“İklim krizi İnsan faaliyetleri sonucu artan sera gazı emisyonlarının gezegenin iklim sistemini hızla değiştirmesiyle ortaya çıkan; ekosistemleri, insan yaşamını ve küresel dengeleri tehdit eden acil bir sorun, çevresel bir tehdit.”
Geniş anlamdaki bu kısa tanım, geleceğe işaret ediyor. Ekosistemleri, kaynakları, şehirleri, eğitim ve istihdam fırsatlarını, gıda güvenliğini ve daha birçok konuyu doğrudan etkileyen iklim krizi çocukların hayatını, haklarını ve sağlığını hedef alıyor.
Çocukların iklim krizinden sağlık başta olmak üzere nasıl etkilendiğini ve hak temelli çevre politikalarında nasıl özne olabileceklerini Gıda Mühendisi ve Akademisyen Bülent Şık, Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği (ICHILD) Genel Koordinatörü Zeynep Betül Demirses Teke ve ICHILD İklim Hareketi’nden Gülsüm Serçe ile konuştuk.
“Toksik kimyasallara maruz kaldıkça çocuk hastalıkları artacak”
İklim krizinin kritik iki başka meseleyle birlikte ele alınması gerektiğini savunan Şık, bu başıklardan birini “kimyasal kirlilik”, diğerini de “biyolojik çeşitlilik kaybı” olarak tanımlıyor.
Şık’a göre iklim krizinin çocuk sağlığına etkileri ise şu mekanizmayla açığa çıkıyor:
“İklim değişikliği (kuraklık, su baskınları, yangınlar, yağış rejimindeki değişimler vb.) gıdalara çevresel ortamlardan toksik kimyasal bulaşma riskini ve bulaşan çeşitliliğini artıracaktır. Gıda ve su yoluyla alınan toksik kimyasallar, çocuklarda alerjilere ve gelişimsel bozukluklara neden olur. Diğer kritik sorun ise çocuklarda bakteriyel ve viral patojenlere bağlı enfeksiyon sıklığında artış. Çocuklarda toksik kimyasal maruziyetinde ve mikrobiyal patojenlere bağlı hastalık görülme sıklığında artış olacaktır.”
Çocuk gelişimi toksik maddelerden nasıl etkileniyor?
Çocukların anne karnından ergenliğe kadar çevresel etkenlere karşı en hassas dönemlerinde olduğunu hatırlatan Şık, bu grubun yetişkinlere kıyasla toksik kimyasalları vücuttan atma yeteneklerinin daha zayıf olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Çocuklar küçük yetişkinler değildir; metabolik ve fizyolojik süreçleri yetişkinlerden farklı işler; çok daha kırılganlardır. Gıdaya erişim zorluğu, çocuklarda besin öğesi eksikliklerine (demir, kalsiyum, çinko, C vitamini vb.) yol açar. Bu eksiklikler, kurşun gibi toksik kimyasalların vücutta daha fazla emilmesine ve tahribatın ağırlaşmasına neden olur. Toksik kimyasal maruziyeti, yetersiz beslenen ve gıdaya erişimde zorluk yaşayan sosyoekonomik kesimlerdeki çocukları daha fazla etkiler.”
Türkiye’de gelişimsel bozucuların geri planda kalan bir konu olduğuna da dikkat çeken Şık, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“0-14 yaş aralığında toksik maddelere maruz kalmak hormonal sistemi, üreme sağlığını ve nörolojik gelişimi olumsuz etkiliyor. Örneğin hormonal sistem bozuklukları erken ergenlik, kısırlık, cinsiyet gelişim bozuklukları ve obezite gibi sorunlara yol açabilir. Nörogelişimsel bozucular da beyin ve sinir sistemi gelişimini bozarak öğrenme başarısında düşüş, düşük IQ, disleksi, otizm spektrum bozuklukları ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi sorunlara neden olabilir.”

Kurşun örneği: 263 bin bina, kaç çocuk eder?
Dünya genelinde en çok tartışılan toksik kirleticilerden birinin ‘kurşun’ olduğunu belirten Şık, “Kurşun örneği üzerinden karşı karşıya olduğumuz sorunun büyüklüğünü anlatmak mümkün” diyerek şunları söyledi:
“Kurşun, nörolojik gelişimde kalıcı hasarlar bırakan çok sayıda toksik maddeden biridir. Akademik çalışmalara göre, Türkiye’de iyimser tahminle 1.3 milyon, kötümser tahminle 6.3 milyon çocuğun kan kurşun düzeylerinin kronik zehirlenme tablosu gösterdiği tahmin ediliyor. Üstelik bu tahminler, güncel önerilen değerler (3.5 mikrogram/100 ml) yerine eski eşik değerler (5 mikrogram/100 ml) üzerinden yapılmıştır. Dolayısıyla yeni eşik değer olan 3.5 mikrogramı baz alırsak meselenin boyutları daha da büyük olacaktır.
