PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz'da yayınlanan görüntülü çağrısı üzerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Süleymaniye kentinde yarın (11 Temmuz) silah bırakma töreni düzenleyecek.
PKK'nin kendini tasfiye etmesini ve silah bırakmasını içeren süreci yalnızca Türkiye değil, başta Irak olmak üzere tüm bölge ülkeleri dikkatle takip ediyor.
PKK’nin silah bırakması, Kürt toplumunda umutla temkinliliğin, sevinçle yasın iç içe geçtiği çok katmanlı bir duygusal manzara yarattı. Bunun kalıcı bir barışa evrilip evrilmemesi, sonraki süreçte atılacak adımlara bağlı olacak.
Bu çok katmanlı duygusal manzarayı Mardin'de görüştüğümüz yurttaşların ifadelerinde görmek mümkündü. Mardinliler, 50 yılı aşkın bir süredir hayatlarına bir şekilde temas eden bu sürecin neye evrileceğine ve nasıl sonuçlanacağına dair görüşlerini ve duygularını bianet'e anlattılar.

Abdullah Öcalan'dan 26 yıl sonra görüntülü çağrı
“Türk toplumu eşitlenmekten korkmamalı”
“Hiçbir güç, zamanı gelmiş bir fikri engelleyecek kuvette değildir,” diyen Ali Bozan (44) sürece dair düşüncelerini şu cümlelerle dile getirdi:
“Gecikmiş barış fikrinin ısrarlı yürütücüsü, Kürt halkının barış isteği ve ısrarı olmuştur. Umut ediyoruz ki Kürtler'de karşılık bulan bu fikrin, içinde bulunduğumuz konjonktürle örtüşmesi, hayata geçme ihtimalini daha da sahici kılsın. Devlet kaprislerini bir kenara bırakıp medeni dünyanın ihtiyaçlarına uygun bir ortam yaratmakla mükelleftir. Türk toplumu da eşitlenmekten korkmamalı. PKK’nin silah bırakması, demokratik ifade kanallarının daha rahat kullanılması ve tarihsel bir meseleyi 'terör' parantezinde konuşma zorluğunu bitireceği için olumludur.”
“Silahsız da mücadele edilebilir”

Meyman Sanat Evi yöneticisi Hamdiye Koyuncu (50) ise silah bırakmanın ve silahların susmasının doğru bir adım olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“Silahların susması sadece bir şeyleri talep etmek için olmamalı. Silahsız da mücadele edilebilir. Belki bir dönem doğruydu; ama artık değil. Hiçbir taraftan bir kişi bile ölmesin. Mademki silahlar temel hakların verilmemesi için gerekçe olarak sunuldu, o zaman artık haklarımız verilmeli. Çünkü silahlar artık yok, bahaneleri ve gerekçeleri de kalmadı.”
“Normalleşme ile beraber uzunca bir zaman susmak istiyorum”
Sanatçı M. Ali Boran (43) ise “hepimizin aynı göğün altında bir arada yaşamak gibi bir kader birliği” varsa, tarafların bu gerçekliğe uygun olarak reflekslerini ortaya koyması gerekir dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bunun en önemli adımlarından birinin saygı ve birbirini anlamak olduğunu düşünüyorum. Silahların artık fikirlerden ve siyasetten daha güçlü sayılmamasını olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çok zorlu ve şiddet içeren dönemler yaşamış olan kuşaklardan birini temsil ediyorum. Bu topraklarda artık bu kuşaklar zincirinin halkalarına yeni halkaların eklenmesini doğru bulmuyorum. 100 yıldır devam eden savaşın çok taraflı yorgunuyum. Normalleşme ile beraber uzunca bir zaman susmak istiyorum.”
“Demokrasi herkes için olmalı”
Mardin'de inşaat alanında çalışan Zeyni A. (55) ise düşünlerini şöyle aktardı:
“Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum. İktidar ya da devlet, Kürtlerle barışmak istediğini söylüyor ve bunun için bir süreç başladı. Adı da demokrasi ve barış süreci. Biz bunu yıllardır istiyoruz. Silahların susmasını hep istedik. Ama iktidar Kürtlere, yani bizlere, demokrasi diyor diğer taraf da muhalefete ve Kürt olmayan diğer vatandaşlara baskı uyguluyor, her gün tutuklamalar oluyor. Böyle bir durumda barış ve demokrasi kavramlarının iktidar tarafından kullanılması açıkça kafa karışıklığına sebep oluyor ve bu büyük bir çelişkidir. Ülkede demokrasi olacaksa herkes için olmalı. Demokrasi sadece bir taraf için olamaz. Bu demokrasinin doğasına aykırıdır. Bu olunca süreç için kaygılanıyor insan ve inandırıcılığı kalmıyor.”
“Kendimi evimde hissetmek istiyorum”

