Bugün Ankara’da, Karşıyaka Mezarlığı’nda buluşuyor Gezmiş, İnan ve Aslan aileleri. Deniz, Hüseyin ve Yusuf idamlarının 36. yılında anılıyorlar. Çoğunluk için bir televizyon dizisi kahramanı, tişörtteki bir fotoğraf, yakadaki bir rozet Deniz Gezmiş, hatta bir popüler ikon, ama Gezmiş ailesi için sürekli eksikli yaşamanın adı, bitmeyen bir yas…Bora Gezmiş, Deniz Gezmiş’in, üç yaş büyük abisi. Dünü ve bugünü anlatıyor:
Siz her 6 Mayıs’ta Ankara’dasınız, değil mi?
Evet, her 6 Mayıs’ta gidiyoruz. Babamızın bize tek vasiyeti o zaten, “Mezarları yalnız bırakmayın” dedi.
Siz de o dönem kardeşinizle birlikte sol hareketin içinde yer almış mıydınız?
Ben 1944’lüyüm. Hukuk Fakültesi’nde iki yıl okudum. Sınıfı geçemeyince, “askere gideceğim” dedim. 67-69 arasında askerdim. Döndükten sonra hemen Öğretmenler Bankası’nda işe girdim. Dolayısıyla, fiilen içinde olmadım.
Düşünsel olarak…
Biz sosyal demokrat bir aileyiz, akrabalarımız arasında CHP’liler var, babam da 1987’de milletvekili adayı oldu, ama üçüncü sıradaydı, beş bin oyla kaybetti.
İdamlar sırasında önlemek için yeterince çaba göstermediği gerekçesiyle CHP’ye bir kızgınlık, kırgınlık oluşmadı mı?
O zamanki CHP’yi ikiye ayırmak lazım. Nihat Erim, Kemal Satır, Turan Feyzioğlu’nun oluşturduğu grup zaten o zaman parti ile bağlantılarını kesmişti. CHP’de en çok uğraşan İsmet Paşa’dır, hakikaten samimi olarak uğraşmıştır. Hatta o zamanki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la bile görüşmüştür.
Oysa daha suç belirlenmeden ceza belliydi, yani idam siyasi bir karardı…
Babalar gidip Demirel’i de ziyaret ettiler. İsmet Paşa babama “Merak etmeyin, ben konuştum” demiş. Cevdet Sunay’la konuştuğunda ise Sunay kendisine “Paşa, sen bu işle hiç uğraşma, onlar hakkında karar verildi” demiş. Daha hiçbir şey belli değilken Cevdet Sunay’ın bu lafı İsmet Paşa’ya söylediğini, babam bana anlattı.
Önceden alınmış bir karar da olsa idamları önlemek mümkün müydü peki?
Anayasa Mahkemesi idamı usul yönünden bozdu, dosya yeniden Meclis’e döndü, yeniden oylandı, ancak bu arada kararın “devletin adli menfaatı için bir an evvel uygulanması lazım” diye bir metin daha eklendi. Kararı durdurmak için Millet Meclisi’nden ve Senato’dan 35 imza bulmak lazımdı, bu rakamı bulmak o kadar zor değildi, biz kolları sıvadık, 27 imza topladık, ama o sırada jandarma genel komutanına suikast düzenlendi..
Uçak kaçırıldı…
Evet, bu eylemden dolayı Altan Öymen gibi adamları içeri alınca birçok kişi korktu, sekiz imza daha toplamayı bırakın, imza verenlerden çekenler oldu.
Deniz Gezmiş’i kurtarmak adına yapılan eylemlerdi, ama geri tepti, diye mi düşünmeli?
Eylemlerin hakikaten Deniz Gezmiş’i sevenler tarafından mı yapıldığı da hiç açığa çıkmadı.
Çok da sorulmayan bir soru herhalde…
Bakın, bugün uçak kaçıranlardan herhangi birinin en ufak bir haberini, hapis yattığını duydunuz mu? Misal olarak söylüyorum, Kızıldere’deki olay, cezaevinden kaçıyorlar, kaybolmak varken, tekrar toplanıp, arkadaşlarını kurtarmak için eylem yapıyor ve hayatlarını veriyorlar, ama uçak kaçırmada öyle bir şey yok. Uçağı Sofya’ya indiriyorsunuz, iki saat sonra biz teslim olduk deyip gidiyorsunuz. Bu kadar samimiyetsiz bir eylemin olacağına ben inanmıyorum.
İdamları çabuklaştırmak için düzenlenmiş bir eylem olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Olabilir. Kesin olarak bilmemiz mümkün değil, ama olabilir. Neler döndüğünü başkaları biliyor.
İdamlardan sonra baskı gördünüz mü?
Babam ilköğretim müfettişiydi, idamdan sonra fiili görevden masa başına alındı. Annem de öğretmendi, onu da Selimiye’den Kadıköy’deki okula naklettiler.
Anneniz oğlunu cezaevinde hiç ziyaret etmemiş, ne evde, ne de dışarıda, kimseyle bu konuyu konuşmamış…
Evet, bu konu, annemle hiç konuşulmaz.
Peki, acısını nasıl taşıdı?
Şimdi, gece kalkıp Deniz’le konuşuyormuş. Yanımızda Özbek bir kadın var, o anlattı bize. Annem metanetli kadındır, üzüntüsünü dışarıya belli etmez. Hatta idam gecesi, bizim hanımı okuluna göndermiş “Müdüre söyle, ben bugün gelemeyeceğim, bana izin versin” demiş.
Babanızla anneniz sizi ve kardeşini korumak adına önlemler aldılar mı?
70-80 arası çok daha kötüydü, tam bir cinnet dönemiydi, bu yüzden o sırada İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’ni bitiren kardeşimi İngiltere’ye göndermek zorunda kaldık.
Sizin şu andaki duygunuz ne, hâlâ öfkeli misiniz?
Öfke değil de, daha çok, bu olaya neden olanlara ve hazırlayanlara, Süleyman Demirel ve diğerlerine yönelik duyulan bir kin. Bu, haksızlığa uğrayıp kabullenememe gibi bir şey.
Aynı Demirel, sonraki yıllarda demokrasi havarisi kesildi ve onaylandı…
12 Mart muhtırasını okuyun, orada gençler hakkında bir şey yoktur, her şey Demirel hakkındadır, ülkeyi yanlış idare etmiştir, beceriksizdir, kardeş kavgasına neden olmuştur. Sonra muhtıracılar ile Demirel birleştiler, hınçlarını gençlerden aldılar. Muhtıra hükümete verildi, ama bedelini gençler ödedi.
Bugün, kamuoyunun Deniz Gezmiş’i algılama biçimi, rozetlerde, tişörtlerde kardeşinizin fotoğraflarını görmek size ne düşündürüyor?
Bizim bütün çabamız, o günleri ve o grubu objektif şekilde anlatmak. Biz Deniz’e kardeşimiz olarak hiç bakmadık ve o kadar öne çıkarılmasını da tasvip etmiyoruz, ötekilere haksızlık oluyor.
Sizce 68 romantik bir hareket miydi, yoksa bir isyan mıydı?
Kesinlikle isyan hareketiydi ve Türkiye’de, Avrupa’dan daha uzun süre devam etti. Avrupa’da hükümetler talepleri daha anlayışla karşılayıp, mümkün olduğu kadar gerçekleştirip bu işi örttüler. Türkiye’de tam tersi, hareketi daha hoyrat bir şekilde bastırmaya kalktılar.(BG/EÜ)