Bunu anlamanın en doğru yolu 0-2 yaş aralığındaki çocuklara, doğar doğmaz ve 2 yaşa kadar belli aralıklarla kurşun maruziyetini ölçecek bir kan testi yapmaktır. Bu test çoğu ülkede zorunludur; örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde. Ülkemizde de Standartlaştırılmış Kurşun Tarama Protokolü (0–2 yaş) mutlaka uygulanmalı. Bu protokol Aile hekimliği çalışmalarına entegre (3,5 μg/dL eşikli) edilebilir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) depremde risk taşıyan binalarla ilgili bir çalışma yapmıştı. Çalışmanın söylediği şey şu, mesela 1980’den önce inşa edilen bina oranı yüzde 22. Yani her 5 binadan biri 80 öncesi inşa edilmiş. Bina ne kadar eskiyse o binanın inşasında kullanılan, tesisatında kullanılan duvarlarının boyanmasında vesairesinde kullanılan malzemenin kurşun içerme ihtimali o kadar yüksek demektir. Dolayısıyla İstanbul odağında yaklaşık 263 bin bina kurşunla bulaş açısından çocuk sağlığına tehdit açısından direkt problem taşıyor anlamına gelir.
Şimdi bu veriyle ne yapacağımızı düşünelim, en azından bağlantıları çoğaltarak tartışmaya başlayalım. Ben hâlâ bu toplumun sorun çözme kapasitesine güveniyorum; çocukları da koruyamazsak ne yapacağız? O zaman bir toplum olamayız ki.”
“Sebep olmadıkları bir krizin sonuçları ile yüzleşiyorlar”
Çocukların iklim krizine neden olan özneler değilken krizin sonuçlarından en çok etkilenecek grup olmalarına işaret eden ICHILD Genel Koordinatörü Zeynep Betül Demirses Teke ise “Çocuklar, sebep olmadıkları bir krizin sonuçları ile yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Çocukların deneyimlediği bu duygusal yük, bugün eko-anksiyete şeklinde adlandırılıyor. Bu nedenle iklim krizi, aynı zamanda bir çocuk hakları krizidir,” sözleriyle iklim krizi ve çocuk bağlamındaki ilişkiye değindi.
Çocukların iklim krizini hayatlarında nasıl deneyimlediğine de dikkat çeken Demirses Teke, gözlemlerini anlattı:
“Çocuklar çevreyi sadece ağaçlar, doğa ve hava olarak tanımlamıyor. Çevre onlar için aynı zamanda; mahalleleri, okulları, arkadaşları ile vakit geçirdikleri alanlar, içtikleri su, yeterli beslenme, yetişkinlerle kurdukları ilişkiler ve bulundukları mekânlarda güvende hissetmeleri anlamlarına da geliyor. İklim krizi; çocukların hayatlarını birçok çeşitli yönden etkiliyor. Eko-anksiyete, çocukların mental sağlığını ve iyi olma halini doğrudan etkiliyor.”

Çocukların yazdığı bir iklim krizi raporu
Çevre politikalarına çocukların hak temelli doğrudan katılımını savunan Demirses Teke, “Bu süreçlerde öncelikle kapsayıcı bir dil oluşturmalıyız. Ardından da çocuklar adına veya çocukların yerine söz söylemektense, sahneyi ve mikrofonu çocuklara bırakmalıyız. Bunun için önümüzde hiçbir engel yok. İklim adaletini sağlamak, çocukların yalnızca derin bir nefes alabilmeleri değil; bugünü deneyimleyebildikleri, yarını hayal edebildikleri, gelişebildikleri ve eşit fırsatlara sahip olabildikleri bir yaşama kavuşmaları anlamına gelir,” dedi.
“Temel haklarıma erişim konusunda endişeliyim”
ICHILD İklim Hareketi’nde yer alanlardan biri şu an 18 yaşında olan ve 15 yaşından itibaren bu alanda çalışan Gülsüm Serçe.
Dünya Bankası ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC) raporlarındaki “Türkiye’de sıcaklık artışları ve kuraklık, tarım verimliliğini düşürecek ve gençlerin gelecekte istihdam ve geçim fırsatlarını sınırlandıracak” bilgisine atıf yapan Serçe, bu konuda kaygı duyduğunu dile getiriyor:
“Bir çocuk ve genç olarak, geleceğimin bir parçası olacak karbon emisyonlarını nasıl düzenleyeceğimi, sürdürülebilir bir yaşamı nasıl inşa edeceğimi düşünmek ve planlamak zorundayım. İleride yaşayabileceğim su ve besin sıkıntıları, bunun yol açabileceği eğitim ve yaşam eşitsizlikleri, temel haklarıma erişimim konularında endişeliyim. O nedenle evet, ülkemizde ve dünyada gençlerin hem mental hem de fiziksel sağlığı iklim krizinden fazlasıyla etkileniyor.”
