Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde bulunan Hesandin Yaylası’ndaki altı köy, 17 yıldır maden şirketlerine karşı ekolojik mücadele veriyor.
2008 yılında Kulp Madencilik ve Dış Ticaret A.Ş. maden aramaları için usulsüz bir şekilde “ÇED gerekli değildir” raporu aldı. Şirket bu rapora dayanarak Hesandin’de maden arama faaliyetlerine başladı. Fakat Diyarbakır Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) yaptığı çalışmalarda, “ÇED gerekli değildir” raporunun 16 yıl önce verildiğini ortaya çıkararak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bilgilendirme başvurusunda bulundu.
Bunun üzerine Bakanlık, şirketin beş yıl içerisinde yatırım faaliyetlerinde bulunmadığını belirterek kararı iptal ettiklerini bildirdi.
Gelişmeler üzerine sahadan çekilen şirket, Bakanlığa bir ay sonra Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden (MAPEG) alınan faaliyet raporlarını sunarak “2011 yılında 11.000 ton üretim ile 1.000 ton satış, 2012 yılında 140,64 ton üretim ile 140,64 ton satış ve 2013 yılında ise 1533, 19 üretim ile 1533,19 ton satış gerçekleştirildiği, satış sonucu kalan 10.000 ton tüvenan cevherin 2013 yılı sonunda sahada stok olarak bulunduğunu” beyan etti.
Bakanlık ise şirketin 11.06.2008 tarih ve 272 Karar Numaralı "ÇED Gerekli Değildir" kararının geçerliliğinin tekrar devam ettiğini duyurdu.

Şirket her arama yaptığında köy halkının engellemeleri ile karşılaştı ve sahadan geri çekildi. Şirket 2025 yılında sahada herhangi bir çalışma yapmasa da artık maden arama faaliyetlerinin önünde köylüler dışında herhangi bir engel bulunmuyor.
Nisan 2025 tarihinde köylüler şirketin maden arama alanında tekrar yol çalışmaları yapıldığını görerek Diyarbakır Barosu’na haber verdi. Bunun üzerine sahaya giden Avukat Ahmet İnan’a, çalışmaları yürütenleri koruyan kolluk kuvvetleri bu alanda bir 'karakol' yapılacağını, yol çalışmalarının da bu nedenle gerçekleştirildiğini belirtti. Avukatlar projeyi görmek istese de proje kendilerine gösterilmedi.
“Size projeyi göstermeyeceğiz”
Yaklaşık bir aydır devam eden yol çalışmalarının yapıldığı alanda ağaçların kökünden söküldüğü görüntülenirken ‘barış sürecinin konuşulduğu’ ve ‘çatışmasızlığın ilân edildiği’ bu süreçte, neden askeri üs yapıldığını Diyarbakır Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Genel Sekreteri Avukat Ahmet İnan, şöyle anlattı:
“Köylülerin bizleri aramasıyla alana gittik. Askerler tarafından korunan alanda kepçelerin çalıştığını gördük. Kolluğa sorduk, ‘Nedir bu?’, ‘Buranın projesi nerede?’ dedik. ‘Size projeyi göstermeyeceğiz, burada karakol yapılacak, dediler.
Askeri üs de olabilir; ancak asıl önemli olan, maden şirketine bir çalışma alanı ve güvenlik hattı oluşturmak. Her seferinde köylüler onları bölgeden püskürtmüştü.
Çünkü bu kadar çatışmalı bir süreçte, en tehlikeli geçen son 20 yıl boyunca o bölgede hiçbir karakol inşa edilmedi. Gelinen aşamada ise, ne bir güvenlik zafiyeti ne de herhangi bir çatışma durumu olduğu devlet tarafından açıklandı. Tüm bunların ötesinde, şu anda karşılıklı bir Barış Süreci yaşandığını ve çatışmasız bir döneme girildiğini biliyoruz. Onca zaman yapılmayan bir karakolun tam da şimdi inşa edilmek istenmesi, yalnızca askeri bir kaygıyla açıklanamaz. Bu, daha çok şirketlerin güvenliğini sağlayacak ve bölgeyi talana açacak bir güvenlik konseptinin parçası.”

Yeniden yerinden edilme korkusu
Hesandin’in eteklerinde olan Argün Köyü’nden Adalet Eles, 90’lardaki köy yakmaları ile yaşadığı köydeki üç-dört ev dışında hepsinin yakıldığını, birçok insanın zorunlu olarak göç ettiğini ve yıllarca Kulp merkezde yaşamak zorunda kaldığını söyledi.
Yasakların ardından köyüne dönerek tekrar evini kurduğunu söyleyen Eles, beş-altı hayvan ile 10 çocuk büyüttüğünü ve yeniden göç etmemek için doğasını, hayvanlarını ve su kaynaklarını koruyacağını belirtti.
Eles, tüm bunların ardından “İnsan hakları diye bir şey yok... Hayatta yok,” diyerek bizleri uğurladı.
“Biz gidip kimsenin köyünü talan ediyor muyuz?”
Hesandin yaylasında ot toplarken tanıştığımız, Karabulak köyünden Azize Can, 64 yaşında.
Doğduğundan beri bu yaylaya gelip gittiğini söyleyen Can “Burası benim geçmişim ve geleceğim. Biz gidip kimsenin köyünü, doğasını talan ediyor muyuz? Onlar neden bunu yapıyor? Nasıl yapıyor? Burayı yok edeceklerse beni de öldürsünler. Ben artık buradan başka bir yerde yaşayamam,” diye konuştu.

