Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili, Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci ile 1 Kasım seçim sonuçlarını ve bundan sonraki olası siyasi atmosferi konuştuk.
bianet’e değerlendirmelerde bulunan Ekinci, bundan sonra iplerin Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) elinde olduğunu, AKP hegemonyasına karşı demokrasi güçlerinin birleşerek “demokrasi hegemonyası” oluşturması gerektiğini, bunun kaçılamayacak tarihi bir görev olduğunu ifade etti.
Gelinen noktada PKK’nin de AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünü belirten Ekinci, PKK’nin tarihinde yaptığı en büyük hatanın, AKP’nin savaş davetine evet demek olduğunun altını çizdi.
“AKP kendine bağlı güçlü burjuva sınıfı oluşturdu”
1 Kasım seçimlerini Meclis’teki dört parti açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçim sonuçlarını değerlendirirken öncelikle AKP'nin konumunu gözden geçirmek lazım.
AKP geçen 13 yıl içinde toplumda kültürel ve ekonomik hegemonya oluşturdu. Bu hegemonya çerçevesinde yeni bir orta sınıf oluştu ve kendisine bağlı güçlü bir burjuva sınıfı meydana getirdi.
Bu kapitalist sınıfın öncülüğündeki orta tabaka adeta AKP'nin değişmez tabanı haline geldi. Ve bu kültürel, ideolojik hegemonya altında başka bir siyasi partinin ona karşı etkin olması ve onunla rekabete girmesi mümkün değil.
CHP, kuruluştaki ideolojiye mahkum ve o çerçeve içinde kalmış, o çerçeveye bağlı insanların partisi olmaktan öteye gidemiyor. Geçmişi yaşatma arzusu içinde olan bir parti. Toplumsal değişim için hiç bir atılımı yok.
“CHP’de kurucu ideoloji devam”
CHP'de artık “CHP statükosunun” dışına çıkan isimler de partide yer alıyor. İnsan hakları, ifade özgürlüğü gibi konularda Baykal dönemine kıyasla alışık olmadığımız söylemler dikkat çekiyor. Bu CHP için bir bakıma geçmişten sıyrılma değil mi?
Bu gelişme partinin tabanına yayılmıyor. Parti içinde sol nitelikli kişilerin gayretleri o çerçevede kalıyor; partinin ideolojisi haline gelemiyor. Zaten partinin tek bir ideolojisi de yok. Mustafa Balbay'dan Sezgin Tanrıkulu'na uzanan bir yelpaze var. Ancak burada belirleyici olanın hâlâ ulusalcı ideoloji olduğunu düşünüyorum.
TIKLAYIN - KÜRT SORUNUNU ANCAK CHP ÇÖZER SAVI GERÇEK Mİ?
Ulusalcı ideoloji, partinin anayasanın ilk dört maddesini kırmızı çizgi olarak görmeye devam etmesiyle ortaya çıkıyor. Bu dört madde için değişmez demek, CHP'nin kurucu ideolojisini sürdürmek anlamına geliyor.
“AKP için tek rakip HDP oldu”
MHP ve HDP'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP tamamen şoven milliyetçiliğe bağlı bir parti. Bu parti varlığını antikomünist mücadeleyle sürdürmeye çalıştı. Komünizmin etkisiz hale gelmiş olması nedeniyle antikomünist politikanın kendisi için bir yararı kalmadı. Elinde tek araç kaldı: Kürt ulusal hareketini, Kürt ulusal hareketinin silahlı kanadını kendisine hedef olarak seçti ve varlığını sürdürmeye çalışıyor.
Erdoğan bunu çok iyi fark etti.
7 Haziran seçimlerinde AKP ideolojisine karşı özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı bir demokrasi hareketi olabilirdi. Böyle bir demokrasi hareketini yaratmak kısa zamanda mümkün olmadığından bunu HDP üstlenmeye çalıştı.
Ancak HDP'nin de iki büyük handikapı vardı.
Birincisi eklektik bir parti olması. İkincisi çok yeni bir parti be bu kadar yeni bir partide bütün sorunlara cevap verebilecek düşünsel ortam yaratmak kolay olmadı. Dolayısıyla ancak 7 Haziran seçimlerinde ve önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde yaratığı hava ile Türkiye partisi olma çabası içinde AKP'yi geriletti. AKP için de tek rakip parti haline geldi.
HDP'nin 7 Haziran öncesi seçimlere tek parti olarak girme kararıyla birlikte Erdoğan ayıldı. Bu engeli ortadan kaldırmadığı takdirde büyük güç kaybedeceğini düşündü. O aşamada hemen barış süreci masasını devirdi, müzakereleri bitirdi, PKK ile savaş ortamını hazırladı.
