“Beyaz Toros” bu memlekette sadece bir otomobil markası değil.
Silopi, Cizre, Bismil, Kulp ilçelerinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne uzanan, herkesin bildiği ama devletin bir türlü kabul etmediği gözaltında (zorla) kaybetmelerin simgesi.
Beyaz Toros diye bilinen eski Renault marka araç, içine zorla bindirilenin bir daha görülmediği, 90’lı yıllarda Kürt illerinde dolaşan bir hayaletken, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun şu sözleriyle tekrar gündeme geldi: “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toros’lar dolaşacak.”
Peki Beyaz Toros gelirse ne olur?
Yakınlarını kaybedenlerin anlatımından, içinde Beyaz Toros geçen bazı hikayeler var aşağıda. Ortak noktaları, hiçkimsenin bu cinayetlerden ceza almamış olması.
“Babamı alıp götürdüler”
Abdullah Efelti, karısı ve yedi çocuğuyla beraber Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Bostancı köyü Güven mezrasında yaşıyor, çiftçilik yapıyordu.
Mart 1995’te gözaltına alındı. Dönemin Jandarma Komutanı Cemal Temizöz ve korucubaşı Kamil Atağ’a açılan davanın dosyasında, oğlu Mesut Efelti’nin 30 Mart 1995’te savcılıkta verdiği şu ifadesi yer aldı:
“Tahminen 37 gün önce tanımadığımız iki taksi köyümüze geldi. Bir taksi plakasızdı diğeri ise 73 ve son rakamı 334 olan Toros marka binek tipi beyaz bir taksi idi. Bu taksiler gelmezden önce bizim karakol askerleri köyün etrafını sarmışlardı. Yukarda söylediğim iki taksi gelince oradaki askerler bizim evimizi gösterdiler. Babam gelen şahıslara benim ne suçum vardır, dedi. Babama, çocuklara söyle korkmasın seni nasıl aldıysak tekrar seni aynı şekilde köye getireceğiz, dediler. Babamı alıp götürdüler.”
Abdullah Efelti’nin cenazesi 13 Mayıs 1995’te Cizre Nusaybin karayolu üzerinde Varlık köyü yakınlarında bir arazide gömülü şekilde bulundu.
“Kimin kimi öldürdüğü belli değildi”
Yine Temizöz davasındaki ifadelerden, babası Ramazan Uykur gözlerinin önünde öldürülen İsmet Uykur’un anlatımları:
“Beyaz bir Toros geldi. Toros marka araçtan inen sanık Tamer Atak, babama araca binmesini söyledi. Babam araca binmeyip yoluna devam edince, 50 metre ileride kaldırımda araçla önünü kestiler. Tamer arabadan indi ve elinde tabanca vardı. Aralarında boğuşma yaşanırken araçtan Kukel Atak indi. Babamı kaleşnikof ile taradı ve oradan ayrıldılar. Ben korkup şok geçirdiğim için olay yerine gidemedim. Çevredekiler kimi korkudan kaçtı, kimi kepenklerini kapatarak olay yerinden uzaklaştı. Cizre’de o dönemde korku hâkimdi. Kimin kimi öldürdüğü belli değildi ve insanlar kendi canlarının derdine düşmüştü.”
Ailesi giysilerinden teşhis etti
60 yaşındaki Selahattin Akbulut, Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Kenhizirkan köyü Mehmetşirvan mezrasında yaşıyordu. Koruculuğu kabul etmediği için baskı altındaydı. Defalarca gözaltına alındı, işkence gördü, ölümle tehdit edildi.
21 Haziran 1995’te askerlerin Mehmetşirvan mezrasına düzenlediği baskında sivil giyimli beş kişi Akbulut’u evinden zorla alıp Beyaz Toros’a bindirdiler, “Komutan çağırıyor, karakolda ifaden alınacak, götürüp hemen geri getireceğiz” diyerek götürdüler.
Ailesi ondan sekiz ay haber alamadı. 26 Şubat 1996’da telefonları çaldı, kendini astsubay olarak tanıtan bir kişi, Kuruçay’da gömülü olan bir ceset teşhisi için çağırdı. Akbulut’un eşi ve kız kardeşi kol ve ayakları kesilmiş tanınmaz haldeki cesedi giysilerinden teşhis etti.
“Beni Saraykapı’daki JİTEM’de arayın”
44 yaşındaki HADEP üyesi Mehmet Özdemir, Diyarbakır’ın Bağıvar köyünde yaşıyordu. Sekiz çocuk babasıydı, eşi Enzile Özdemir hamileydi.
Defalarca gözaltına alındı, ağır işkenceler gördü. Son gözaltına alındığında “Bir daha seni alırsak öldüreceğiz” dediler. O da ailesine "Gözaltına alındığımda beni ilk arayacağınız yer Saraykapı'daki JİTEM olsun” uyarısında bulundu.
26 Aralık 1997’de Diyarbakır’da bir kahvede otururken, insanların gözü önünde telsizli, uzun menzilli silahlı kişiler tarafından zorla Beyaz Toros’a bindirildi.
Kendisinden bir daha haber alınamadı. AİHM, 8 Ocak 2008’de oybirliği ile “Türkiye devletinin, Mehmet Özdemir’in kaybolması ve ihtimal dâhilinde olan ölümünden sorumlu olduğu” kararına vardı ama bu karar yeniden bir soruşturma açılmasına yol açmadı.
Mehmet Özdemir halen “kayıp.”
“PKK kaçırmış ya da örgüte katılmışlar”
Zozan ve Orhan Eren çifti iki çocuklu bir aileydi. Diyarbakır’dan Kulp ilçesindeki çocuklarını almaya giden hemşire Zozan ve eşi Orhan Eren yolda durdurularak beyaz bir Toros’a bindirildi. Araçları yolda terk edilmiş olarak bulunan Eren çiftinden bir daha haber alınamadı.
Savcılık önce “PKK kaçırmış” sonra da “PKK’ye katılmışlar” dedi. Aileleri AİHM’e başvurdu.
AİHM 21 Şubat 2006’da verdiği kararla Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Ama Türkiye’de yeni bir soruşturma açılmadı.
İstanbul’da, evinin önünden
Fehmi Tosun Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Çavundur köyünde yaşıyordu. Korucu olmayı kabul etmeyen Tosun 1991’de köye yapılan baskında askerlerce gözaltına alındı.
Uzun süre gözaltına tutuldu, işkence gördü. PKK’ye yardım ve yataklık suçlamasıyla ceza aldı. 1994’te cezaevinden çıkınca tekrar polislerce aranmaya başlandı.
Diyarbakır’da can güvenliği olmadığı için ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. 36 yaşındaki beş çocuk babası Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te Avcılar’daki evinin önünden silahlı, telsizli sivil polislerce 34 UD 597 plakalı beyaz Renault marka araca zorla bindirilerek götürüldü.
Eşi Hanım Tosun ve İnsan Hakları Derneği tüm yasal yollara başvurdu. Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı inkar edildi. Ama dört yıl sonra gözaltına alınan kardeşi, terörle mücadele şubesinde “Seni de ağabeyin gibi öldürelim mi?” diye tehdit edildi. Ailesi hala onu arıyor. (AS)
TIKLAYIN - CEMAL TEMİZÖZ SUÇSUZ İSE #21İNSANIKİMÖLDÜRDÜ?
* Haberi yaparken bianet’teki Cumartesi Anneleri/İnsanları dosyasından, Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi'nden ve Zorla Kaybedilenler Veritabanı’ndan faydalandık.