Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi Türkiye’deki mahkemelerde adalete ulaşamayan mağdurlarla ilgili de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne birçok başvuru yaptı ve birçok dava kazandı.
Elçi, yaşam hakkı, işkence yasağı, etkin soruşturma hakkı, adil yargılanma hakkı gibi birçok insan hakkının ihlalleriyle ilgili AİHM’deki davaların mağdurlar lehine sonuçlanmasını sağladı.
Gözaltında kaybedilenler, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında işkence, mayın patlaması gibi birçok hak ihlalinde mağdurlar ve aileleri için adalet mücadelesi verdi.
Elçi’nin AİHM’de kazandığı bazı davaları derledik:
Gözaltında öldürülenler |
Abdulaziz Gasyak, Süleyman Gasyak, Yahya Akman ve Ömer Candoruk Türkiye’nin Irak sınırına yakın bölgesinden yiyecek, çay, sigara alıp, bunları Cizre’ye yakın ilçe ve başka yerleşim birimlerinde satıyorlardı. 6 Mart 1994’te Ömer Candoruk yönetimindeki bir otomobille Cizre’den Silopi’ye hareket ettiler. Silopi’ye 5-6 kilometre mesafe kala jandarmalarca arama noktasında durduruldular. Araçlarının yanına iki sivil plakalı Renault marka araç park etti. Bir görgü tanığı onların sivil jandarma görevlisiyle tartıştıklarını gördü. Jandarma için çalışan eski PKK’li Abdulhakim Güven ve Adem Yakın’ın da jandarma görevlileriyle birlikteydi. Dördü de araçlara bindirildi, jandarmayla birlikte Cizre istikametine doğru uzaklaştılar. Biri hareket halindeki araçtan atlayıp kaçmaya çalışırken, jandarma görevlileri veya itirafçılar tarafından vuruldu. Aracın bagajına kondu. Diğer üç kişi Bozalan Köyü Jandarma Karakolu’na götürüldü. Güneş batmadan önce aynı araçlarla yakın bir yere götürülerek kurşuna dizilip öldürüldüler. 8 Mart’ta cesetleri toprağın altında taşlarla örtülü olarak bulundu. Hepsi vurularak öldürülmüş, başları taşla ezilmişti. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma, zaman zaman rutin yazılar yazıp, jandarma yetkililerinden olayı araştırıp failleri bulmaları talimatı verilmesiyle sınırlı kaldı. İtirafçılar Güven ve Yakın yargılandı ve beraat etti. Öldürülenlerin ailelerinin avukatı Elçi olayı AİHM’e taşıdı. 13 Ekim 2009’da karar veren AİHM, Türkiye’nin, yaşam hakkını içeren AİHS’in 2. maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Ölenlerin yakınlarından her başvurucuya 14 bin Euro tazminat ödenmesine karar verdi. |
Köy bombalanması |
Şırnak’ın Kumçatı ve Koçağlı köyleri, 26 Mart 1994’te savaş uçaklarıyla bombalandı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait F-16 uçaklarıyla yapılan bombardımanda 38 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Evleri büyük zarar gördü, hayvanları da öldü. Köy bombardımandan sonra yaşanmaz hale geldi. Kuşkonarlılar ertesi gün eşyalarını toplayıp köyden kaçtılar ve bir daha da geri dönmediler. Erkeklerin çoğunluğu gündüz tarlada çalıştığından, ölenler kadınlar, çocuklar ve yaşlılardı. İki köyün sakinleri de korucu olarak çalışmayı kabul etmemişlerdi. TSK köylülerin PKK’ye yardım ettiğini ileri sürdü. Köylüler, üzerlerinde uçan uçakları duyduklarını ama olayın kendileriyle ilgisi olduğunu düşünmediklerini, bombalanmayı hiç beklemediklerini anlattılar. Soruşturma dosyasını inceleyen Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, olayın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle dava açılmamasına kararı verdi. Tahir Elçi, savcılığın “kovuşturmaya yer yok” kararını bianet’e yorumlamıştı: “Bu karar, devletin yurttaşlarına ve bireylere karşı hukuki ve ahlaki sorumluluğunun ihlalidir. Çoğu çocuk ve kadın 38 kişinin bombalanarak öldürüldüğü olayla ilgili, 20 yıl boyunca gerekli ve yeterli soruşturma yapılmadı, faillerin kimlikleri bile tespit edilmedi, tespit edilenler hakkında da gerekli işlem yapılmadı.” 2006’da köylüler AİHM'e başvuru yaptı. AİHM 12 Kasım 2013’te kararını açıkladı. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşam hakkını ihlali” düzenleyen 2. maddesinden suçlu bulundu. Ayrıca yine bu maddeden, “etkin soruşturma yapılmadığı” gerekçesiyle de mahkum oldu. Türkiye, AİHS’nin 3. maddesindeki “işkence yasağının” düzenlendiği maddeden de suçlu bulundu. Mahkeme ayrıca, uçuş kayıtlarını “bizde mevcut değil” diyerek vermediği ve mahkemeye eksik belge teslim ettiği için de Türkiye’yi 38. maddeden suçlu buldu. Türkiye 38 başvurucuya toplam 2 milyon 305 bin Euro manevi, 5 bin 700 Euro maddi tazminat ödemeye mahkum oldu. |
11 yaşında mayına bastı |
