MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları oldu dün.
Ülkede demokrasinin gerilediğini, toplumsal baskının az da olsa arttığını, ülkenin ekonomik bunalımda olduğunu ve MHP olarak barış, çözüm için elinden ne geliyorsa yapacağını yazmış desem klavye anında donar, bilgisayarın işlemcisi intihar ederdi.
Açıklamada yeni bir şey var mıydı? Yok.
Hak getire bolca hakaret, suçlama, ağır ithamlar, eski Türkçeden yine manidar kelime setleri vs. Tabi finalde de Anayasa kapatılsın, DEM kapatılsın nakaratı.
(DEM’in buna cevabı şuradan okunabilir)
DEM parti ve öncülleri antrenmanlıdır bu tür ithamlara, lakin Anayasa Mahkemesi bitmek bilmeyen bu kapatılma isteklerine nasıl dayanıyor, ne düşünüyor gerçekten merak ediyorum.
Bahçeli’nin Ferdi Tayfur sevdası ve Tayfur’un da “Ya benimsin ya toprağın” şarkısı bu olayda bana manidar geliyor. Her Anayasaya seslenişi sanki bu şarkı eşliğinde oluyor, bilemiyorum belki “Sana kaderimsin dedim” parçası da olabilir.
Bahçeli'den "Yeni Hesap"
Dünkü konuşmada bu bildik tekrarların dışında dikkatimi çeken iki şey vardı. Müsaadenizle onlara değinmek istiyorum.
Birincisi “40 yıllık mücadele döneminde tezahür eden ekonomik kaybın kabaca 2,5 trilyon dolara yaklaştığı iddia ve ifade edilmektedir” tespitidir.
Devlet Bahçeli’nin şöyle ‘pozitif’ bir tarafı var. Savaş ekonomisine dair rakamları açıklayan neredeyse tek liderdir. Bir iki yıl önce de atılan her bombanın, kalkan her uçağın harcamasını dolar cinsinden hesabını ifade etmişti. Bakın ne kadar harcanıyor görün demişti.
Şimdi bu hesap yenidir.
2,5 trilyon doları bugünkü dolar kuru üzerinden hesapladığımızda yaklaşık 85 trilyon 500 milyar Türk Lirası ediyor. (Yaa gördün mü? 40 bulamazsak da biz de hesap yapıyoruz Devlet Bey)
Bu para 40 yıla bölündüğünde her yıl yaklaşık 2 trilyon 137 milyar 500 milyon Türk Lirasına dek düşmektedir. Yani eski para birimi ile yıllık katrilyonlar…
İnanılmaz rakamlar, muazzam ve ibretlik veriler. Ayrıca savaş ekonomisini de anlamak açısından önemli doneler.
Tabi bu paranın ülkenin gerçeğine, geleceğine nasıl katkı eder diye düşünmüyor MHP, durumu tam tersi yerden ele alıyor. Bu da bir yetenek!
İkinci bir şey ise “Emeklilerimizi ve ekonomik gelişmeleri çarpıtıp istismar eden tatlı su kurnazlarının, sinsi fırsatçıların” ve “Külliye’nin güvenlik harcamalarının çetelesini tutan” dediği kısımlar.
Burada DEM’in İzmir’deki programına cevap veriyor.
Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında 19-20 Ağustos’ta DEM Parti İzmir’de önce Emeklilerle sonra da Ekolojistlerle buluştu.
Emekliler programında Tuncer Bakırhan özetle vatan, bayrak diyerek milyonlarca insanı açlıkla imtihan etmenin vatan sevgisi olamayacağını, ülkeyi seviyorum diyenlerin önce emeklinin, emekçinin başını yastığa aç koymasına izin vermemesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca günlük harcaması 50 milyon üzerine çıkan Saray’ı eleştirdi.
Buluşmada ifade edilen sözler şöyle:
“…Dünyanın her yerinde insanlar emekli olup huzurlu ve rahat bir şekilde yaşamını devam ettiriyor. Dünyanın emeklileri Türkiye’de aylarca tatil yapıyor, güneşin ve denizin tadını çıkarıyor. Bizim emeklilerin yüzde 55’i ikinci bir iş yapmaya çalışıyor. Niye? Çünkü bu sadaka denilecek parayla yaşamını idame ettiremiyorlar. Bizimle alay ediyorlar, yok sayıyorlar, insan yerine koymuyorlar. 20-30 yıl prim ödemiş insanların emekli olduktan sonra ikinci bir iş aramaları ne anlama geliyor? Böyle bir düzen olabilir mi?