Yazar Mehmet Mahsum Oral (41) ise sürece dair düşünlerini şöyle aktardı:
“Binlerce yıldır bu topraklarda kendi dilimizle, kültürümüzle yaşıyor olmamızın gerçeğini idrak etmenin bedelleri keşke bu kadar büyük bir trajediye mal olmasaydı. Ancak Hegel’in de söylediği üzere 'tarihin mutlu sayfaları, boş sayfalarıdır'. Bu karardan sonra çoğulcu, eşitlikçi, demokratik, herkesin kendini içinde bulabileceği bir anayasayla her yurttaşa güven ve samimiyet verilmesini umut ediyorum. İfade özgürlüğünden korkmayan, bunu tehdit olarak algılamayan bir toplumun sivil damarları güçlendikçe silahın değil de sözün daha çok önem taşıyacağını düşünüyorum. Kendimi evimde hissetmek istiyorum ve bunun için hiçbir insanın zarar görmesine gerek yok.”
“Öcalan varsa, umut ve inanç bende nettir”
“Kürt Özgürlük Hareketi'nin kendi yönteminin ne olacağına dair net bir açıklamasının olmadığını” belirten kafe işletmecisi Ahmet Keleş (35) şöyle dedi:
“Açıkça sürecin içinde Öcalan varsa, umut ve inanç bende nettir. Ayrıca DEM Parti'nin bu süreci ileriye götürecek bir pratik içinde olduğuna inanmıyorum ve bu konuda yetersiz görüyorum.
“Silah sadece bir mücadele yöntemidir. Mücadelenin alternatifleri yöntemleri de vardır. Silahın bırakılması mücadelenin bitmesi anlamına gelmiyor. Tam tersine yeni bir mücadele hattı ve heyecanı bir arada görüyorum. Elbette riskleri vardır; ama yaşamın kendisi de risk almakla başlar. Bu ülkenin vatandaşı olarak silahların susmasıyla beklentilerimiz var tabii ki. Somut adımlardan çok devlet, ötekileştirme politikalarını anlatan arşivleri açmalı, koruculuk sistemini lağvetmeli, faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı ve tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalı.”
“Çok kültürlülük huzur ve barış getirir”
Süryanilerin, her zaman silahların susmasını istediğini belirten gümüş satıcısı Gobi B. (28) ise şöyle konuştu:
“Silahla hiç bir zaman sonuç alınmaz. Devletimiz ile örgütün bir araya gelmesi, silahların susması bizi çok mutlu ediyor. Savaş ekonomiyi de etkiliyor. Savaş olduğunda bu çok kültürlü şehrimize kimse gelmez; ama barış olursa herkes kazanır ve herkes huzurlu yaşar, üretim yapar. Yani Türk, Kürt, Arap, Süryani herkes kazanır ve kardeşçe yaşar. Kardeşlik, çok kültürlülük huzur ve barış getirir. Artık kimse ölmesin.”
(AY/TY)
.jpg)















