Gazeteci Süleyman Gençel, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP), merkez sağ oyları toplayacak aday çıkaramadığı ve işsizlikle kendisini gösteren ekonomik kriz nedeniyle İzmir'de Büyükşehir Belediyesini Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) elinden alamayacak.
Türkiye'de genel siyaset ve yerel seçimlerle de ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Tunceli, Diyarbakır ve İzmir'i istiyorum" sözlerinin İzmir'de mücadeleyi kızıştırdığını ifade eden Gençel, Erdoğan'ın "Gavur İzmir" sözlerinin de seçimlere "laik-anti-laik" boyutu kattığını söyledi.
Gençel, partili olmayanları dahi "dürüst" bulduğu, belediye kaynaklarını en elverişli şekilde kullanmayı öncelikli tutan, Menderes, Aliağa ve Menemen gibi bu çevre ilçelere üç yıldır hizmet götüren CHP adayı Aziz Kocaoğlu'nun, İzmir'in bir eski vergi rekortmeni olarak AKP'li aday Taha Aksoy'u yeneceğini öngörüyor.
Kendinizden söz eder misiniz?
Gazeteciliğe 1989'da Yeni Asır'da başladım; 2001'e kadar Yeni Asır'da yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundum. 2002-2005 arası yerel Haber Ekspres gazetesinde Yayın yönetmenliği yaptım. İki yıldır Yenigün gazetesi köşe yazarlığı, aynı zamanda Ege TV'de politika üzerine programlar yapıyorum. Dört yıl Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ege Şubesi başkanlığı yaptım.
Seçim hazırlıkları ne durumda?
AKP, CHP ve MHP'nin İzmir'de yapmış oldukları mitinglerle aslında son haftaya girildiğinde tansiyon ciddi derecede yükseldi. Genel bakıldığındaysa AKP'nin adayı Aksoy'un profilinin çok İzmir'in istediği profilden olmadığı kanısındayım.
Taha Bey, bir önceki dönem Ahmet Priştina'nın karşısına ilk defa AKP'nin Büyükşehir adayı olarak çıkmıştı ancak 8-9 puan farklı kaybetmişti. Genel seçimlerden sonra İzmir Milletvekilliği görevine başladı, bu aralarda da yeniden aday...
Fakat AKP, kendi iç dinamiğine baktığınızda, aslında çok flaş bir isimle İzmir'de çıkmak ve CHP karşısında merkez sağ ve merkez oyları toplamayı hedefliyorlardı. AKP nedense böyle bir isim bulamadı ve yeniden Taha Aksoy'a döndü.
Belki flaş olarak diyebileceğimiz, belki kazanma şansı çok az olsa da, AKP'nin İzmir'deki aday tipine uygun olarak Karşıyaka'da, eski Karşıyaka Spor Kulübü Başkanı ve Karşıyaka'nın eski ailelerinden Cenk Karaca'yı aday gösterdiler. Son üç yıldır "AK solcu" dediğimiz etkili olabilecek isimlerden aday yapmaya çalıştılar ve sadece Konak'ta başarılı oldular. Konak'ta eski CHP belediye başkanı Ahmet Sarışın'la seçime çıkmış durumdalar.
AKP'nin diğer adayları genelde kendi yapısından yetişen, bir bölümü Milli Görüş'ten geliyor bir bölümü eski MHP tandanslı ama İslami bakış açıları yoğun isimlerden oluşuyor. CHP aday tipinde çok fazla değişiklik yok, var olan belediye başkanları Konak dışında yeniden adaylar....
AKP'nin iki dezavantajı var. Birincisi flaş ve toplumu ikna edecek bir adayla çıkaramamaları; diğeriyle, İzmir'i şu anda ciddi şekilde etkileyen işsizlik ve ekonomik krizin toplumda yarattığı tepkiler. Toplumun AKP'ye bakışı bir miktar değişiyor. Bu bakış açısı İzmir'de daha önce vardı; sertleşerek devam edecek gibi gözüküyor. Ayrıca, AKP'nin adayının sanki bir miktar havlu atmış havası var açıkçası...
Kocaoğlu Ahmet Priştina'nın ölümüyle birlikte Meclis tarafından seçilen bir isimdi. Şimdi Kocaoğlu konusunda, dürüst olduğu konusunda İzmir'de ortak bir tavır var. Aslında tüm siyasetçilerin dürüst olması gerekiyor ama Türkiye siyasetinde dürüstlük nedense önemli bir artı olarak gözüküyor. Onu beğenmeyen isimlere bile sorduğunuzda, "iyi ve dürüst insan" diyorlar.
Bir önceki yerel seçimlere göre bu dönem değişen önemli bir şey var: Metropol ilçe sayısında artış var. "50 kilometrelik yasa" dolayısıyla çevre ilçeler de Büyükşehir için oy kullanacaklar. 10 yeni ilçe eklenmiş durumda...Kocaoğlu da özellikle son üç yıldır Menderes, Aliağa ve Menemen gibi bu çevre ilkelere önemli yatırımlar yaptı. Ondan dolayı oy potansiyelini yükselterek geldiği kanısındayım.
