Isınıyoruz, ama bunun yarattığı olumsuz etkilerin farkında olmamıza rağmen önlem almıyoruz. Hatta sel, kuraklık ya da hortum zararlarını iklim krizine bağlayıp, iklim krizini mazeret olarak kullanan karar vericilerimiz de var. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1850 - 1900 yılları ortalamasına göre yaklaşık olarak 1 °C kadar arttı.
Günümüzde yıllık 53,5 milyar ton CO2 eşdeğeri olan sera gazı salımlarımızı 2030 yılına kadar yarı yarıya indirmez ve sonra da tamamen sıfırlamazsak sıcaklık artışı 2040 yılına kadar 1,5 °C, 2060 yılına kadar 2 °C’ye çıkabilir.
Son 11 yıl
Cuma günleri “iklim boykotu” yapan gençlerimizin taşıdığı pankartlarda “son 11 yıl” yazıyor, belki dikkatinizi çekmiştir. Bu 11 yıl sera gazı salımlarını azaltmak için kalan süremiz. Önlem almazsak yüzyıl sonunda küresel ortalama sıcaklıklar Sanayi Devrimi öncesine göre 4-5 °C daha fazla olabilir. Bölgesel olarak ise çok daha yüksek değerlere de ulaşılabilir.
Sıcaklık artışını 2 °C, hatta 1,5 °C’nin altında tutmamız gerekiyor. Neden mi? Çünkü 2 °C eşiğini geçtiğimiz zaman dünyayı neler beklediğini henüz tam olarak bilmiyoruz, daha doğrusu insanın bencilce ve hoyratça müdahalesine doğanın nasıl tepki vereceğini ölçemiyoruz. Ancak bazı öngörüler var. Doğal ekosistemler çok önemli karbon yutakları.
Orman yangınları ve CO2 salımı
Karbon döngüsü ile karbon değişik kimyasal formlarda denizlerde, topraklarda, bitkilerde, sulak alanlarda birikmekte. Örneğin topraklarda 2 trilyon ton civarında organik karbon var. Ormanlar ve diğer ekosistemlerdeki bitkilerin 500 milyar ton kadar karbon depoladığı hesaplanmış. Okyanus ve denizlerdeki karbon miktarının ise 38 trilyon ton olduğu tahmin ediliyor.
Ancak bu yutaklardaki karbonun değişen iklim koşulları nedeniyle tekrar atmosfere dönmesi son derece kolay.
Örneğin yaz aylarında Brezilya’daki orman yangınlarında milyonlarca ton CO2 salımı gerçekleşti.
Artan sıcaklıklar ve kuraklıklarla orman yangınlarının daha artacağı öngörüsünden hareketle sadece yangınlardan fazladan CO2 salımı olacağını söylemek mümkün. Ek olarak kuzey enlemlerdeki tayga ormanları ya da tundralar da sıcaklık artışıyla yutak konumundan emisyon kaynağı konumuna geçiş yapabilirler. Tundra ve taygalar ile yüksek dağlık alanlardaki topraklar yılın büyük bir kısmını donmuş olarak geçirirler.
Donmuş topraklar (permafrost) olarak adlandırılan bu topraklardaki organik maddeler soğuk nedeniyle ayrışamaz. Ancak ısınmayla birlikte mikrobiyolojik faaliyet artar ve topraklardaki organik madde ayrışır, bunun sonucunda da CO2 salımı oluşur. Tayga topraklarında hektarda 300 ton, tundralarda ise 130 ton kadar karbon depolanmış durumda.
Metan salımı
Ülkemizin de bulunduğu iklim kuşağındaki ormanlarda ise yaklaşık olarak hektarda 80-100 ton arasında organik karbon var. Kuzey enlemlerin ısınarak ılıman bölge iklimlerine benzer koşullara ulaşması halinde hektardan 100-200 ton (290-360 ton CO2 eşdeğeri/ha) kadar karbon salımı olacağını söyleyebiliriz.
Kuzey enlemlerde aynı zamanda donmuş göller de var. Bu göllerde çürüyen bitki artıkları oksijensiz ortamda ayrıştıkları için metan (CH4) salımı yapıyorlar. Ancak soğuk nedeniyle göller yılın uzun bir dönemi dondukları için metan suyun içinde donmuş halde kalmakta. Sıcaklık artışıyla bu donmuş metanın da atmosfere ulaşacağı tahmin ediliyor. Sulak alanlar da kurudukları zaman sera gazı salım kaynağı olabiliyor.
Yutak alanlarının iklim krizi üzerindeki etkilerinin çok da farkında değiliz. Örneğin atmosferdeki CO2 konsantrasyonları aylık olarak değişmekte. Genel olarak mayıs ayına kadar yükselip daha sonra eylül ayına kadar düşüyor. Bahar ve yaz aylarındaki bu düşüşün nedeni yutak alanlardaki bitkilerin fotosentez yapması. Doğal ekosistemleri tahrip edersek, bu ekosistemlerdeki bitkilerde ve topraklarda bulunan karbonun atmosfere geri döneceğini gözden kaçırıyoruz.
Sera gazlarının artışının başlıca sorumlusu fosil yakıtlar diye bilinir. Ancak sera gazı salım kaynaklarının sanayi devriminden bugüne kadarki kümülatif değerlerini incelendiğimizde ilginç bir durumla karşılaşıyoruz.
IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) tarafından 1750-2011 arasındaki kümülatif CO2 salımının 2,04 trilyon ton CO2 eşdeğeri olduğu açıklandı. Bunun üçte ikisi, yaklaşık 1,36 trilyon tonu enerji üretiminde fosil yakıt kullanılması ve çimento sanayinden kaynaklanırken, geriye kalan 0,68 tonu ise ormansızlaşma ve arazi kullanım değişikliklerinden atmosfere verildi.
Son yıllarda fosil yakıt tüketiminin artması, buna karşılık ormansızlaşmanın azalmasıyla bu oran azalsa da doğal ekosistemlere zarar verdiğimizde sera gazı salımlarına neden olduğumuzun farkına varmamız ve sera gazı azaltım çabalarına ormansızlaşma ve arazi kullanım değişikliklerini de katmamız gerekiyor. Buna karşılık yutak alanlarını genişletirsek atmosferden daha fazla karbon bağlayabiliriz.
Genetik çeşitlilik daralıyor
Gözden kaçırdığımız diğer bir noktada doğadaki türlerin ve ekosistemlerin de iklim krizinden olumsuz etkilendiği. Değişen iklimler türlerin populasyonlarındaki birey sayısını azaltarak genetik çeşitliliği daraltmakta.
Biz insanlar teknolojiyi kullanarak değişen koşullara uyum sağlayabiliriz. Canlıların ise böyle bir imkânı yok ve değişen koşullara uyum sağlayarak ya da göç ederek tepki verebilirler. Değişimin hızlı olması ise türlerin uyumunu zorlaştırmakta. Böylece canlıların elinde tek seçenek uygun ekolojik şartların bulunduğu yerlere göç etmek kalmakta.
Türlerin ve ekosistemlerin kuzey enlemlere doğru göçler bekleniyor. Dağlık alanlarda ise göçler daha yükseklere doğru olacak. Ancak değişimin hızlı olması göçleri de neredeyse imkânsız hale getiriyor. Göçlerde türlerin özellikleri de önemli. Toynaklı hayvanlar daha hızlı göç edebilirken, bitkilerin çoğunun göçü oldukça zordur. Göç edemeyen ya da değişimlere uyum sağlamayan türlerin sonu ise yüksek ihtimalle yok oluş. Örneğin yaklaşık 30 yıldır görülmeyen Altın Kurbağa (Bufo periglenes) türünün iklim krizi sonucunda nesli tükenen ilk tür olduğu kabul edilmekte.
Altıncı Yok Oluş
Biyoçeşitlilik Sözleşmesi'nin bilim kurulu olan IPBES (Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu) tarafından Mayıs 2019’da açıklanan bir raporda önlem alınmaması durumunda dünyadaki 1,7 milyon canlı türünden 1 milyonunun yaşam alanlarının daralacağı ve bu durumun da türleri yok olma riskiyle karşı karşıya kalacağı açıklandı. Bu riski iklim krizi tek başına oluşturmuyor.
Habitat değişimi, iklim değişikliği, istilacı türler, aşırı kullanım ve kirlilik faktörlerinin ortak etkisiyle türler yok olma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Hatta bu risk 6. Yok Oluş olarak adlandırılıyor. Örneğin türlerin kuzeye doğru göçleri bekleniyor demiştik ya, göç yolunun bir otobanla kapandığını hayal edin, sonuç ne olur?
Canlılarla iklim krizi arasındaki ilişkiler sadece bunlarla sınırlı değil.
Örneğin artan sıcaklıkların Caretta Caretta gibi türlerin yumurtadan çıkan bireylerinin çoğunlukla dişi olmasına neden olduğunu duydunuz mu? Peki, tohumları kar üzerine düşmeyen sedir ağaçlarının gençleşmesinin oldukça zor olduğunu? Ya da bitkilerin daha erken çiçeklenmesi ve arıların buna uyum sağlayamamasının tozlaşmayı engelleyeceğini? Duymadıysanız da artık duydunuz. Bu da size fazladan sorumluluk getiriyor. Bundan sonra kendiniz ya da çocuklarınız için değil, ormandaki ağaç, sudaki balık, havadaki kuş için de endişelenmeniz, onların da hakkını savunmanız gerekli. Çünkü doğanın bir parçasıyız ve birbirimize göbekten bağlıyız.
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayımlanmaktadır.
İklim krizi yazıları
Demet Bilge Erkasap/ Başlangıç / İklim Krizi Yazıları Her Çarşamba bianet'te
2/ Gökşen Şahin / Hukuktan Geçen İklim Adaleti Mücadelesi
3/ Elif Ünal / Nereden Çıktı Bu İklim Aktivistleri?
4/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
5/ Buket Atlı / Havalar Nasıl Oralarda?
6/ Abdullah Aysu / İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
7/ Prof. Dr. Doğanay Tolunay / Doğanın Gücünün ve Kırılganlığının Farkında mıyız?
8/ Aslı Gemci / İklim Krizi Biyolojik Çeşitliliği Yok Ediyor
9/ Bilge Yerli / Krizin Büyüttüğü Çocuklar İklim Grevinde
11/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve İklim Müzakereleri: COP25 'in Kısa Özeti
12/ Ömer Madra / İntihar mı Bozkır Yangını mı?
13/ Alper Akyüz / İklim Krizi ve İletişimi
14 / Prof. Dr. Levent Kurnaz: İklim Krizi ve Kuraklık
15/ Prof. Dr. Kayıhan Pala/ İklim Krizinin Halk Sağlığına Etkileri