“Mecburuz bu işi yapmaya, çoluk çocuğumuz bizden ekmek bekliyor. Sıcak bizi çok zorluyor. 55 yaşında insanım, sıcak oldu mu çok zorluyor.”
Bu sözler, 55 yaşındaki balya işçisi Remzi Kalambak’a ait. Kalambak, temmuz ortasında Trakya’daki buğday tarlalarında “kavurucu sıcak altındaki” mesaisini böyle anlatıyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2025 yazı, son 55 yılın en sıcak ikinci yaz mevsimi oldu. Temmuz ayı 26.9°C ile son 55 yılın en sıcak temmuzu, haziran ve ağustos ayları ise son 55 yılın en sıcak dördüncü haziran ve ağustosu olarak kayıtlara geçti.
Sıcaklık artışı, özellikle tarım faaliyetlerinin yoğunlaştığı bölgelerde daha ağır hissedildi. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu illerde sıcaklıklar yer yer rekor düzeylere çıktı. Bu bölgelerde 45,2-49,4°C aralığında ölçümler yapıldı.

“Gölgede ölçülen” ile sahada yaşanan aynı değil
Ancak sahadaki koşullar, açıklanan değerlerin ötesine geçiyor. Meteoroloji verileri gölgede ölçülüyor. İşçiler ise doğrudan güneş altında, çoğu zaman gölgesiz ve sınırlı mola imkânıyla çalışıyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) de bu farka işaret ediyor. 28 Temmuz tarihli açıklamaya göre “gölgede” duyurulan sıcaklıklar, işçilerin saatlerce maruz kaldığı gerçek ısı yükünü tek başına anlatmıyor. Nem, hava akımı, gölge imkânı, yapılan işin eforu ve kişinin sağlık durumu birlikte değerlendirilmek zorunda.

Aşırı sıcakların sağlık etkilerinden korunmak için neler yapabiliriz?
TTB’nin öne çıkardığı başlıklardan biri “ısı indeksi”, yani hissedilen sıcaklık. Açıklamadaki örneğe göre 37,7°C ölçülen bir sıcaklıkta bağıl nem yüzde 20 ise hissedilen 36,4°C’ye geriliyor. Nem yüzde 80’e çıktığında ise hissedilen sıcaklık 70,2°C’ye kadar yükselebiliyor. Bu fark, özellikle nemin yüksek seyrettiği güney kıyılarında ve sulama yapılan tarım alanlarında riski büyütüyor. Sıcak çarpması başta olmak üzere hayati tehlike oluşturan durumlar daha sık görülüyor.
Isı stresi, herkesi aynı şekilde vurmuyor. En kırılgan grupların başında mevsimlik tarım işçileri geliyor. Hasat penceresi dar, ücretler düşük, barınma ve suya erişim sorunlu. Kayıt dışılık da yaygın. Bu koşullar, “mola verme”, “serinleme” ya da “gölgeye çekilme” gibi temel adımların bile çoğu zaman uygulanamamasına yol açıyor.
Kalambak’ın “mecburuz” vurgusu da bu tabloya işaret ediyor. Sıcak arttıkça risk artıyor. Buna rağmen “çalışmama” seçeneği birçok işçi için kâğıt üzerinde kalıyor.
TTB’nin dikkat çektiği risk alanı sadece tarımla sınırlı değil. İnşaat ve yol bakım işçileri, liman ve tersane çalışanları, elektrik-su-doğalgaz arıza ve bakım ekipleri, kuryeler, turistik tesis çalışanları ile fabrika/atölye/depo gibi havalandırması zayıf kapalı alanlarda çalışanlar da aynı tehlikenin içinde.

