeme gelen yeniden yapılandırma halk için refah umudu olsa da, 2000’li yılların başındaki iyileştirme projeleri halkın zaten bildiği yoksulluk kavramını başka bir boyuta taşıdı: Mülksüzleşme korkusu. Halkı zenginleştirmek ve geliştirmek için yapıldığı iddia edilen her projede yerel halk biraz daha fakirleşti, değersizleşti.
Halkı yerinden ederek Sulukule ve Tokludede’de başarılı olan kentsel dönüşüm sistemi Fener- Balat- Ayvansaray Yenileme Projesi’nde işlemedi. Şu anda ise yıkımla gerçekleştirilemeyen soylulaştırma planları, yatırımcı kontrolündeki piyasa mekanizmasıyla yapılmaya çalışılıyor. Kentsel dönüşümün yapamadığını sermaye yapıyor. Soylulaşma “öyle ya da böyle” gerçekleşiyor.
Uzun yıllardır Balat’ta yaşayan ve kent hareketleri içinde aktif olarak rol alan Yard. Doç. Dr. Çiğdem Şahin, Fener ve Balat bölgesinin Cihangir, Tophane, Ortaköy benzeri bir süreçten geçerek yatırımcıya açılmaya çalışıldığını söylüyor. Bölgeyle ilgili spekülasyonlar yapılarak fiyatların yükseltildiğini ve mülk sahiplerinin belediyeye ucuza vermediği evlerini yatırımcıya vereceğinin hesaplandığını belirtiyor. Yükselen fiyatları talep edecek yeni bir nüfusu yavaş yavaş mahalleye hakim olmasıyla, yoksul kesim bu fiyatlara daha fazla direnemeyerek bölgeyi terk etmek zorunda kalıyor. Çiğdem Şahin, “Biz bölge halkı olarak kentsel dönüşümü engelledik ama şimdi ikinci yolu deniyorlar.” diyor ve ekliyor “maalesef gerçekleşiyor.”
“Soylulaşma kaçınılmaz”
Balat’taki tarihi Agora Meyhanesi’ni restore ederek 2014 yılında yeniden açan gazeteci-yazar Ersin Kalkan da doğma büyüme Balatlı olup bölge için emek veren isimlerden biri. Ersin Kalkan bölgedeki kentsel dönüşüm tehlikesinin artık geçtiğini ama sosyal dönüşümün devam ettiğini söylüyor. “Bu kaçınılmaz. Barcelona’da öyle, New York da öyle. Burası artık Tarlabaşı olmaz” diyor ve dava sonuçlandıktan sonra insanların restorasyona başladığını ve kafelerin açıldığını, buradan geri dönüşün olmayacağı söylüyor.
Açlık sofuluğu bozar
Balat’ın görünen yeni yüzünden ayrılıp azıcık arka sokaklara daldığınızda yatırımcıyı pek de cezbetmeyecek hayatlar sizi karşılıyor. 14-15 yaşındaki çocuklar ailelerin rızasıyla evlendirilip, “temiz” dosyalı çocuklar doğuruyor. Doğan her çocuk temiz bir sabıka kaybı, aile için yeni bir gelir kapısı demek. Bu çocukların mecbur bırakıldıkları meslekler ise uyuşturucu ticareti ve hırsızlık.
Bölgede son kalan azınlıklardan Romanların çoğu müzisyen ya da turizmci. Turizmin son yıllardaki hızlı çöküşünün ardından birçoğunun geliri yarı yarıya azalmış durumda. Gelirleri azalırken kira giderlerinin yükselmesi de çaresizliği beraberinde getiriyor ve yasadışı yollara sapılıyor. Uyuşturucu kullanımı ve satışı, Balat’ın önemli sorunların biri. “Evde üç çocuk var, karınları aç, kim doyuracak?” diyor bir müzisyen, umutsuz. Akşamları iş dönüşü buluştukları dergâhta bira veya çay içerken, geleceklerinin belirsizliğinden, yükselen kiralardan bir de müzikten konuşuyorlar. [EE1] Semtin yeni yüzünün kendilerini dışladığının farkındalar, ayak uyduramıyorlar. “Hayat kafası ayık çekilmiyor” diyor ismini yayınlanmasını istemeyen Roman müzisyenlerinden biri. Semtte yaşanan her hırsızlık olayından da kendilerinin sorumlu tutulduğunu söylüyor, “Çalsak da çalmasak da” diye ekliyor gülerek. Sigortalı işlerde çalışamadıklarını zaten işverenlerin de kendileriyle çalışmak istemediklerini hatırlatıyor, sesi sitemkâr.