İklim krizi ve çevre politikalarına çocukların katılımı söz konusu olduğunda değiştirilmesi gereken hususlara değinen Serçe, beklentilerini de dile getirdi:
“Değişmesini istediğim şey ‘temsili’, ‘sembolik’ katılımların ötesine geçmek, yetişkin topluluklarının içerisinde kendimizi ifade edebildiğimiz; bugünümüzü, geleceğimizi ve yaşamımızı ilgilendiren bu konuda anlamlı bir katılımı gerçekleştirebilmek. Yetişkin gibi davranmak zorunda olmadan da; bir çocuk, bir genç olarak fikirlerimizi ifade ederken dinlenmek, anlaşılabilmek ve bunun sonucunda süreçteki değişime etki edebilmek çok ama çok değerli bir değişim olurdu.”

Sorunlar kadar çözümler de mümkün
7 Yaşındaki Çınar Yıldız da bu haberde bizimle fikirlerini paylaştı. Yıldız, iklim krizi ile ilk aklına gelenin kuraklık ve su sorunu olduğunu anlatırken küresel ısınmanın gıdaya erişim sorununu hatırlattığını “insanlar daha az yiyecek bulacaklar” sözleriyle ifade etti. Çınar’a göre bu sorunların çözümü de mümkün, “çöplerin daha az olmasını sağlamak, Dünya’nın daha temiz olmasını sağlamak” gibi önerileri de ilk sıralarda.

Sorunların çözümünde ilk yapılması gerekenler
Bülent Şık, sorunları tespit ederken iklim krizinin çocuk sağlığına etkilerini iyileştirme yolunda atılması gereken adımları da üç başlıkta topladı.
1. Kapsamlı çevresel haritalama:
- Ulusal ölçekte toprak, su, hava ve gıda örneklerinde çevresel kirleticilerin (ağır metaller, PFAS bileşikleri, nitrat kirliliği, plastik bazlı toksikantlar vb.) haritalanması gerekmektedir. Mevcut durumda hangi bölgelerde yoğun kirlilik olduğu, hangi kirleticilerin bulunduğu konusunda çok kapsamlı verilere ihtiyaç var. Yapıcı ve onarıcı her tür faaliyetin başlangıç noktası burası çünkü.
2. Çocuk nüfusunu koruyacak kamusal beslenme programları:
- Ücretsiz okul yemeği programlarının hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor. Sağlıklı beslenme, hem toksik kimyasal maruziyetini azaltır hem de çocukların vücutlarının bu kimyasallarla baş etme kapasitesini artırır. Bu programlar, iklim krizine bağlı salgın hastalık riskine karşı çocukların direncini artırmada da önemli rol oynar ve uzun vadede sağlık hizmetleri maliyetlerini düşürür.
3. Kirliliği Azaltma Prensibi ("Kirletmeme"):
- Tehlikeli ve toksik kimyasal maddelerin kullanımını azaltan, sınırlayan veya tamamen ortadan kaldıran mevzuat, teknik ve uygulama değişiklikleri yapılmalıdır (örn: kurşunlu boya üretiminin ve ithalatının yasaklanması gibi, sulak alanların titizlikle korunması gibi).
- Çevresel kirliliğe yol açan sektörlerde kirlilik sorununun ortaya çıkmasını engelleyici yapılanmalar ön planda tutulmalı; ileri düzey arıtma tesisleri kurulumu gibi.
- Yüksek düzeyde tehlikeli kimyasallar içeren plastik çöpü gibi maddelerin ithalatından vazgeçilmelidir.
- Agroekolojik* tarımı yaygınlaştırmak önemli, bu iklim krizi, kimyasal kirlilik ve biyoçeşitlilik kaybını azaltan son derece onarıcı bir çözümdür. Ancak ülkemiz tarım politikalarını oluşturan kamu kurumlarında adı bile geçmiyor ne yazık ki…
* Agroekoloji, ekolojik ilkeleri tarımsal uygulamalarla birleştiren disiplinlerarası bir tarım yaklaşımı. Sürdürülebilir ve dirençli tarım sistemleri oluşturmak için bitkiler, hayvanlar, insanlar ve çevre arasındaki etkileşimleri optimize etmeye çalışır.
İklim krizi 1 milyara yakın çocuğu tehdit ediyor
Save the Children ve Vrije Üniversitesi Brüksel tarafından 2025 yılında yayımlanan araştırmaya göre, 2020 yılında doğan 100 milyon çocuk yaşamları boyunca aşırı sıcak hava dalgalarına maruz kalacak ve küresel ısıtmanın 1,5°C’yi aşması, özellikle çocuklar açısından ağır sonuçlar doğuracak.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından 2021 yılında açıklanan araştırma sonuçlarına göre ise dünya genelinde 1 milyara yakın çocuk iklim krizine bağlı afetlerin ve salgın hastalıkların tehdidi altında.
(NÖ/TY)