Yuvacık Köyü’nden 22 yaşındaki Bahar Yıldırım ise annesinin Hesandin’de büyüdüğünü, bu yüzden köy talan edilmeden önce fotoğraflarını çekip çıkararak evlerine asacağını dile getirdi. Tüm köylülerin çaresiz hissettiğini belirten Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Maden araması buradaki yaşamı bitirecek. Dolayısıyla bizim de yaşamımız bitecek. Ailem çok korkuyor buraya bir şey olacak diye. Her tarafı talan ettikleri gibi burayı da edecekler. Karşısında duracağız.”
“Hesandin bizim fermanımızdır”
Ağaçkuru Köyü’nden Nevzat Kaya, Baloğlu Köyü’nden Faruk Altun ve Kayacık Köyü’nden Nedim Emre ile Kulp merkezdeki bir kahvehanede tanıştık.
Bu kahvehanede bir masa etrafında toplanarak ne yapacaklarını tartışan köylülerden Faruk Altun, maden aramasının sonuçlarını şöyle anlatıyor:
“Eğer bu çalışma devreye girerse akarsularımız kirlenip kesilecek ve yönleri değişecek. Bu mevzuyu sadece altı köy üzerinden değerlendirmemek lazım. Çünkü Kulp’un doğusunda Hesandin, güneyinde Silvan Barajı, batısında da Sarım Havzası Barajı var, o da mahkemelik şu an. Sadece kuzeyi kalıyor ve orası da dağlık ve taşlık bir alan. Hayvancılık yapılması mümkün değil. Yani bütün Kulp şu an şirketlerin elleriyle yok ediliyor.”
Ağaçkuru Köyü’nde çobanlık yapan Nevzat Kaya ise “Hesandin Yaylasının toprağı zehirlenirse hepimizin suyu bitiyor. Hayvancılık bitiyor. Yaylanın işi bitiyor. Altı-yedi köyün hayatı bitiyor resmen,” diye konuştu.
Hesandin’i bir kazana benzeten Kayacık Köyü’nden Nedim Emre de “Hesandin bir kazan gibi. Bu kazandan altı köye su gidiyor. Hesandin bizim fermanımızdır. O giderse altı köyün tamamı gider,” dedi.
Hesandin Yaylası

Bahar aylarında yeşillenmeye başlayan ve en az altı köyün yararlandığı Hesandin Yaylası, mera alanı olmanın ötesinde bir öneme sahip.
Karabulak, Argün, Baloğlu, Yuvacık, Ağaçkuru ve Kayacık köylerinde yaşayan halk, bu yaylada yetişen 10 farklı ot türünden yemekler yapıyor ve bu otları aynı zamanda alternatif tıpta da kullanıyor.
Mayıs ayının sonlarında yaylaya çıkan köylüler, yaklaşık üç ay boyunca burada çadırlarda konaklayarak hayvanlarını otlatıyor. Büyükbaş hayvancılık, ipekböcekçiliği ve arıcılıkla geçimlerini sağlayan köylüler, maden faaliyetlerinin yayla alanını talan etmesi ve su kaynaklarını kirletmesi nedeniyle bu faaliyetleri sürdürme imkânını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Köylüler hem hayvancılık hem de arıcılık faaliyetlerini yaylada yürütürken, Hesandin’den gelen su kaynakları özellikle ipekböceği yetiştiriciliği için hayati önem taşıyor.
İpekböceği üretiminde köklü bir geçmişe sahip olan Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde, yılda ortalama 60 ton yaş koza rekoltesi elde ediliyor. Bazı aileler bu işle nesilden nesile uğraşıyor. Yüz yıllardır Diyarbakır’ın önemli ürünlerinden biri olan ipek, hâlâ bölgede yüzlerce ailenin geçim kaynağı. Türkiye’de ipek kozasının yaklaşık yüzde 60’ı, ipek ihtiyacının ise yüzde 10’u Diyarbakır’ın Kulp ilçesinden karşılanıyor.
Dut ağaçlarıyla dolu olan köylerde yapraklarla beslenen ipekböcekleri su kaynakları yeterli olmadığında ya da kuraklık olduğunda yeterince yaprak yiyemiyor ve gelişemiyor.

Su kaynakları
Hesandin Yaylası’nda yapılmak istenen maden çalışmalarıyla yok olacak mera alanı, bölgedeki kuraklığı artıracak. Köylüler, maden faaliyetlerinin sadece Kulp halkını değil, doğayı da geri dönülemez biçimde etkileyeceğini söylüyor. En büyük risk ise Hesandin’den Kulp Çayı’na karışan ve Batman ile Mardin’e kadar ulaşan su kaynaklarının kirlenmesi.
Kulp ilçe merkezinin içme suyunun yaklaşık yüzde 90’ı, HES’lerin kurulu olduğu Kulp Çayı’ndan sağlanıyor. Aynı zamanda ters lale gibi endemik türlerin bulunduğu yayla, önemli bir ekosistem alanı. Tatlı su balıklarının yaşadığı Kulp Çayı’nda bir zamanlar binlerce balık olduğunu söyleyen köylüler, balık sayısının hızla azaldığını ve bunun nedeninin HES’ler olduğunu belirtiyor.
Kulp Çayı üzerinde şu anda faaliyette olan iki hidroelektrik santrali bulunuyor: Kulp 1 HES ve Kulp 4 HES. Çayönü ve Derya HES ile Silvan Barajı ve HES projeleri ise planlama ve inşaat aşamasında.
Kulp 1 ve 4 HES’in toplam elektrik üretimi 94 GWh. Bu miktar Diyarbakır’ın yıllık elektrik tüketiminin yalnızca yüzde 1,43’ünü karşılıyor. Söz konusu oran, Kulp Çayı üzerindeki mevcut HES’lerin kentin enerji ihtiyacına oldukça sınırlı katkı sunduğunu ortaya koyuyor.

(ED/TY)







