Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı, iklim krizi üzerine yıllık değerlendirmeler yapmak üzere her yıl farklı bir ülkede düzenleniyor.
Kısa adı COP (Conference of the Parties / Taraflar Konferansı) olan zirvenin 28’ncisi, 30 Kasım-12 Aralık tarihlerinde Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Dubai kentinde gerçekleştirilecek.
İlk COP zirvesi 1995 yılında Almanya'nın başkenti Berlin'de, dönemin Almanya Çevre Bakanı olan Angela Merkel'in başkanlığında, 117 taraf ve 53 gözlemci ülkenin katılımıyla düzenlendi.
Zirvenin ana gündem maddesi iklim kriziyle karşı mücadeleyi yükseltmek için küresel bir müzakerenin başlatılmasıydı. Ülkelerin iklim kriziyle mücadele hedeflerini içeren Ulusal Katkı Beyanları (NDC) ve karbon emisyonlarını azaltma konusunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için farklı uygulamalar öngörülmesi, daha sonra düzenlenecek birçok zirvenin de ana gündemlerini şekillendirdi.
Bir yıl sonra düzenlenen ikinci COP zirvesinin en önemli gelişmesi, yoğun sanayi faaliyetleri yürüten ABD’nin "İklim kriziyle mücadele için bağlayıcı emisyon azaltımının gerekliliğini" kabul etmesiydi.
Kyoto Protokolü'nün imzalanması
Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen COP3’ün gündeminde "yasal bağlayıcılık" konusu vardı, çünkü ortada yasal bağlayıcılığı olan bir taahhüt bulunmadığında, verilen sözlere ulaşmanın zorluğu anlaşılmıştı. Zirve sonunda sunulan Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkeleri, karbon emisyonlarını azaltmaları konusunda bağlayıcı yasal düzenlemelere tabi tutarken gelişmekte olan ülkeleri sadece yıllık sera gazı envanter raporunu sunmakla yükümlü kıldı.
Kyoto Protokolü'nün kabul edilmesiyle COP4 ve COP5'e, eyleme geçmeden önce anlaşmanın kesin ayrıntılarını ve mekanizmalarını tanımlama görevi bırakıldı. COP6'da ABD dışındaki tüm ülkeler, Kyoto Protokolü'nün uygulanmasına yönelik mekanizmalar üzerinde anlaşmaya vardı.
COP7, COP8 ve COP9, Kyoto Protokolü’nün teknik detayları ve nihai bir küresel anlaşmaya tüm tarafları ikna etme çabaları ile geçti.
COP10 zirvesinin düzenlendiği 2004'e gelindiğinde Kyoto Protokolü, emisyon salımı yapan gelişmiş ülkelerin yeterli bir kısmı tarafından onaylanmadığı için henüz yürürlüğe girememişti. Bu zirvede açıklanan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) raporuna göre, iklim krizine bağlı aşırı hava olaylarının yıllık maliyeti 90 milyara ulaşmıştı.
Rusya'nın 18 Kasım 2004'te attığı imzayla, Kyoto Protokolü, 16 Şubat 2005'te yürürlüğe girdi. COP11, COP12, COP13 ve COP14 ise anlaşmayı kabul etmeyen ülkelerin direnişleri, karbon emisyonlarının azaltılması yönündeki çabalar ve çeşitli fonlar üzerindeki çalışmalarla geçti.
Danimarka metni krizi
Kyoto Protokolü'nün 1. Taahhüt Dönemi'nin 2012'de bitmesinin ardından bunun yerini alacak yeni küresel iklim anlaşmasının nasıl olacağı gündemiyle ve yoğun bir katılımla geçen COP15'te, zirve tarihindeki en büyük krizlerden biri yaşandı.
Birleşik Krallık, ABD ve Danimarka’nın temsilcilerinin üzerinde çalıştığı gizli bir anlaşmanın taslağı olan ve daha çok gelişmiş ülkelerin yararına uygulamaları öngören 'Danimarka Metni'nin basına sızması gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki güven sorunlarını keskinleştirdi.
COP16 ve COP17 benzer tartışmalarla ve daha umutsuz bir ortamda gerçekleşti. Katar’da düzenlenen COP18 ise Dünya Bankası'nın 2100'e kadar küresel sıcaklıklarda beklenen 4 derecelik artışı detaylandıran raporunun hemen ardından düzenlendi. Paris İklim Anlaşmasının ilk tohumları da bu zirvede atıldı.
COP19’un en önemli gündemi, daha sonraki zirvelerin de önemli bir başlığını oluşturacak olan, iklim krizi sonucu yaşanan aşırı hava olayları nedeniyle ortaya çıkan kayıplar ve hasarlar konusuydu. Zirvede bu bağlamda Varşova Uluslararası Kayıp ve Zarar Mekanizması kurulması konusunda anlaşmaya varıldı.
Paris İklim Anlaşması
Peru’da düzenlenen COP20’nin ardından yüksek beklentilerle başlayan COP21'in sonunda ABD de dahil olmak üzere 196 ülkenin katılımıyla, 1997'den bu yana iklim krizine ilişkin yasal olarak bağlayıcı ilk uluslararası anlaşma olan Paris İklim Anlaşması (2015) imzalandı. Anlaşma, Kasım 2016’da 189 ülkenin onayıyla yürürlüğe girdi.
Küresel ısıtmayı 1,5 derecede veya "olabildiğince 2 derecenin altında" tutmayı amaçlayan Paris İklim Anlaşması, küresel sera gazı emisyon hedeflerine ulaşılabilmesi için ülkelerin belirledikleri Ulusal Niyet Beyanlarını (NDC) bir an önce sunmaları konusunda çağrılar içeriyordu.
COP 22’nin ana gündem maddesi Paris Anlaşması'nın gerektirdiği faaliyetlere hız kazandırmaktı. Ancak ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Donald Trump’ı iklim krizinin gerçekliğine ikna etme çabaları, zirvenin ana gündem maddesini gölgede bıraktı.
Trump krizi
Daha önce defalarca iklim krizine inanmadığını söyleyen Trump, bu tavrını zirve sırasında da sürdürdü ve bir yıl sonra Almanya'da düzenlenen COP23 zirvesi öncesinde, ülkesinin Paris Anlaşması'ndan çekilmesini öngören kararnameyi imzaladı.
2018'de düzenlenen COP24, Paris İklim Anlaşması 2020'de yürürlüğe gireceği için daha çok anlaşma maddelerinin nihai halini alması üzerine odaklıydı.
COP25'in gündemi ise Paris İklim Anlaşması'na ulaşmak için piyasa mekanizmalarını ve işbirliği faaliyetlerini sonuçlandırmaktı. Çözülmemiş sorunlar arasında karbon ticareti mekanizmasına ilişkin kurallar, uzun vadeli finansman ve şeffaflık konuları yer alıyordu.
Covid-19 salgını nedeniyle bir yıl ertelenerek 2021'de düzenlenen COP26'nın gündeminde sera gazı etkisine neden olarak küresel ısıtmayı artıran metan gazı emisyonlarının düşürülmesi vardı.
COP27’nin ana gündemi, iklim krizinin neden olduğu kayıplar ve zararlar olsa da Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrasında yaşanan enerji ve gıda krizi daha çok konuşuldu. (TY)
Kaynak: Anadolu Ajansı.