Bölge, yasadışı müdahalelerle terörize ediliyor
Yard. Doç. Dr. Çiğdem Şahin, bölgedeki yasadışı problemlerin sebebinin kentsel dönüşüm sürecindeki ikna yöntemlerinin son ayağı olduğunu söylüyor. Birebir ikna çalışmalarını yeterli olmadığı noktalarda, bölgenin itibarsızlaştırılması için yürütülen bir değersizleştirme politikasının Fener ve Balat’a da uygulandığını söylüyor. Çiğdem Şahin, “Tinercileri sokuyorlar, uyuşturucu mafyasını sokuyorlar. Bir süre sonra halk “burada kalırsam çocuğum ya mafyaya düşecek ya uyuşturucuya alışacak, lanet olsun ben buradan gidiyorum” diyor. En son Bağcılar’da yaptılar” diyor. Bölgenin terörize edildiğini belirten Şahin, şöyle devam ediyor, “Vicdanları rahatsız edecek durumu ortadan kaldırmak için oradaki durumu, orada yaşayan insanları değersizleştirerek, onlara müdahaleyi meşru hale getiriyor.”
“Kapımız herkese açık, yeter ki rahatımızı kaçırmasınlar”
Semtin ağır ağabeylerinden biri Halit Vitali, tekstilcilik, üç kuşak kıraathanecilik, ardından da gayrimeşru işler yapmak zorunda kalanlardan. “Artık tekin değil ama dışarıda geçersiz bir dünya var, o yüzden burayı terk etmiyoruz, sonuna kadar buradayız” diyor Vitali Bey. “Her gün buranın büyüsüne kapılmış gibi binanın taşlarını inceleye inceleye, not tuta tuta geliyorlar, beş yıllık, on yıllık sözleşmeler yapmak istiyorlar. Benim evim üst katta ve başka yaşayacak, nefes alacak yerimiz yok, başka bildiğimiz hayat yok, bu han, bu kahve” diyor. Halit Vitali sözlerini şöyle bitiriyor: “Eve giderken iki birasını alıp günün yorgunluğunu atmak isteyen adamlarla oturuyoruz işte, kapımız da herkese açık, yeter ki bizim rahatımızı kaçırmasınlar.” (EE-ŞÖ/NU/HK)
[EE1]Kiracı oldukları bu cümleden anlaşılabiliyor. Bölgedeki halkın yarısı kiracı, diğer yarısı da mülk sahibi. Fakirleştiklerini söylediğimiz isimler ise kiracılar. Metinde birkaç yerde daha geçiyor.
***
İŞSİZ GAZETECİLER HABERİNİN PEŞİNDE
1- Yeni "İşlerinde" Konuşuyorlarsa da Onlar Gazeteci
3- Almanya: Yeni Nesil Diaspora/Kopuntu
5- Arap Kızı Camdan Bakıyor'la Gelen Örgüt ve "Araplık"tan Kurtuluş
6- Nasıl Çalışıyor/Çalışamıyorlar; Kalıpyargıları Esnetmek
7- Ayrımcılıktan Kurtulmak İçin Beyazlarla Evleniyorlar
8- Özel Rehabilitasyon Merkezleri ve Sorunlar: Bingöl Örneği
9- İki Yönetici "Engelliye Eğitim Desteği" Uygulamasını Tartışıyor
10- "Engelli Eğitiminde Çözüm Kaynaştırma Sistemi"
11- Bingöllü Öğrenciler ve Veliler Anlatıyor
12- "Gavur"u Gitmiş Mahallesi Kalmıştı, Mahallesi de Gitti
13- Mıgırdıç Margosyan Yıkıntılar Arasındaki Sokağını Bulamadı
14- Nefrete İnat Yaşamı, Aşkı, Mücadeleyi Seçenler
15- Ece Devrim: Zorunlu Seks İşçiliğine Çok Direndim
16- Şahika: Sonradan Trans Kadın Olunmuyor
17- Emirhan: Örgütlü Mücadele ve Yaşanana Kayıt Düşmek Şart
18- Sarmaşık Derneği Kapatıldı; Mağdurlar Ne Durumda?
19- Alternatif Bir Banka: Sarmaşık Gıda Bankası
20- Sarmaşık Sonrası "Ne Açlar, Ne Tok"
21- Tarihi Dekorlu Bir Modern İstanbul Tasarısı: Balat
22- Kayyum Kıskacında Kalan Sanat
23- Sanatçılar ve Seyirciler Sahnesiz; Öğrenciler Konservatuvarsız Kaldı
24- Kayyum Kıskacında Sanatın Veri Haritası
25- Kürt Hareketlerinin Hapishane Kronolojisi
27- Hapishane: Genel Başkanlara Zorunlu Uğrak* İşsiz Gazeteciler Haberinin Peşinde projesi Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu'nun Matra-İnsan Hakları Programı mali desteğiyle gerçekleşti.