Fotoğraflar: Menekşe Kızıldere
Bu yazıya “İklim krizi, iklim krizi iklim müzakerelerinin neresinde?” diye sorarak başlamak istiyorum. Son yapılan 25. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC/The United Nations Framework Convention on Climate Change), Taraflar Konferansı (COP, Conference of Parties) açıkça gösterdi ki iklim krizi, iklim değişikliği müzakerelerinin vitrininde fakat karar metinlerinde değil.
Karbon liderleri
Sivil toplum tarafından ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirilen son iklim zirvesi iklim krizi aciliyetleri için herhangi bir çözüme götürmezken, yapılması kararlaştırılmış görevlerin bile geriye bırakıldığı bir zirve oldu. COP diye adlandırılan zirveler aslında Kyoto protokolü ile birlikte devletlerin gündemine giren Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM, Clean Development Mechanism) 1 ve bir uygulaması olan Sertifikalanmış Emisyon Azaltımı (CER, Certificated Emittion Reduction) 2 karbon sertifikalandırması sistemi sebebi ile devletlerce iklim zirvesi değil, finans zirvesi olarak görülmekte. Bunu ilk dile getiren lider COP21’deki “Karbon Liderleri” basın açıklamasında Kanada Başbakanı Justin Trudeo olmuştu. Bunu basın açıklaması sırasında duyduğumda Paris Anlaşması ile birlikte iklim zirvelerinin devletlerce tamamen finans zirvesi olarak görüleceği endişesini duymuştum ve ne yazık ki COP21’den COP25’e takip ettiğim diğer zirveler dahil bu bakışın iyice yer ettiğini gördüm.
Hayal kırıklığı
COP25’teki hayal kırıklığını anlamak için aslında geçmişteki zirvelerin ne ifade ettiğini ve Kyoto Protokolü Temiz Kalkınma Mekanizması’nın neden taraf devletleri Paris Anlaşması’nı uygulamalıktan geri bıraktığını irdelemek gerekir. Kısa bir özet yapmak gerekirse; her bir taraflar konferansı kendi gündemi ile ayrı bir öneme sahiptir fakat bunun özeti bile sayfalarca süreceği için bu yazıda sadece COP25’teki hayal kırıklığına giden yoldaki diğer tarihsel ilintili başarısızlıklara yer verebileceğim.
1992 yılında yapılan Rio Dünya Zirvesi olarak adlandırılan ilk Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda UNFCC kurulmuş ve ardından UNFCCC’nin 3. Taraflar konferansı'nda Kyoto Protokolu olarak adlandırılan ve hukuki bağlayıcılığı ve geri bildirim mekanizması olmayan protokol imzalanmıştır.
COP15’e kadar UNFCCC taraf devletleri Kyoto Protokolu’nün ön gördüğü önlemleri uygulamada isteksizce davranıp, COP15 Kopenhag zirvesinde etkisi giderek artan krize ve sivil toplumun baskısına rağmen bir anlaşmaya varamayıp özellikle krizin vurduğu devletlere büyük bir hayal kırıklığı yaşatmışlardır.3
Ardından süren zirvelerde daha çok 2006 yılında 1650 projeye ulaşan CER sisteminin ve Adaptasyon Fonu ile yapılan projelerin sertifikalanan karbon eş değerlerinin nasıl piyasa edileceği arka plandaki ana gündem olmuştur. CDM mekanizması çok kısa bir özetle Adaptasyon Fonu başta olmak üzere diğer fonlar ile karbon emisyonunu sıfırlayan projeler yapan ülkelerin sıfırladıkları karbonu sertifikalandırıp diğer ülkelere satmalarını sağlayan bir mekanizmadır.
Karbon piyasası
Karbon piyasası sıcak bir gündem olurken mekanizma da yıllar içinde var oluş sebebini kaybeden ve başarısızlığa doğru giden bir mekanizmaya dönüşmüştür. Dolayısıyla yıllar içinde birçok ülkenin elinde sertifikalanmış ve satılmamış birçok karbon kredisi birikmiştir. Türkiye ise hem Kyoto’ya geç katılımı hem de ekler sistemi ile ilgili talepleri sebebi ile inişli çıkışlı bir iklim müzakeresi tarihine sahiptir.4 Bu sebeple bu tartışmaya tam olarak katıldığı, katkı sunduğu ve bir piyasa değişimi yaşadığı söylenemez. Ülkelerin talepleri benzeştikçe müzakere grupları kurulurken farklılaştırılmış konumu sebebi ile Türkiye günümüzde de müzakerede yalnız başınadır. 5
Tüm bu karbon piyasası tartışmaları COP21’de Paris Anlaşması’nın kabul edilmesi ile yeni bir iklim müzakeresi rejimine taşınmıştır. Paris Anlaşması’nın 6. maddesi COP25’i başarısızlığa götüren ana gündemdir.
