Orta Doğu bölgesinde savaşa gözlerini açmamış bir nesil var mıdır? Bizden, bizden önceki, onlardan önceki nesiller hepimiz devletlerin bitmeyen “kutsal” savaşları içine doğduk. Öncesi bir tarafa bir asırdır devam eden bu savaşlarda milyonlarca insan hayatlarını kaybetti.
Savaşı online izlemek
Binlerce yıllık insanlık medeniyeti şehirler yerle bir oldu. Bütün bu kayıplara, yıkımlara rağmen bir şey değişmedi. Farklı kimlik, dil, aidiyet, inançların arasına kalın duvarlar örüldü. Birisinin acısı ‘öteki’sinin acısından daha önemli/değerli oldu. Ancak bu acılar birleşerek bir öfkeye dönüşüp sel olup akmadı.
Bugün ise artık öylesi bir noktaya geldik ki, ister istemez ‘insanlığın bir vicdanı var mı?’ sorgulaması içinde bulduk kendimizi.
Online ekranlarda izliyoruz her şeyi geçmiş zamanlardan farklı olarak. Eski zamanalarda dünyanın bir yerinde vahşet, savaşlar devam ederken cephelerde, savaşın yaşandığı yaşam alanlarındakiler yaşar ve izlerlerdi bütün olup biteni.
Geri kalanlara saman sarısı kağıtlara yazılmış rakamlar kalırdı. Şimdi; ‘her şeyi, olup biteni anı anında görüyor/uz, yaşıyor/uz’ da diyemiyorum, demek anlamaktır, anlamaktan imtina ediyorum.
7 Ekim 2023...Zamane erkekler liginde, devletler ve devletleşen örgütler bilmem kaçıncı kaçıncı “kutsal kurtuluş” savaşlarına devam ediyorlar.
Bölgenin ‘Erkekler Ligi’nde barbar bir gruba dahil erkekler silahlarını kuşandılar, kasalı kamyonetler, paraşütler, tekneler ile İsrail'in kentlerine girdiler. Rastgele apartmanlara girip terör estirerek topladılar insanları... Sonrasında nokta atışı bombardımanlarla fırınlar, hastahaneler, okullar, etrafındaki insanlarla birlikte su kuyuları bombalanıyor... sokaklarda hayvan ve insan cesetlerinden geçilmiyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) küresel silah transferlerine ilişkin raporuna göre, Avrupa'da silah ithalatı son beş yılda (2019-2023), bir önceki beş yıllık döneme (2014-2018) kıyasla yaklaşık iki katına çıktı.
Bütün bu savaş ikliminin ortasında Brecht’in ” Hayır yaşayacağız!” diyen sesine ses verenler ile ‘hayır hala bitmedi her şey’ diyesi geliyor insanın. 18 yaşlarında üç İsrailli Yuval Moav, Itamar Greenberg ve Oryan Mueller ülkelerinin ordusunu işgalci olarak tarif ettikten sonra ; “ Adil bir toplum silah namluları üzerine inşa edilemez. Biz İsrail toplumuna olan bağlılığımızdan ve onu değiştirme arzumuzdan dolayı orduya katılmayı reddediyoruz. Bizler, orduya değil barış güçlerine yazılıyoruz,” diyerek vicdani retlerini açıkladılar.
Kendi söz ve bireysel pratikleri bölge halkları için kötülükten ivedilikle uzaklaşmaya bir çağrı niteliğini taşımaktadır.
Savaşa, işgal edilen topraklardaki yerleşimlerin genişletilmesine ve Filistinlilerin sınır dışı edilmesine son verme çağrısı yapan vicdani retçiler, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının kullanmasına izin verilmesini istediler.
“Filistin halkının bizlerle, yani iki halk olarak barış ve eşitlik içinde yan yana yaşamasına artık izin verin! Nehirden denize dek herkes için demokrasi ve barış içinde bir yaşam kurulmasına izin verin,” çağrıları bölge için bir umuda dönüşecek mi? Buna evet demek zor olsa da, en azından devletlerin ürettiği ‘öteki’leştirme üzerindeki anlatıyı bozmaya bir katkı olarak görülebilir.
Biz istersek
Bölgede intikam, kan döngüsünün temelindeki baş mekanizma olmaya devam etmektedir. Gazze’deki savaş, İsrail devletinin İsrail/Filistin’de zulüm ve ölümü daha da derinleştirmek için intikam dürtüsünden faydalanmasının en belirgin örneğini oluşturmaktadır.
Elbette bu vicdani retler bugün ki savaşa karşı mücadelede yeterli değildir. Savaşı mümkün kılan yapısal mekanizmalara karşı daha ciddi mücadele edilmelidir. İsrail’deki ırkçılıkla, Batı Şeria’daki askeri güce dayalı ırkçı apartheid rejimiyle, İsrail'in Yahudi nüfusu içinde şiddet yanlısı ve militarist radikalizmin yükselişiyle, işgal altındaki bölgelerdeki yerleşimler ve bunları olanaklı kılan yerleşimcilik endüstrisiyle ve diğer pek çok etkenle mücadele etmek İsrailli vicdani retçilerin önünde durmaktadır.
1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesi ile Brecht’in ” Hayır yaşayacağız!” diyen sesine kulak verenler dünyanın her yerinde çoğalırsa, milyonlara dönersek, çoğalan bu vicdani ret metinleri bir araya gelirse bizim de silah anlaşmalarına karşı evrensel bir barış manifestomuz olur.
Biz istersek, biz daha çok istersek belki o zaman barış olur, çiçeklenir bütün kırlar, nehirler, ovalar…Biz istersek!
(EJA/EMK)