Şırnak’ın Ortabağ köyünde yaşayan Behice Alkın 11 yaşındayken, 13 Mayıs 1996’da köyünün yakınındaki çimlerde oynarken mayına bastı. Askeri helikopterle önce Şırnak Askeri Hastanesi’ne, daha sonra Diyarbakır Askeri Hastanesi’ne götürüldü. 22 Ağustos 1996’da Diyarbakır Askeri Hastanesi tarafından hazırlanan sağlık raporuna göre, başvuranın sol bacağı diz kısmından kesildi. Sosyal hizmetler tarafından sağlanan yardımla protez bacak takıldı. Alkın’ın babası da kendisi de jandarmaya verdikleri ifadede olayın kaza olduğunu, şikayetçi olmayacağını söylediler. Ancak Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı ve 27 Haziran 1996’da soruşturmanın devamı için gerekli iznin verilmesi talebiyle dava dosyasını Uludere İl İdare Kuruluna gönderdi. İl İdare Kurulu, askerin uyarısına rağmen Alkın’ın mayınlı araziden geçtiğine, askerler yönünden herhangi bir kasıt veya hatanın sözkonusu olmadığına kararı vererek izin talebini reddetti. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi de bu kararı onayladı. Bu kararların hiçbiri aileye tebliğ edilmedi, kararlardan AİHM sürecinde, 2004 yılında haberdar oldular. Elçi ailenin adına 5 Ekim 2001’de AİHM’e başvurdu. Başvuru dilekçesinde, mayından zarar görmesini engellemek adına makamlar tarafından yeterli önlem alınmadığı ve davanın koşullarına ilişkin etkili bir soruşturma yapılmadığı konusunda şikayetçi oldu. Hükümet ise savunmasında, başvuranın altı ay kuralına uymadığı gerekçesiyle şikayetin kabul edilemez olduğunu ileri sürdü. Alkın ise 11 yaşında iken askerler hakkında suç duyurusunda bulunmanın kendisi için imkansız olduğunu söyledi. Başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesi uyarınca yaşam hakkının ihlal edildiği ifade edildi. AİHM de “döşenen mayının ve sonradan gerçekleşen patlamanın öldürme potansiyeline sahip olduğu ve başvuranın hayatını tehlikeye attığını” belirtti. Alkın’ın şans eseri hayatta kalmasının, bunun dosyayı yaşam hakkı kapsamında incelemekten alıkoymayacağını belirtti. 13 Ekim 2009’da kararını açıklayan AİHM, AİHS’in etkin soruşturmayı kapsayan 6/1. maddesinin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ihlal edildiğine hükmetti. Türkiye, Alkın’a toplam 6 bin Euro tazminat ödemeye mahkum oldu. |
DGM'yi mahkum ettirdi |
Abdülcelil İmret, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Yönetim Kurulu üyesi ve İnsan Hakları Örgütü Batman Şubesi üyesiyken, 16 Ocak 1998’de PKK’ye yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındı, Batman Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi binasına götürüldü. Gözaltı süresi 23 Ocak’a dek uzatıldı, aynı gün çıkarıldığı Batman Sulh Ceza Mahkemesi’nde tutuklandı. İfadesinde, polis sorgulamasında baskıya maruz kaldığı gerekçesiyle polise verdiği beyanların içeriğini reddetti. İmret, yargılama sırasında verdiği ifadede de gözaltında verdiği ifadeyi reddetti. Buna rağmen Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 29 Aralık 1998’deki kararıyla, dönemin Türk Ceza Kanunu’nun 169. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi gereğince İmret’e “örgütüne yardım ve yataklık” suçundan üç yıl dokuz ay hapis cezası verdi. Yargıtay da hükmü onadı. Tahir Elçi, AİHM’e başvurdu. İmret’in yedi gün gözaltında tutularak AİHS’in 5/3 maddesi uyarınca derhal hakim karşısına çıkarılmadığını, avukatsız ifadesinin alındığını belirtti. Ayrıca AİHS’in 6/1 maddesi uyarınca da bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadığını ifade etti. AİHM Elçi’nin başvurusunu haklı buldu ve Türkiye 4 bin 250 Euro tazminata mahkum oldu. AİHM’in kararında, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığının altı çizildi. |
Gözaltında işkence davası |
Ahmet Özden, PKK üyeliğiyle suçlandığı soruşturma kapsamında 31 Mart 1993’te gözaltına alındı. Gözaltına alındığında 39 yaşında olan Özden, Batman Jandarma Komutanlığı’nda 7 Nisan’a kadar sorgulandı. 8 Nisan’da önce savcıya ardından Beşiri Sulh Hakimine ifade verdi, “ifadesini gözleri kapalı bir şekilde imzaladığını, işkence gördüğünü” söyledi. İfadesindeki PKK üyesi olduğu kısmı reddetti, misilleme yapılmasından korktuğu örgüte yardım ettiğini kabul etti. Aynı gün tutuklandı, bir gün sonra yapılan itirazla serbest kaldı. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcısı, Özden’i “PKK’ye yardım ve yataklıkla” suçladı. DGM, Özden’i “PKK’ye yardımdan” üç yıl dokuz ay hapse mahkum etti. Yargıtay’ın kararı onamasının ardından Özden, avukatı Elçi aracılığıyla AİHM’e başvurdu. AİHM 24 Mayıs 2005’te açıkladığı kararıyla İmret davasında olduğu gibi, bu kararda da DGM’nin “tarafsızlıktan ve bağımsızlıktan yoksun olması nedeniyle” AİHS’in 6/1 maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye, Özden’e 1500 Euro manevi tazminat ödemeye mahkum oldu. |
(AS)