Yetkililer “münferit” olaylar diyor, ancak neo-nazilerin Almanya ordusu ve polisi içinde de örgütlendiklerine dair iddialar hiç de böyle hafife alınacak gibi değil.
Almanya ordusunun özel kuvvetlerinde görevli “Hanibal” kod adlı bir Almanyalı subayın başında olduğu aşırı sağcı bir “gölge ordusu”nun varlığına ilişkin söylentiler, şimdi de ülkenin en önemli metropollerinden Frankfurt polis teşkilatında görevli neo-nazi eğilimli polislere yönelik soruşturmadaki suçlamalarla yanyana geldiğinde oldukça karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu soruşturmaya neden olan tehdit mektubu altındaki “NSU 2.0” imzası da düşündürücü. Çünkü Almanya’nın çeşitli yerlerinde 1999-2007 yılları arasında sekizi Türkiye kökenli 10 kişinin yakın mesafeden başlarına ateş edilerek kurşuna dizildiği seri cinayetlerin ardında olduğu ileri sürülen neo-nazi terör örgütü NSU’yla (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) ilgili iddiaların halen aydınlatılmadı.
Polislerden “kızını katledeceğiz” tehdidi!
Frankfurt’ta geçen hafta sosyal medyada ırkçı içerikli paylaşımlar yapan bazı aşırı sağcı polis memurlarının görevden alındıklarına ve haklarında hem cezai, hem de disiplin soruşturması açıldığına dair ilk haberler duyarlı kamuoyunu alarma geçirmişti.
Yetkililer bunun “münferit bir olay” olduğunu açıklamış, hepsi kent merkezindeki 1 No’lu polis karakolunda görevli olan beş memurun açığa alındığını, Frankfurt gibi kozmopolit bir metropolde böyle bir şeye kesinlikle izin verilmeyeceğini duyurmuşlardı.
Ancak başka bir soruşturma sırasında “tesadüfen” ortaya çıktığı açıklanan bu olayın buzdağının suyun üstündeki bölümünü kapsayabileceği kuşkuları, hafta sonunda yaşanan yeni gelişmeler nedeniyle haklı çıktı.
Frankfurt Barosu avukatlarından Seda Başay-Yıldız’a (42) dört ay önce “NSU 2.0” imzalı tehdit mektubunu gönderen kişi ya da kişiler, bu polisler arasında olabilirdi. NSU’nun kurbanlarından Enver Şimşek’in ailesini bu örgüte karşı açılan davada temsil eden avukat, sözkonusu mektupta “kızını katlederiz” (keserek öldürürüz) diye tehdit ediliyordu, kendisine “Türk domuzu” diye hakaret eden kişi ya da kişilerce Almanya’yı terketmesi isteniyordu. Faksla gönderilen mektupta Başay-Yıldız’ın küçük kızının ismi, yaşı ve ailenin ilgisiz üçüncü kişilerce bilinmesi mümkün olmayan özel adresi de açıkça yer alıyordu...
Adresi zanlı polisler sormuş!
O ana kadar çok sayıda tehdit alan ancak bunları umursamadan işini yapmaya devam eden Seda Başay-Yıldız, bu ayrıntıların yer aldığını mektup hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.
Merkezi kayıt sistemine giriş ancak bir resmi bilgisayardan yapılabilirdi ve dolayısıyla sisteme giriş yapıp bu adresi ancak buna yetkisi olan kişiler alabilirdi. Nitekim tehditle ilgili soruşturmayla görevlendirilen “siyasi polis” (Staatschutz), Frankfurt’taki 1 No’lu karakolda görevli meslektaşlarının, kendileriyle ilgisi olmamasına rağmen merkezi kayıt sisteminde Seda Başay-Yıldız’ın adresini araştırdıklarını ortaya çıkardı. Ondan sonra da olaylar “çorap söküğü gibi geldi.”