6. madde ülkelerin karbonsuzlaşmasını sağlayacak yeni bir piyasanın kurulması ve nasıl işleyeceğine ilişkin görevleri içermektedir.
6. maddenin 2. bendi (6.2) karbon ticareti anlaşmalarına müsaade etmektedir. 4. bendi ise (6.4) karbon ticareti için merkezi bir yapının kurulmasını öngörmektedir.
Maddenin 8. bendi (6.8) iklim finansmanını ve uluslararası işbirliklerini düzenlemektedir. 6 Dolayısıyla madde 6, iklim zirvelerini finans zirvesi olarak gören taraf devletlerin hepsinin bir çıkarına dokunan bir maddedir. COP24 Paris Kurallar Kitabı oluşturulurken, uygulamaya karar verecek olan COP karalarında nasıl bir sorun olacağı sinyalini vermişti.
Elinde hala tartışmalı karbon kredileri bulunan devletler bunları yeni rejime taşımak istemekteler fakat bu tartışmalı krediler ve bu kredilerin mekanizmadaki boşluklar yüzünden iki kez hesaplanması birçok ülkenin ve sivil toplumun yeni iklim rejiminde görmek istediği manzaralar değil ve iklim değişikliği ile mücadelede hiçbir katkısı yok.
Madde 6 tartışmaları
Bu arka planı çizdikten sonra COP25’te neler yaşandığını ve çıktılarını ele alabiliriz. Aslında Şili’de yapılması planlanan zirve Şili’deki protestoların güvenlik problemi oluşturması sebebi ile Madrid’e taşındı ve 2-13 Aralık tarihlerinde gerçekleşti fakat madde 6 ve envanter bildirim (stock-taking) tartışmaları yüzünden 15 Aralık Pazar öğleden sonraya kadar uzatıldı.
Şili Çevre Bakanı Carolina Schmidt’in başkanlık ettiği zirvede neo liberal Şili hükümetinin hayaleti özellikle sivil topluma yönelik baskılarda kendini gösterdi.
Zira kendi ülkelerinde sivil topluma ve halka nasıl tavır takındılarsa COP25’te de bundan daha iyi bir tavır sergilemedi. Bu tavır geçmişten gelen baskıya meyilli İspanyol yönetimi ile birleşince sivil toplum zirve boyunca birçok zorlukla karşılaştı. Önce her COP’ta gözlemcilere neler olduğunu bildiren Climate Action Network (CAN) 7 tarafından çıkarılan ECO isimli bildirinin dağıtılması yasaklandı. Sebep kağıt israfıydı fakat COP alanına girdiğinizden itibaren her yerde kağıt görebilirdiniz. Herkes gönlünce kağıt dağıtırken ECO basılamadı.
“Ne istiyoruz, iklim adaleti”
Ardından COP alanı içinde yapılmak istenen gösterilere müsaadede zorluklar çıkarıldı ve nihayetinde 11 Aralık günü yani insan hakları gününde, ana oturum önünde iklim adaleti ve insan hakları talep eden göstericiler İspanyol Polisinin sert müdahalesi ile dışarı atıldı. Badgeleri (giriş kartları) alındı.
Saatlerce soğukta bekletildiler. Çocuğunu emzirmek isteyen anneye bile müsaade edilmedi. Bu tavır açıkça COP25 başkanlığının ve de çıkarını gözeten üye devletlerin iklim krizine çözüm için samimi olmadıklarının açık bir göstergesiydi. Oysa aynı gün ana oturumda konuşma yapan 16 yaşındaki cesur iklim aktivisti Greta Thunberg aslında bilimin ışığında acil olarak, karbonsuzlaşmaya gidilmesi gerektiğini, en çok etkilenen ülkelerin acil yardıma ihtiyacı olduğunu etkileyici cümleler ile dile getirmişti.
Ardından sahneye çıkan Fridays for Future 8 aktivisti çocuklar aylardır dile getirdiklerini bir de ana oturumda ülke temsilcilerinin yüzlerine söylediler; Ne istiyoruz? İklim Adaleti! Ne zaman? Şimdi!
İklim aciliyeti
Ülkelerin kendi çıkarları sebebi ile görüşmeleri tıkadığı ve uzattığı zirvenin çıktıları nelerdir diye bakınca COP25’in nasıl bir hayal kırıklığı olduğu iyice ortaya çıkacaktır. İklim krizinin vurdu başta küçük ada ülkeleri olmak üzere birçok ülke ‘iklim acilliyeti ‘ altında sağlanacak yeni fonlar ile adaptasyon ve iyileştirme istemekteydi. 9 Fakat ciddi ve anlamlı emisyon azaltımı ve iklim aciliyeti taleplerine rağmen başta Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Avustralya, Çin, Japonya ve Sudi Arabistan yandaş ülkeleri ile birlikte bu talepleri görmezden gelip sadece kendi çıkarlarına göre müzakere izlediği için sadece karbon piyasası ve envanter bildirim tartışmaları zirveyi kilitledi.