HDP neden oy kaybetti?
Sizce AKP 7 Haziran'a göre beş ayda oylarını bu kadar artırırken HDP 1 Kasım'da neden 1 milyon oy kaybetti?
AKP ileri gelenleri, cumhurbaşkanı ve başbakanın koro halinde hedef aldıkları tek siyasi hareket HDP oldu. HDP eşittir PKK dediler. HDP terör örgütü olarak lanse edildi ve bu binlerce kez tekrarlandı. Adeta kamuoyunda HDP'nin PKK olduğu algısını oluşturdular.
İkincisi HDP'ye ağır saldırılar düzenlendi. HDP toplum için gayri meşru bir parti olarak gösterildi. Diyarbakır'da, Suruç'ta ve Ankara'da HDP tabanı ağır şekilde hedef alındı. HDP'de üyelerinin güvenliğini sağlama endişesi ortaya çıktı ve seçim sürecinde propaganda yapamadı.
Bir adım daha atıldı. Kürt ulusal hareketinin ivme kazanmasıyla birlikte Kürt kadınlarının erkeklerle eşit şekilde siyasete katılmaları aşamasında bir sekülerleşme akımı başladı doğuda. Bu süreçte ağalar, şeyhler gibi feodal güçler itibar kaybettiler. Eskiden bunlar seçimleri yönetirdi.
Erdoğan bunu sezdi ve bu adamları saraya topladı. Sarayda bu insanlarla konuşmalar yaparak onları himaye ettiği mesajını verdi. Siz gücünüzü gösterin dedi.
AKP de bu çerçevede doğu ve güneydoğuda tüm adaylarını değiştirdi. Yeni adayların tümü feodal kökleri olan bu kişilere yakın insanlardı.
Öte yandan bir de “Tek parti iktidarı olmazsa işsizlik artar, yatırımlar durur; dolayısıyla tek parti iktidarı zaruridir. Tek parti iktidarı olmadan bu ülke mahvolur” havası yaratıldı.
Bunlardan dolayı Doğu ve Güneydoğu'da Kürt oylarının bir kısmının AKP'ye gittiğini düşünüyorum.
“PKK’nin en büyük hatası”
Devletin buradaki rolünden bahsettik. PKK'nin etkisi ne oldu? AKP'nin bu sonucu almasında pek çok çevre PKK'yi de sorumlu tutuyor. PKK'nin çatışma tuzağına düştüğünü söyleyenler var.
PKK'nin bu açık savaş savaş davetine evet demesini aptallık sayıyorum. Açıkça AKP'nin tuzağına düştüler ve kanımca çok büyük bir hata yaptılar.
TIKLAYIN - TARIK ZİYA EKİNCİ: PKK’NİN ATEŞKES İLAN ETMESİ HDP’Yİ GÜÇLENDİRİR
Biz olmasak HDP bu oyları alamazdı düşüncesindeydiler. Dolayısıyla savaşsa savaş diyerek savaşı kabul ettiler. Kanımca PKK tarihinin en büyük hatasını yapmıştır. Kürt hareketine de Türkiye'deki demokrasi hareketine de büyük darbe vurmuştur.
Tüm bunlara rağmen HDP’nin barajı aşmış olmasını nasıl görüyorsunuz?
Hiç seçim kampanyası yapamamalarına, çatışma sürecine, patlayan bombalara, feodal unsurların devreye girmesine, iktidarın ve cumhurbaşkanının bu kadar hedef göstermesine, seçimin silahlı güçlerin kontrolünde yapılmasına rağmen HDP’nin bu oyu alması bence büyük bir başarıdır.
“HDP, ‘Hükümette olmaya hazırım’ demeliydi”
Altan Tan, Cumhuriyet'ten Selin Ongun'a verdiği söyleşide koalisyon görüşmeleri sırasında AKP'siz koalisyon ısrarının hata olduğunu söylüyor. Sizce 7 Haziran sonrası HDP, AKP ile koalisyon konusunda ısrarcı olmalı mıydı?
Seçim kampanyası boyunca bazı çevreler HDP ve AKP'nin anlaşma yaptığı yönünde bir söylemle baskı kurdular. Bu baskı karşısında Selahattin Demirtaş "Seni başkan yaptırmayacağız" sloganını kullandı ve bunu sonuna kadar götürdü.
Ancak seçim akşamı alelacele “AKP ile koalisyon yapmayacağız” demesi doğru değildi. Meclis'e 80 vekille girdikten sonra hükümette bulunmaya hazırım denmeliydi. Her siyasi partinin amacı budur.
