1 Kasım milletvekili seçim sonuçlarını; kim, adını ne şekilde, nasıl koyarsa koysun sonuçları itibariyle AKP’yi kazanan! Diğer her üç parti CHP, HDP ve MHP’yi kaybeden konumuna düşürdü. CHP ve MHP’nin mevcut tarz-ı siyasetleriyle Türkiye siyasetinde iddia sahibi bir yol yürüyemeyecekleri artık netleşti. Geriye AKP ve HDP kaldı. Bu sebeple AKP ve HDP ilişkisi tartışılacak gibi bundan sonra.
Peki o halde seçimin “kazananı” neyin karşılığı ve ne pahasına “kazandı” diye sorulabilir. Cevabı tek paragraflık ve çok basittir.
Sosyalist ideoloji bunun adını yüz küsur sene evvel koymuştur: Geleneksel, muhafazakâr devlet yapıları muktedir siyasal erklerini hiçbir hâl ve şart altında kendi istekleri ile seçimlerde kaybederek rakiplerine, karşıtlarına terk etmezler.
Bu sebeple adına şimdilerde “parlamanter demokrasi” denilen siyasal sistem ancak “sözde” mümkündür. Gerçekte sahici karşılığı yoktur. Örneği altı ay önceki 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarıyla ilintilidir. Gayet “demokratik” bir şekilde vukubulan 7 Haziran seçim sonuçlarına rıza göstermeyip altı ay sonrası için seçime karar verip sonra da o altı aylık zaman dilimi içinde şiddetin dozunu alabildiğince tırmandırarak; siyasal rakip aktörleri yaygın kamuoyunun gözünde kriminal suç figürleri haline dönüştüren “devlet-iktidar: sistem” aygıtının varacağı durak ve alacağı sonuç elbette bu olacaktı!
Bu genel ve tarihi doğrudan hareketle birkaç başlık altında 1 Kasım seçim sonuçları üzerinden bir okuma yaparsak şunlar söylenebilir.
1-AKP tek başına rahatlatıcı bir seçim sonucuyla iktidar olmakla birlikte; HDP’nin siyaset yapmasının engellenmesine rağmen barajı geçtiğini dikkate alarak yine HDP’nin kendi bölgesinde (Kürdistan’da) Kürtlerin temsili gücü gerçekliğinden hareketle bu yapıyı her halükârda dikkate almak zordunda olduğu gerçekliği her zamankinden daha bariz olarak orta yerde duruyor.
2- Devlet-İktidar ortaklığı, HDP’nin yüzde on seçim barajının altında kalma riskini sistemin “kaos tehdidi” ile seçimlerden istenilen sonucu almış olmasına rağmen göze almadı / alamadı. Çünkü biliyordu ki; Kürt temsili gücünün baraj altında bırakılarak sistem dışına atılması / itilmesi bir nevi kaos’ta ısrar ve kaosun devamlılığını gündeme getirecekti. Bunu da ne AKP’nin ve iktidarının ne de devletin kaldıramayacağı gerçekliği olanca çıplaklığıyla kendini gösteriyordu.
3- AKP’nin devletin kurumsal olarak bütün militer-baskıcı aygıtsal güçlerini kullanarak HDP seçmenini ve Kürt siyasetinin aktörlerini, kitle tabanını “Kriminalize” etmesinin bir ölçüde etkili olduğunu, seçmen iradesine müdahalede kısmen başarılı olunduğunu söylemek mümkün. Yoksa bütünüyle Kürt illerinin büyük çoğunluğunda 6 ile 11 puan arasında HDP’nin oy kaybı nasıl açıklanabilir!
4- HDP’ye 7 Haziran’da verilen bir defalık ve adına “emanet” denilen oyların “asli sahiplerine” rücu ederek geri gittiği gerçekliğinden hareketle aslında oy “kaybetmediği” parti yetkililierince dillendirilebilir. Ama HDP’nin siyaset üretme ve yapmada muhtemel oy kazanılabilecek çevreler konusunda yetersiz kalındığı ve sadece söylem düzeyiyle yetinildiği de bir gerçek.
5- HDP’nin “eksik başarısı”, ya da bir milyon oy veya 2,5 puan oy kaybı üzerinden bir “İç hesaplaşma” tartışmasında olduğu hissedilen diğer “eşparti” DBP-Demokratik Bölgeler Partisi somut bir gerçeklik. Seçimlere 15 gün kalıncaya kadar bölgede hemen hiç seçim çalışması yapılmayıp; “gündemimizde seçim yok” ifadesi ortada kaybedilen ya da yitirilen bir şeyler varsa HDP ve DBP’nin bunun eşit ortakları olduğu gerçekliğini ötelememeli.
6- Yedi Haziran seçimlerine gidilirken HDP’nin parti tabanının yerel “eğilim yoklamalarını” hemen hiç dikkate almayıp parti tabanının kendi içinde ama yüksek sesle dillendirmesine rağmen “karşılığı tartışmalı bir listeyle” seçimlere gitmesi büyük riskti. Bu riske rağmen kitle-taban tercihini yetersiz listeyi “dikkate almayıp” partiden yana kullandı. Ama 1 Kasım seçimlerine gidilirken bu listenin yeniden güçlü bir şekilde elden geçirilmesi mümkünken, değiştirilmeyip hemen hemen aynı liste ile ısrar edilmesi birçok ilde “olumsuz” olarak değerlendirilmeye sebep oldu. Yedi Haziranda seçilen vekillerin bir çoğunun performansı yetersiz görülüyordu. Ve bütünlüklü bir vekil “içses”i yoktu.
7- Sonuç olarak seçimler biter geriye sarf edilen iddalı sözler kalır. Mesela HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın “bu tarihten sonra bizim için baraj yüzde 13,1’dir” sözü de dâhil 1 Kasım akşamı seçim sonuçları değerlendirmesi üzerine “parti içinde tartışılacağı” ve “sonuçları”nı tez zamanda bekleyeceğiz.
8- Ve belki son söz seçim sonuçları üzerinden bir okuma yapılırken şu olmalı: AKP artık tek başına ve çok da rahat “iç sorunsuz” bir iktidar. Bu sebeple; ülkenin aktvist siyasal yapısı “Kürtler”le sorunu’nu henüz halledememiş! Şimdi sorunun çözümü konusunda AKP’nin eli artık daha rahat. Çatışmada ısrar mı edecek! Yoksa çözümde kolaylaştırıcı rol mü üstlenecek. Kandil’in çatışmasızlık ve “savunma” pozisyonundaki duruşu kendi ifadelerine göre 1 Kasım akşamına kadardı. Yarından tezi yok, kaybedilecek zaman da yok. Belki de beklenen mutat “balkon seslenişi” ile AKP ilk adımı atmakla yükümlü… (ŞD/AS)
* Fotoğraf: Volkan Furuncu / AA