Soruşturma derinleştirildi. Karakolda görevli beş polis, meslektaşları tarafından gözaltına alındı. Bu memurların ev ve işyerlerinde arama yapıldı, mobil telefonları, kullandıkları bilgisayarlara el konuldu. Böylece üye olduğu WhatsApp grubu ve bu grupta yapılan paylaşımlar ortaya çıkarıldı. Grupta aşırı sağ içerikli yazılar, göçmenlerle, sığınmacılarla, engelli insanlarla ilgili insanlık dışı hakaretler, gamalı haç, Hitler resimleri ve yasadışı neo-nazi örgütlere ait sembolleri paylaşanlar arasında bu polisler de yer alıyordu.
Frankfurt’un tam ortasındaki karakol
Konunun kamuoyunun gündemine gelmesi Frankfurt’ta bir yerel gazetenin bu gelişmelerle ilgili söylentileri haberleştirmesiyle oldu.
Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan ilk açıklamada, aşırı sağla ilgili bir soruşturma sırasında sosyal medyada yapılan aşırı sağcı içeriklerin takibi sonucu 1 No’lu karakoldaki beş polis memuruyla ilgili soruşturma başlatıldığını kabul edildi.
Frankfurt Başsavcılığı da bir açıklama yaparak açığa alınan memurlarla ilgili “halkı kıştırtma ve anayasa karşıtı sembolleri yayma” suçlamasıyla soruşturma yürütüldüğünü duyurdu.
Ancak duyarlı kamuoyunun bu açıklamalarla yetinip, açılan disiplin ve ceza soruşturmalarının sonuçlanmasını bekleyemezdi.
Kentin tam ortasında, sorumlu olduğu görev bölgesi itibarıyla her an dünyanın dört bir köşesinden insanların zanlı, tanık, şikayetçi sıfatıyla girip çıktığı, her ulustan zor durumdaki binlerce insanın yardım aradığı 1 No’lu polis karakolda görevli memurların bir bölümünün böylesine insanlık dışı suçlamalar nedeniyle görevden alınması büyük bir şoka neden olmuştu.
Konuyla ilgili haberler gazetelerin yerel sayfalarından taştı, NSU cinayetleri öncesi ve sonrasında ortaya çıkan “polise güvensizlik” yeniden gündeme geldi.
Emniyet müdürü “münferit olay” diyordu
Frankurt Polisinin tanıtım sayfasından
Bu arada Frankfurt Allgemeine Zeitung’a konuşan Emniyet Müdürü, bir “münferit olay”ın sözkonusu olduğunu ve Frankfurt polisi içinde bu tip davranışlara hoşgörü gösterilmeyeceğini söyleyerek ortalığı yatıştırmaya çalıştı.
Suçlamaların doğru çıkması halinde polislerin memuriyetten atılacaklarını söyleyen Müdür Gerhard Bereswill, görevi süresinde ilk kez böyle bir olayla karşılaştığını vurguluyor:
“Frankfurt gibi kozmopolit bir kentte polis memurlarının aşırı sağcı eğilimlerle anayasaya karşı davranış içinde olduklarına dair kuşkular ortaya çıktığında devlet bunu ciddiye almalı ve kararlı bir biçimde üstüne gitmelidir.”
Frankfurt polis teşkilatının “toplumun aynası” olması için çaba gösterdiklerini, bu amaçla 25 yıl önce bir “göç danışmanlığı” bölümü oluşturulduğunu ve göçmen kökenlilerin de polis memuru olarak kadroya alınmaya başlandığını hatırlatan Bereswill, devletin bu konuda kararlı olduğunu göstermesinin, “polis teşkilatındaki farklı kökenli memurlar” açısından da çok önemli olduğunu de vurguluyor:
“Umarım vatandaşlarımız bizim bu olayı aydınlatmak için gösterdiğimiz gayretlerin farkındadır. Polise olan güven birkaç kişinin münferit yanlış davranışı nedeniyle zedelenmemelidir.”
Avukattan polise suçlama!
Ancak, son gelişme “bu gayretler”in yeterli olmadığına işaret ediyor.
Muhalefetteki Sol Parti’nin talebi üzerine Hessen Eyalet Meclisi’nin bu konuyu görüşmek üzere çarşamba günü bir özel oturum gerçekleştireceği açıklandı.
