* Fotoğraf: Üzeyir Çakmaktaş, Twitter
Yakın tarihimizin karanlık sayfalarında en çok yer kaplayanlardan biri: Eski Emniyet Genel Müdürü, eski Adalet ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar.
Bu unvanlar, onu resmi olarak tanımlasa da icraatlarının kapsamını açıklamaktan çok uzak.
12 Eylül darbesinin memlekete “kazandırdığı” kişilerden olan Ağar, 90’lı yıllara damgasını vurmuştu, o zamandan beri de kendini hiç unutturmadı. Şimdi de adı Sedat Peker’in videolarıyla gündemde ve onu tanıyanlar, anlatılanların hiçbirine şaşırmıyor.
Onu tanıyanlar kim mi?
Ağır işkencelere maruz kalmış olanlar, tehditlerine maruz kalmış gazeteciler ve siyasetçiler…
Onu şahsen tanıyanlar ise yolsuzluk, organize suç örgütü, cinayet gibi davalarda adı geçen sanıklar…
Adını daha önce duymamış olan yeni nesil için kısa bir Mehmet Ağar portresi hazırladık.
“Öğretmeni” Şükrü Balcı
30 Ekim 1951’de Ankara’da emniyet müdürü babasının görev yaptığı Çankaya Köşkü’nde doğan Ağar’ın “Ankara bağlantısı” hiç kesilmedi.
Uzun kariyeri, Şükrü Balcı ile başladı. Her anlamda: İşkence, mafya ve Ülkücülerle bağlantıları, “komünizmle mücadele”…
Şükrü Balcı, eski İstanbul Emniyet Müdürü.
“Babalar Operasyonu kapsamında 1 Mart 1984 günü İstanbul’daki adresinde yakalanarak Ankara’ya getirilen Dündar Kılıç, adının karıştığı kaçakçılık olayları ile ilgili işbirliği yaptığı ve rüşvet verdiği isimleri ifadesinde tek tek sıralamıştı. İfadesinde, tahsissiz demir, sac, kalay gibi maddeleri kaçak olarak yurda soktuklarını, kumarhane işlettiğini, bu işleri Hüseyin Cevahiroğlu ve gazinocu Fahrettin Aslan’la birlikte yaptığını itiraf etmiş ve bu yasadışı işlere göz yumması karşılığında da Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya düzenli olarak gazinocu Fahrettin Aslan üzerinden rüşvet verdiklerini açıklamıştı.” (Kirli Üçgen: Siyaset - Mafya - Ticaret, Rüşvet ağındaki Emniyet müdürü)
Ağar’ın işi “en iyisinden” öğrendiğini söylemek yanlış olmaz. Şükrü Balcı, 12 Mart döneminde siyasi şube müdürüydü, dönemin işkencelerinde onun izi vardı. Ardından 16 Mart katliamı davasında sanık oldu. “Polis teşkilatında rüşveti organize hale getiren kişi olduğu” iddiasıyla da yargılandı. Uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin “70’lerde devlet eliyle yapılan uyuşturucu kaçakçılığının başında Şükrü Balcı’nın olduğunu” ileri sürdü.Sonra ne oldu? 1983’te ABD’ye güvenlik ataşesi olarak gönderildi, Mayıs 1993’te burada şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Kariyeri hızlı ilerledi
Mehmet Ağar 12 Eylül darbesinde, polis İbrahim Şahin’in yardımı ve İstanbul Emniyet Müdürü Balcı’nın desteğiyle, İstanbul’daki siyasi şubenin işkencelerinden sorumlu kişi oldu.
Ankara’nın Delice ilçesinde kaymakamlık yaparken Ocak 1980’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Müdür Muavinliğine atanmıştı.
Burada ne mi yaptı?