Emisyon azaltımı
Anlaşma metinlerinde insan hakları, emisyon azaltımında isteklilik (ambition) söylemleri bir çok çıkarıldı ve geri yazıldı. En sonunda çıkan metinlerde; emisyon azatlıma isteklilik çıkarıldı ve NDC diye adlandırılan Ulusal Azalttım Taahhütleri ile 1,5C küresel ısınma ile sınırlandırılacak bir azatlım senaryosu artık mümkün değil.
Dolaysısıyla artık açıkça 2C’lik artış konuşulacak ve bu daha fazlası için bir açık kapı niteliğinde. Madde 6 için birçok karar COP26’ya bırakıldığı için yeni bir karbon piyasası sistemi ön görülemezken, CDM'nin boşlukları ile taşınan çift sayım ve tartışmalı karbon kredileri yeni iklim rejimine taşınmış oldu. Toplam azaltımda Paris Anlaşması 2020 öncesi dönemi hedeflerinin tutturulmasına ilişkin envanter bildirimlerinde artış sağlanamadı.
Sosyal ve çevresel önlemler ile yerel halkların korunmasını sağlayan finans mekanizmaları görüşülemediği gibi bu önlemleri kalıcı hale getiren insan hakları söylemi metinlerden çıkarıldı. Paris Anlaşmasında kayıp ve zarar diye adlandırılan mekanizmanın finansman ile ilişkilendirilip yerel halkların güçlendirilmesi sağlanmadı ve dahi görüşülmedi. Hatta bu görüşmelerde devletler arası görüşmelere yerel hakları etkilenen ülkeler dahil edilmedi.
Toplumsal Cinsiyet Aksiyon Planı
COP25’teki tek başarılı çıktı Toplumsal Cinsiyet Aksiyon Planı’nın (GAP Gender Action Plan) tüm talepleri ile kabul edilmesi oldu. Böylece GAP 10 artık bir uygulama olarak tüm COP kararlarında ve Paris Anlaşması’nın uygulamalarında etkili olacak. Bunun sağlanmasında COPlar boyunca bunun için mücadele veren kadın örgütleri ve bağımsız kadın uzmanların büyük ve yıllar süren emeği var. Kadınlar özetle bu plan ile birlikte, finansmanda, teknik işlemlerde, kapasite geliştirmede, adil dönüşüm, insan haklarına duyarlılık, acil önlemler, anlamı etkili finans yardımı talep edip hiçbir talepten taviz vermeden kazandılar. Bu büyük bir başarıdır. COP25 bir hüsran ile biterken kadınların başarısı umut oldu.
Sivil toplumun ihanet olarak adlandırdığı COP25’in ardından önümüzdeki yıl Kasım ayında Glasgow’da yapılacak COP26 çok büyük önem kazandı. Birçok önemli başlık Glagow’da netlik kazanacak.
Türkiye
COP25’teki Türkiye’den giden gözlemciler için üzücü olan şeylerden biri Türkiye’nin kendi isteği ile etkisiz kalması oldu. COP25 başlarken Ek1’den çıkarak iklim finansmanına ulaşım sorununun ortadan kalması talebini geri çektiğini bildiren Türkiye, müzakereler boyunca aradığını bulamadığı için ana oturumda söz alıp ‘geride bırakıldık ve sessizlik içinde olacağız’ dedi.
Bunun sebebinin ne olduğunu görüşmeler ve pazarlıklar şeffaf bir şekilde bizlere açıklanmadığı için açıkça ortaya koyamayacağım. Fakat Türkiye’nin bu tavrı bile yeterince hazin. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylayıp bir an evvel bir iklim değişikliği yasasına kavuşması dileği ile yazımı sonlandırmaktayım. (MK/DB)
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayımlanmaktadır.
İklim krizi yazıları
Demet Bilge Erkasap/ Başlangıç / İklim Krizi Yazıları Her Çarşamba bianet'te
2/ Gökşen Şahin / Hukuktan Geçen İklim Adaleti Mücadelesi
3/ Elif Ünal / Nereden Çıktı Bu İklim Aktivistleri?
4/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
5/ Buket Atlı / Havalar Nasıl Oralarda?
6/ Abdullah Aysu / İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
7/ Prof. Dr. Doğanay Tolunay / Doğanın Gücünün ve Kırılganlığının Farkında mıyız?
8/ Aslı Gemci / İklim Krizi Biyolojik Çeşitliliği Yok Ediyor
9/ Bilge Yerli / Krizin Büyüttüğü Çocuklar İklim Grevinde
11/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve İklim Müzakereleri: COP25 'in Kısa Özeti
12/ Ömer Madra / İntihar mı Bozkır Yangını mı?
13/ Alper Akyüz / İklim Krizi ve İletişimi
14 / Prof. Dr. Levent Kurnaz: İklim Krizi ve Kuraklık
15/ Prof. Dr. Kayıhan Pala/ İklim Krizinin Halk Sağlığına Etkileri