Öte yandan soruşturmanın Frankfurt savcılığı ve polisinden alınmasına ve bir üst makam, yani Hessen Kriminal Dairesi’nce yürütülmesine karar verildi.
Bu arada avukat Seda Başay-Yıldız’ın suç duyurusunda bulunduktan sonra, soruşturmanın gidişatıyla ilgili polise yaptığı başvurulardan sonuç alamadığı ortaya çıktı. Tehditlerin ciddiyeti ve ailesine için koruma önlemlerinin gerekli olup olmadığı konusunda yeterli bilgi edinemediğini söyleyen Başay-Yıldız, son gelişmelerden de gazetelerde çıkan haberler üzerine haberdar olmuş.
Frankfurt Emniyeti’nden tehdit altındaki kişiyi, neden bilgilendirmediklerine dair bir açıklama yapılmadı. Gazetecilerin bu doğrultudaki sorusunu yürüyen soruşturma nedeniyle yanıtlayamayacağını belirten bir polis sözcüsünün, konunun “çok ciddiye alınarak soruşturulduğu”nu vurgulamakla yetindiği öğrenildi.
Frankfurt’un aşırı sağa hoşgörüsü yok!
Başta Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann olmak üzere, yöneticilerinin “hoşgörünün egemen olduğu, nüfusunun yarısından fazlası kökenleri itibarıyla göç bağlantılı, çok kültürlü bir kent” olarak tanıtmaya özen gösterdikleri Frankfurt, polis memurlarıyla ilgili suçlamalar nedeniyle çalkalanıyor.
Feldmann, her fırsatta Frankfurt’un aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya İçin Alternatif) en az oy alabildiği metropol olduğunu vurgulayıp, demokrat Frankfurtluların zaman zaman sokağa çıkmaya kalkışan ırkçı, yabancı düşmanı ve neo nazi eğilimleri her defasında karşı kitlesel tepkileriyle gerilettiğini gururla hatırlatıyordu.
Gerçekten de sadece son 50-60 yıllık süreçte göç alarak çok kültürlüleşen diğer Alman kent ve kasabalarından farklı olarak, yüzyıllardır çeşitli kültürlerden insanların birarada yaşadığı, ticari, siyasi ve kültürel alışveriş içinde olduğu bir metropol olan Frankfurt’ta aşırı sağ hem siyasal katılım süreçlerinde, hem de sokakta hep zayıf kalmıştı.
Ancak kentte görev yapan polis memurları arasındaki ırkçı eğilimlerin ve yabancılara yönelik nefretin varlığına ilişkin son gelişmeler, Frankfurt’taki Türkiye kökenli göçmenleri şaşırtmıyor.
Bu konularda duyarlı olanlar, son gelişmeleri NSU cinayetlerinin polis ve istihbarat teşkilatları tarafından önlenmediğini, daha sonra da aydınlatılmadığının hatırlayarak takip ediyorlar.
Ve Türkiye kökenli eşi vesilesiyle kendisini “Türklerin eniştesi” olarak kabul eden Başkan Feldmann’ın daha geçen yıl gerçekleşen seçimde tüm oyların yüzde 70’inden fazlasını alarak yeniden seçildiğine dikkat çekerek, “Başkan‚ Frankfurt’un ırkçı ve yabancı düşmanlarına, neo nazilere karşı hoşgörü göstermeyeceği’ni vurguluyordu. Umarız soruşturmalar bu yaklaşımla sürdürülür” diyorlar. (GK/HK)
ALMANYA'DA AŞIRI SAĞ YAZI DİZİSİ
1 - Almanya'da Yeni Neo-nazi Tehdidi: "NSU 2.0"
2- Hanibal ve Aşırı Sağcı Gölge Ordusu
3- Almanya İstihbarat Örgütünün Şefi Neden Görevden Alındı?
4- Almanya İstihbaratının Zirvesinde Türkiye Kökenli Bir Yönetici
5- İçişleri Bakanı NSU 2.0 'yi Aylar Öncesinden Biliyormuş