Bir sistem kendi çalışanını, emekli olan insanını ekmekle terbiye etmeye çalışıyorsa bitmiştir, sonu yakındır.
Bizleri tanımayan, bu uygulamalarıyla onurumuzla oynamaya çalışan bu onursuz sistemden hesap sormak boynumuzun borcudur. Saray’ın ampulleri bir daha fazla yansın diye, Saray’ın ışıklarını çoğaltmak için bizim geleceğimizi karartıyorlar. Sadece emeklilerin değil emeklilerin torunlarının da geleceğini karartıyorlar. Saray’ın 1 dakikalık gideri 3 emekli maaşıdır.
Bunlar gelmeden önce bir emekli, maaşıyla 7 çeyrek altın alıyordu, şimdi 3 tane çeyrek altın alamıyor. Hırsızlar! Aradaki 4 çeyrek altını siz çaldınız, sermayeye peşkeş çektiniz. Asıl yüzyılın en büyük yalanı nedir diye sorarsınız, Cumhurbaşkanının 2024 yılını “Emekliler Yılı” ilan etmesidir.
DEM Parti olarak şunu söylüyoruz: En düşük emekli maaşı 32 bin lira olmalı ve 6 ayda bir güncellenmeli. Emeklilerin taban ücreti yeniden gözden geçirilip düzenlenmeli. Kamudan emekli olmuş, kamuda çalışan emekçilerin ek göstergeleri 3600’e çıkarılmalı” …
Ekoloji buluşmasında da;
“Utanmadan ‘’ırmağının akışına ölürüm’ diye Kürtçeden çaldıkları bir türküyü söyleyip duruyorlar. Yahu, ırmağın akışı mı kaldı vicdansızlar? Irmak mı kaldı? Dağ mı kaldı, orman mı kaldı? İşte bu doğa düşmanlarına, bu çakma milliyetçilere, bu sermaye dostlarına karşı biz doğayı ve yaşamımızı savunmaya devam edeceğiz” denmiş.
***
Bir insanın bir siyasi partinin emeklilerin şartlarının düzeltilmesi ve insanca bir yaşama layık olduklarını kabul etmemesi ne demektir?
Dünkü 1-2 sayfalık açıklamanın hemen hepsi “terör”, “güvenlik” vs. argümanları sıralanmış ama araya serpiştirilen esas cümleler bunlar, hatta esas dert de bu!
Açık şekilde sorunlardan bahsetmeyin, sizi kapatırız diyor.
Birçok ankette, kamuoyu araştırmasında ülkenin ana gündemi büyük farkla ekonomi, iş, geçinememedir. Güvenlik meselesi kimsenin gündeminde değil.
Çünkü halkın gündemi başka.
Fakat bunlar ısrarla tüm meseleyi buraya kilitliyor.
İşte en ufak bir emekli savunusu bile dehşet sözlerle örülü sayfalarca terör demagojisi olarak geri dönüyor. Emeklileri süründürenler, onlara sahip çıkılmasına hakaret ediyor.
Savaş güzellemesi, halk karşıtlığı, yok sayma ve daha nice faşist esintiler…
Dünkü bol soslu milliyetçi çıkışlar, bol güzellemeler ve cömert hakaretlerin hepsi ama hepsi DEM Parti’nin emeklileri savunması üzerinden gelişti. Bu savunudan yola çıkarak 40 yıllık savaş ekonomisinin çetelesine varması, tam da bugün ülkenin temel sorunun ve sorunların neden çözülmediğinin, kimin ısrarla çözmek istemediğinin cevaplarını vermesi açısından çok kıymetlidir.
Sorunları çözülen bir emekliden dahi bu kadar korkan ve refleks gösteren birilerinin Kürt meselesi gibi devasa bir meseleyi ya da bunu geçelim, yıllardır herkesin belini büken ve bile bile derinleştirilen ekonomik krizi çözmek isteyenlerin vatan haini ilan edilmesine daha iyi yoğunlaşmak gerekiyor sanki…
“Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatı a(r)dında ortada ne vatan ne de millet bırakan; akışına değil ama rantına kurban tüm ırmakları kurutan bu Kürt düşmanı akla geçit vermemek bu toplumun kendine yapacağı en büyük iyiliktir.
(ÖA/EMK)