AKP'nin kendi yaptırdığı ankette bile Kocaoğlu beş puan öndeydi. Kocaoğlu'nun yaptırdığı veya diğer bağımsız anketlerden makasın bir hayli açık olduğu görünüyor. İlçelerde de İzmir'in toplam 30 ilçeden 20-21'ini CHP alır, geride kalan 10 ilçeyi AKP, Demokrat Parti ve diğer partiler paylaşır diye düşünüyorum.
Arif Ali Cangı'nın şansı ne kadar?
Biz Birlikte Başaracağız Platformu'nun lokomotif partisi Demoratik Toplum Partisi (DTP). DTP'nin İzmir'de oyu 4,5-5 kadar. Buna diğer sosyalist yapıların ve sol perspektifin koyacağı katkıyla en fazla yüzde 6-6,5 bandında oturur.
İlçe bazında bakıldığında da, çok fazla etkili olacağı kanasında değilim. Bir miktar Konak'ta etkili olabilirlerdi ama son dönemde Konak'ı Konak ve Karabağlar diye ikiye ayırdılar. Belki Karşıyaka'da güçlüler ama orası da Bayraklı ve Karşıyaka olarak bölündü. Etkili olacakları kanısında değilim.
Son 15 gündür ilginç bir süreç de yaşanıyor. Herkes, balkonunda bir resim bulunduruyor, ya Aziz Kocaoğlu ya da Taha Aksoy...Bu ev CHP veya AKP'ye oy verecek mesajı bu...Belki varoş kısmında bu pek belli değil ama yüksek yapıların yüzde 40-50'sine baktığınızda kime oy verileceğini görebiliyorsunuz. İlginç demokratik bir tavır koyuş...
İşsizlik dediniz? Yakıcı bir sorun mu İzmir'de?
Son sekiz yılda İzmir'in büyümesi daha çok ihracata yönelik mal üretimine dayalıydı. Tekstil ve buna benzer orta ölçekli işletmelere dayalı bir gelişme vardı. Dünya ölçekli bir kriz olduğu ve ihracatta büyük düşüş yaşandığından özellikle organize sanayi sitelerindeki büyük fabrikalarda üretimi durdurma, işçi çıkarma ve hatta kilit vurmak gibi süreçler yaşanıyor.
Üretim sektöründe ciddi işsizlik var açıkçası...Ayrıca, turizminde yaklaşan yazla beraber bir kıpırdama olur mu olmaz mı, o da çok bilemiyor. Herkes biraz turizme yönelik yatırımlar veya beklentiler içerisinde...Nisan veya Mayıs aylarında belli olacak. Bu krizin ne kadar derinleşeceği ya da derinleşip derinleşmeyeceği önemli. Sonuçta küresel kriz ortamında Avrupalı, ABD'li, Rus turistlerin ilk kesecekleri şey yurtdışı seyahatleri olacaktır.
Yerel basında objektivite görüyor musunuz?
Tamamen bir sübjektivite görüyorum. Üstelik sadece yerel basının kendisinde de değil. Bütün ulusal gazetelerinin burada ekleri var. Hem yerel gazetelerin kendisi hem de ulusal gazetelerin ilavelerinde bu işin mali boyutunu ön plana çıktığını görüyorsunuz. Bu iş, aday ile gazete yönetimler arasında, kapalı kapılar ardında anlaşmalara dayanıyor. İzmir'de dört yerel televizyonda da aynı şey söz konusu...
Peki, atışma mı var, proje mi konuşuluyor?
İzmir'de bu üslup biraz daha yumuşak.. Kendi öznelliğinden kaynaklanıyor.. İzmir'in rahat, ılıman iklimde olması, demokratik kültürünün çok geçmişlere dayanmasıyla ilgili açıkçası... Mesela AKP, CHP ve MHP adayları Ticaret Odası'nda çok rahat, birbirleriyle espri yaparak da iş insanlarına projelerini sundular.
Ancak İzmir de Türkiye'nin bir parçası...Genel siyasetinde Baykal-Erdoğan-Bahçeli üslupları, yani projeden daha çok bunu bir genel seçim havasına sokma isteği, adaylar yerine partilerin bakış açılarının oylanması süreci tabi ki burada da yaşanıyor.
Üstüne üstlük İzmir'in Erdoğan tarafından "Gavur İzmir" olarak tespiti, Erdoğan'ın "İzmir'i mutlaka almak istiyorum" gibi bir bakış açısı burada laik anti-laik bakış açısını bir miktar da tetiklemiş durumda...AKP dışındaki partiler laiklik kodu üzerinden siyaset yapıyorlar. AKP'liler de, laik kodunun yanlış olduğunu aslında kendilerinin de laik olduğu tespitini harekete geçirmeye çalışıyorlar.
Dünkü Baykal mitingi, üç gündür yağan yağmura rağmen önemliydi; çok ciddi katılım vardı. Mitingler çok büyük bir gösterge değil, oradaki ilçe örgütlerinin ne kadar çalıştığını gösterir. Ama insanlar harekete geçmiyorsa örgütlerin de gücü sınırlı olur. İzmirliler ki, Pazar günleri sokağa çıkıp, öyle üç dört saat ayakta beklemesi pek olağan bir durum değil.. (EÖ)