Türkiye siyasetinin iki kritik dönüm noktası: 19 Mart operasyonları ve PKK'nin fesih kararı. Uzun zamandır ülke gündemi bu iki başlık çevresindeki gelişmelere odaklanmış durumda. Eylemler, konferanslar, Meclis tartışmaları derken yeni sürecin ilk saha araştırması da geldi.
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) ve Rawest Araştırma'nın ortak çalıştığı "Kürt Meselesinde Yeni Dönem" başlıklı araştırmanın sonuçları İstanbul'da kamuoyu ile paylaşıldı.


Yeni sürecin ilk anketi: Kürt meselesinde toplumunun algı, kanaat ve tutumları
İki kurum PKK'nin silah bırakma kararının hemen ardından 13 Mayıs'ta kamuoyu yoklamasına başladı. Yaklaşık 10 gün boyunca Türkiye genelinde 2 bin 10 kişiye ulaştı. Farklı yaş grupları, eğitim durumu ve etnik kimlikten katılımcılara, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve CHP’ye yönelik yargılamaları içeren 19 Mart süreci, Kürt meselesi; 1 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin inisiyatifi ile başlayan ve PKK’nin fesih kararıyla devam eden yeni süreç hakkındaki görüşleri soruldu.
"Koşulsuz değil, şartlı destek"
Araştırmanın sonuçlarına göre, süreci destekleyenlerin oranı 64,4. Ancak katılımcıların 41,7'si süreci başarılı buluyor. Bulguları değerlendiren Siyaset Bilimci ve IstanPol Direktörü Seren Selvin Korkmaz, sahada sürece koşulsuz değil, şartlı bir destek gördüklerini aktardı. Süreci heyecanla değil, yorgunlukla ve ihtiyatla karşıladığı belirterek, "Bu başta bazen ihtiyatlı iyimserlikti şimdi yavaş yavaş ihtiyatlı kötümserliğe de evrilen bir tablo. Daha çok barışa, çatışmasızlığa, çözüme daha doğrusu huzura dönük bir beklenti bu süreci şekillendiriyor" diyor.
Sürecin önündeki bariyerler
Silahların susması geçmiş araştırmalara göre toplumdaki 'barış ruhu'nu hareketlendirse verilerde ciddi bir yükseliş söz konusu değil. Barış ve demokratikleşme gündemine paralel atanmaya devam eden kayyımlar, dalga dalga ardı kesilmeyen İBB operasyonları yeni sürecin toplumda karşılık bulmasının önünde en büyük engel.
Korkmaz'a göre, soru işaretlerinin giderilmesinin ve Kürt meselesinin daha kapsamlı anlaşılmasının önündeki en büyük set, 19 Mart'tan bu yana devam eden baskı ortamı. Bir diğer neden ise sivil toplumun güçsüzleşmesi ve güvenlikçi dil ve söylemin baskın olması. Ayrıca yeni sürece ilişkin ana muhalefetin net bir tutumunun ve politikasının olmaması da sahadaki eğilimleri etkiledi.
Sorunu kim çözer?
Sürecin aktörler bazında sonuçları da oldukça çarpıcı. 'Erdoğan ve Bahçeli çözer' diyenlerin oranı yüzde 39,9'la en yüksek tercih. 'İmamoğlu-Özel' çözer diyenlerin oranı ise yüzde 16 buçukta kalıyor. Sırasıyla 'Demirtaş çözer' diyenlerin oranı yüzde 12,3, Mansur Yavaş 9,1, 'fikrim yok' diyenlerin oranı ise yüzde 22,2.
Anketin bu bölümünde seçeneklerde sürecin başlatan üç isimden biri olan Abdullah Öcalan yer almıyor. Diğer yandan CHP'li 3 isimin 2 seçenek halinde ayrı oylatılması da iktidar lehine sonucun çıkmasını etkilemiş olabilir. Sürecin Bahçeli'nin attığı adımla başlaması, Erdoğan'ın görece daha sessiz kalmasına rağmen iktidar/müdahale gücüne sahip olması nedeniyle de sokağın bu vazifeyi 'Cumhur'a yüklemesi olası.