Sıcak havada çalışmanın tehlikeleri nedir?
“Yüksek sıcaklarda çalışma” Meclis gündeminde
Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, 24 Temmuz’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a yönelttiği soru önergesinde, aşırı sıcaklarda işçilerin çalışma koşullarını gündeme getirdi; havalandırma/iklimlendirme denetimlerini, ihlallerde yaptırımları ve sıcaklık belirli bir eşik değerin üzerine çıktığında işin durdurulmasına dönük bir düzenleme ya da plan olup olmadığını sordu.
Bakan Işıkhan’ın 10 Ekim 2025 tarihli yanıtı ise yeni bir “ısı eylem planı”ndan çok mevcut mevzuatı hatırlatmakla sınırlı kaldı. Yanıtta 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun işverene yüklediği tedbir alma sorumluluğu ile denetimlerin iş müfettişlerince yürütüldüğü vurgulandı; ayrıca işyerlerinde “termal konfor” ve yeterli havalandırma sağlanmasına ilişkin yönetmeliğe atıf yapıldı.
“Sıcak yıllarda kaza ve ölüm oranlarında artış eğilimi görülüyor”
İSİG Meclisi gönüllüsü ve A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Deniz İpek’e göre, Türkiye’de aşırı sıcaklar artık istisnai bir doğa olayı değil; çalışma yaşamının kalıcı bir parçası haline geldi.
Özellikle açık alanda, ağır ve emek yoğun işlerde çalışanlar için sıcaklık artışının “doğrudan bir sağlık ve güvenlik riski yarattığını” vurgulayan İpek, konuya ilişkin araştırmalardan örnekler verdi:
“Zeyneb Kahraman ve Keriman Yürüten Özdemir’in ortak çalışmasında, 2014-2020 SGK iş kazası verileri ile Meteoroloji’nin sıcaklık verileri karşılaştırıldı. Özellikle sıcak yıllarda, tarım sektöründe kaza ve ölüm oranlarında artış eğilimi saptandı. Isı stresi dediğimiz durum; bayılma, dikkat kaybı, koordinasyon bozukluğu, kalp-damar sorunları gibi sonuçlara yol açıyor ve bunların tamamı iş kazalarıyla birebir ilişkili. Prof. Dr. Arif Çımrın ise aşırı sıcağın etkisiyle dışarıda çalışanlarda iş kazası riskinin 4 ila 6 kat arttığını belirtiyor. Ancak Türkiye’de bu ilişkinin sistematik biçimde ölçüldüğünü söylemek zor.”

HAK ÖRGÜTLERİYLE BULUŞMALAR- 12
İSİG Meclisi: "Türkiye kapitalizminin ölümcül tomografisini çekiyoruz”
“Aşırı sıcaklara bağlı meslek hastalıkları görünmez durumda”
İpek, resmi istatistiklerde iş kazalarının sıcaklık, nem ya da ısı stresiyle ilişkilendirilerek kayda geçirilmediğini; özellikle cilt hastalıkları ve cilt kanseri başta olmak üzere meslek hastalıklarının “büyük ölçüde görünmez” olduğunu belirtti:
“Sıcak çarpması, aşırı yorgunluk, kronik böbrek rahatsızlıkları gibi tablolar çoğu zaman ‘genel sağlık sorunu’ olarak ele alınıyor; işyeriyle bağı koparılıyor. Türkiye’de ısı stresinin etkisini doğrudan ölçen göstergeler yok. Ancak dolaylı göstergeler çok şey söylüyor: Aşırı sıcak günlerde iş kazalarının artması, yaz aylarında geçici iş göremezliklerin çoğalması, tarım ve inşaat gibi sektörlerde ani rahatsızlıklar bu gerçeğe işaret ediyor.”