Bunu söyleseler AKP yanaşır mıydı, hayır. Ama taktik olarak HDP daha güçlü bir noktada dururdu.
“Başkanlık konuşulmamalı bile”
bianet'e dün başkanlık sistemiyle ilgili görüşlerinizi yazdınız. Başkanlık sisteminin kesinlikle konuşulmaması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Evet. HDP bunu tartışmamalı bile. Parlamenter sistemin güçlendirilmesi ve daha işlevsel hale gelmesi için her türlü değişiklik olabilir ama başkanlık sistemine kesin olarak karşıyım.
TIKLAYIN - KÜRT SORUNU ÇÖZÜLECEKSE VARSIN BAŞKANLIK OLSUN, DİYEN KÜRT AYDINLARINA
Çünkü az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde başkanlık sistemi toplumu kaçınılmaz olarak otoriter bir yapıya götürür. Otoriter sistemde de tüm sorunlar gibi Kürt sorununun da çözülmesi mümkün değildir.
Erdoğan Kürt sorununu çözeceğim dese bile, söz verse bile bunun aslı astarı yoktur.
“Demokrasi güçleri bir araya gelmeli”
Bundan sonra 2019'a kadar seçim gözükmüyor. Sizce dört yıl sürecek AKP tek parti iktidarında partiler ne yapmalı?
HDP'nin de CHP'nin de başkanlık sistemine karşı sonuna kadar mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum. Erdoğan'ın başkan olması demek, her şeyin sonu demektir.
Önümüzdeki dört yıl her şey AKP'nin elinde. Geleceğimizi Erdoğan tayin edecek. Bu ne zamana kadar sürer? Türkiye'de demokrasi güçlerinin güçlü bir siyasal hareket oluşturana kadar.
Ama bu da çok zor. Çünkü demokrasi güçleri çok bireyci davranıyorlar. Herkes kendi anlayışının egemen olmasını istiyor.
Erdoğan'ın kurduğu hegemonya karşısında demokratik bir hegemonya oluşturmak lazım. Bu tarihi bir görevdir. Aksi takdirde AKP'nin hegemonyası ilelebet devam edecek. Onun için demokrasi güçlerinin derlenip toparlanması lazım.
“Önce demokrasi sonra emek-sermaye çelişkisi”
Türkiye sol hareketinin genel olarak duruşunu nasıl görüyorsunuz?
Bazıları “Marksist bir partiyim ve Türkiye'de komünist yönetim kuracağım” diyorlar. Marksist ideolojinin de kuralları vardır. Türkiye'de bugün emek-sermaye çelişkisinin önüne geçen baş çelişki demokrasi karşıtlarıyla demokrasi güçleri arasındaki mücadeledir. Bu çözülmeden emek sermaye çelişkisini çözemezsiniz.
“AKP de CHP de burjuvayı temsil ediyor, AKP'yle mücadele etmeye falan gerek yok” demenin faydası yok.
Türkiye solunun öncelikle demokrasi sorununu çözmesi lazım. Bizim bugün baş çelişkimiz budur. Toplumlarda bazen baş çelişki temel çelişkiyi aşarak ön plana çıkar. Temel çelişkiyi bırakıp bunu çözmek zorundalar.
Türkiye’de bugün solun donmasının nedenlerinden biri de budur. (EKN)
Tarık Ziya Ekinci kimdir?18 Şubat 1926’da Lice’de doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden Diyarbakır milletvekili seçildi. 12 Mart’ta Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi’nde “Kürtçülük” propagandası yaptığı iddiasıyla TCK’nin 142/1 maddesinden üç yıla mahkûm oldu ve iki yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da beş kez tutuklandı. 1982-1989 döneminde Paris’te kaldı. Kürt sorunuyla meşguliyetini, düşünmeyi ve yazmayı hep sürdürdü. Kitapları: Doğu Dramı (1966), Devlet ve Ben (1995), Faili Meçhul Bir Cinayet (1994), Vatandaşlık Açısından Kürt Sorunu ve Bir Çözüm Önerisi (1997), Demokrasi, Çokkültürlülük ve Bir Yargısal Serüven (1999), Avrupa Birliği’nde Azınlıkların Korunması Sorunu Türkiye ve Kürtler (2001), Sol Siyaset Sorunları Türkiye İşçi Partisi ve Kürt Aydınlanması (2004), Millet, Milliyetçilik, Devlet ve Anayasa Sorunları (2004), Türkiye’de Demokrasi ve İnsan Hakları Sorunları (2004), Türkiye’nin Kürt Siyasetine Eleştirel Yaklaşımlar (2004), Türkiye’nin Çağdaşlaşması ve Kürtler (2006). |