CHP'ye biçilen 'hakemlik rolü'
Seren Selvin Korkmaz, muhalefetin ve kararsızların oranına bakıldığında sokağın CHP'ye 'hakemlik rolü' biçtiğini söylüyor:
"Azımsanmayacak bir oranda hakemlik atfedilmiş durumda. Özel'in yanı sıra Demirtaş'ı da bu aktörler arasında görüyoruz. İktidar 'başlatma gücü'ne sahip olabilir, ancak onay ve toplusal rızanın ise muhalefet kanadında şekilleneceğini görüyoruz. CHP, bu süreçte kendisinden hakemlik beklenen ancak Kürt meselesinde de politikalarının olmadığı düşünülen bir aktör. Bunun nedeni CHP'nin içinde bulunduğu sıkışmışlık olabilir ancak bu toplumun beklentilerine bir cevap değil."
Belirsizlikler sonucu etkiledi
Sürece ilişkin yürütülen tartışmalar silahların bırakılması ve Meclis'te komisyon kurulmasına odaklanmış durumda. Toplumun bu aşamada sürece dahil edilmesi konusunda tüm taraflar hem fikir olsa da bu konuda herhangi bir somut adım atılmış değil. Meclis'te kurulacak komisyon sürecin resmiyet kazandırması açısından kritik ancak belirsizlikleri gidermede tek başına yeterli değil. Araştırmacılar, siyasi anlamdaki bu belirsizliklerin ve şeffaflık eleştirilerinin saha sonuçlarını önemli ölçüde etkilediğine dikkat çekiyor.
"Ya çözüm otoriterleşmeye yol açarsa?"
Araştırmanın sonuçlarını sunan Rawest Araştırma Müdürü Roj Girasun, sokağın genel çerçevede hemfikir olduğu iki noktaya dikkat çekiyor: Biri, 'Kürt sorununun silahtan arındırılmasının Türkiye'nin demokratikleşmesine alan açacağı' sonucu; diğeri ise 'muhalefeti kriminalize eden güvenlikçi çemberin dışında siyaset pratiğinin üretilmesi' ihtiyacı. Girasun, burada kritik bir soruya da dikkat çekiyor: Ya çözümün kendisi bir otoriterleşmeye yol açarsa? Genelleme yapmasa da bazı itirazların kaynağının 'iktidarın seçimi yeniden kazanması korkusu' olduğunu söylüyor. "'Eğer iktidar seçimi kazanacaksa ya da oy arttıracaksa çözüm olmasın' gibi bir girdaba girilebilir" uyarısı yapıyor.
"CHP çözebilir algısı güçlenmeli"
IstanPol Direktörü Edgar Şar, muhalif seçmenin bu tutumunun çoğu meseleye seçim odaklı yaklaşma alışkanlığından kaynaklı olduğunu ve değişmesi gerektiğini söylüyor. 'İktidar oy arttırmasın, gerekirse Kürt sorunu da çözülmesin' düşüncesi topluma onlarca yıl daha kaybettirir diye de ekliyor.
Şar'a göre CHP tabanının hem süreci desteklemesi hem de kurumsal olarak Özgür Özel'in destek açıklamalarını onaylaması önemli. Ancak CHP'nin yönetebilir ve çözebilir algısını biraz daha güçlendirmesine ihtiyaç var.
"Çözüm seçim sonrasına kalır"
Mevcut sürecin silah bırakmaya odaklanmasını eleştiren Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, Kürt sorununun çözümü konusunda muhalefeti de iktidarı da iddiasız buluyor:
"Kürt meselesinin silahtan arındırılması gibi bir meseleye takıldık. Bu süreç diyelim ki bir yıl sonra tamamlandı, asla Kürt toplumunun taleplerinin tamamını karşılamış olacağını düşünmüyorum. Sorunlar var olduğu sürece mücadele de devam edecek. Muhtemelen daha sivil alana taşınmış olacak. 2028'e kadar Kürtlerin sahasında bazı demokratik yansımaları olmasını da bekliyoruz. Terörle Mücadele Kanunu gibi bazı kanunların değişmesi, dil bariyerinin esnetilmesi gibi. Ancak 2028'e kadar iktidarın muhalefete pres yapmak yoluyla seçimi bir şekilde tekrar kazanmak gibi bir gündemi olacak. Bu da oraya baskı yapıp demokratik alanı sınırlamak anlamına gelecek. Ben bu sürecin doğal çıktısı olacak bir demokratikleşmenin 2028 sonrasına erteleneceğini düşünüyorum."
TIKLAYINIZ: Kürt meselesinde toplumunun algı, kanaat ve tutumları
(AB)