“Isı stresi iklim krizinin değil, emek rejiminin bir sonucu”
“Mesele veri yokluğu değil; verinin nasıl ve neyi görünür kıldığıyla ilgili politik bir tercih” diyen İpek, ısı stresinin Türkiye’de “iklim krizinin değil, emek rejiminin bir sonucu” olarak yaşandığını belirterek 6331 sayılı Kanun’a dikkat çekti:
“Üretimin durmaması, işin yetişmesi, maliyetin artmaması gibi gerekçelerle işçiler aşırı sıcaklarda çalışmaya zorlanıyor. Bu da ısı stresini bireysel bir sağlık sorunu olmaktan çıkarıp sınıfsal bir meseleye dönüştürüyor. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13. maddesi kâğıt üzerinde, ciddi ve yakın tehlike halinde çalışmaktan kaçınma hakkı tanıyor. Ancak sahadaki gerçeklik, bu hakkın bireysel olarak kullanılmasının neredeyse imkânsız olduğunu gösteriyor: İşçi açısından asıl tehlike çoğu zaman sıcaklık değil, işini kaybetme ihtimali. Ücret kesintisi, işten atılma, bir daha iş bulamama korkusu bu hakkın önünde fiili bir engel oluşturuyor.”
.jpg)
Daha sıcak bir gezegende işçi olmak
“İşverenin baskısı ancak kolektif güçle dengelenebilir”
İpek, “çalışmaktan kaçınma hakkı”nın pratikte kolektif bir hak olarak anlam kazandığını belirterek, “Sendikanın, işyeri temsilciliğinin ve örgütlü bir yapının olduğu yerlerde aşırı sıcaklarda iş bırakmak mümkün olabiliyor; molalar uzatılabiliyor, çalışma saatleri yeniden düzenlenebiliyor. İşverenin baskısı ancak bu kolektif güçle dengelenebiliyor” dedi.
Sendikal özgürlüğün olmadığı bir ortamda ise bu hakkın işçi için bir seçenek olmaktan çıkıp riske dönüştüğünü vurgulayan İpek, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bu yüzden aşırı sıcaklar meselesi yalnızca teknik ölçümlerle çözülecek bir sorun değil; asıl mesele, işçinin söz hakkı ve çalışma koşullarını birlikte belirleyebilme gücü. Türkiye’de ısı stresi, örgütsüzlüğün ağırlaştırdığı bir emek sorunu olarak karşımızda duruyor. Çalışmaktan kaçınma hakkı ise ancak sendikal özgürlükle birleştiğinde gerçek bir hakka dönüşebilir.”
“Dünyada 2,4 milyardan fazla işçi aşırı sıcaktan etkileniyor”
“Aşırı ısınmış işyerlerimizde giderek büyüyen bir felaket yaşanıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), işçilerin iklim krizinin ön saflarında olduğunu açıkça ortaya koydu; bu nedenle nasıl yanıt vereceğimizi tartışırken işçilerin de mutlaka sürece dahil edilmesi gerekiyor.” — Uluslararası Sendika Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Luc Triangle
İklim krizinin emek üzerindeki etkileri uluslararası sendikal hareketin de gündeminde.
ITUC’un ağustosta yayımladığı rapor, işçileri iklim krizinin sonuçlarından korumak için hükümetlere ve işverenlere acil eylem çağrısı yapıyor. Konfedarasyonun mesajı net: Bu, yalnızca çevre meselesi değil; doğrudan işçi sağlığı ve güvenliği meselesi.

Aynı vurgu, raporda öne çıkan bulgularda da somutlaşıyor: Aşırı sıcakların dünya genelinde 2,4 milyardan fazla işçiyi, yani küresel işgücünün yüzde 71’ini etkilediği; susuz kalma, böbrek fonksiyon bozuklukları ve nörolojik etkiler gibi sağlık risklerini artırdığı; her yıl tahminen 18 bin 970 ölüm ve 22,87 milyon işe bağlı yaralanmanın aşırı sıcakla ilişkilendirildiği ifade ediliyor. Üretkenlikteki kaybın da 20°C’nin üzerindeki her bir derece için yüzde 3’e kadar çıkabildiği belirtiliyor.
Raporun temel önerisi, “işyerinde ısı” başlığının iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında öncelikli bir başlık olarak konumlandırılması; özellikle sahada çalışan işçilerin karar süreçlerine katılımının güvence altına alınması.
ITUC, bağlayıcı azami çalışma sıcaklıkları, zorunlu ısı risk değerlendirmeleri, eğitim, tıbbi izlem ve “misilleme olmaksızın güvensiz işi durdurma hakkı” talep ediyor. “İnsana yakışır iş” ile iklim eyleminin birbirinden ayrılamayacağı vurgusu da raporun omurgasını oluşturuyor.

Avrupa'da işçiler aşırı sıcaklara karşı yeni çalışma yasası istiyor
(VC)