TIKLAYIN - Cunta Belirledi, Polis Öldürdü, Adli Tıp Gizledi, Savcılık Kapattı
Süleyman Cihan soruşturmasından:
Süleyman Cihan, 29 Temmuz 1981'de Mehmet Ağar ve ekibince gözaltına alındı, işkence gördü. Bir gün sonra Bostancı’da götürüldüğü evin 6. katından aşağıya atıldı. Cenazesi apartmanın altında bulundu. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Cihan’ın otopsi raporunu, dosyasını, tıbbi bulgu ve diğer raporları inceleyerek 13 Nisan 2012'de bir rapor hazırladı. Bu rapor ile Cihan’ın falaka, Filistin askısı, elektrik işkencelerine maruz bırakıldığı ve apartmandan atılmadan önce işkenceyle öldürülmüş olduğu kanıtlandı. Yargıya başvurular sonuçsuz kaldı.
90’lar heyulası
Devlet, Mehmet Ağar’ın bu “performansını” karşılıksız bırakmadı, kariyer basamaklarını hızlı çıktı:
Mayıs 1981’de asayiş şube müdürü oldu. 1984-88 arasında Terör ve Asayişten Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. 1988'de Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne 1990'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne atandı.
İstanbul Emniyet Müdürüyken yaptıkları, şimdi bahsedilen 90’lar heyulasının önemli kısmını oluşturdu.
1992'de gözaltına alınıp kaybedilen üniversite öğrencileri Hüsamettin Yaman, Ayhan Efeoğlu ve Soner Gül’ün akıbetleri halen belirsiz.
Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın, Mart 2011'de verdiği ifadede Efeoğlu, Yaman ve Gül'ün 1992'de öldürüldüğünü, infaz yerleri gösterebileceğini ileri sürdü, “Efeoğlu'nu ben elimle gömdüm. Üçünün de infaz yerini gösterebilirim” dedi. Yapılan kazılardan bir sonuç çıkmadı. Yargı yine her şeyi kapattı.
1992'de Erzurum Valiliği'ne atanan Ağar, 1993 Temmuz ayında Emniyet Genel Müdürü oldu.
Not: 1992 yılında Erzurum Valisi olan Ağar aynı yıl Haluk Kırcı’nın nikah şahidiydi. Haluk Kırcı için bkz.
İsmail Bahçeci de Marmara Üniversitesi öğrencisiydi. 24 Aralık 1994'te gözaltına alındı, bir daha haber alınamadı. Kardeşi Umut Bahçeci: “İsmail abim en büyüğümüzdü. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'na devam ediyordu. Karikatür yapıyordu, yazıyordu, çiziyordu... Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu anneme, ‘İşkenceyle öldürmüş, bir çukura atmışlardır’ deyince, annem ‘Çukurunu gösterin’ diye yalvardı. Devletin o dönemdeki tüm birimleri suçludur. İsmail abim mezun olabilseydi sizin gibi gazeteci olacaktı…”
TIKLAYIN - "Ağar Neden Yargılanmıyor?"
Bahçeci ailesinin uzun suç duyurusunda Ağar da sorumlulardan biri olarak yer aldı ama Ağar bu sebeple de yargılanmadı.
"Organize suçlar"
Bu saydıklarım kamuoyunca bilinen icraatları. Bir de aslında yine herkesin bildiği ve yine yasadışı olan ama açıkça konuşulmayan icraatları vardı.
Mehmet Ağar, iki ayrı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) raporunun da başrolündeydi:
“Mehmet Eymür, en önemli haber kaynağı Tarık Ümit’in nasıl kaybolduğunun izini uzun süre aradı. Eymür’ün araştırmaları Mehmet Ağar, Korkut Eken ve Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’e gelip dayanıyordu. Bunun üzerine oturup yeni bir rapor yazdı… İkinci Eymür [MİT] raporuna göre Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK ve Dev-Sol’a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmişti. Ekip tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içindeydi. Ekip Genel Müdür Ağar’a bağlıydı ve danışmanı Korkut Eken tarafından sevk ve idare ediliyordu. Grubun eylemleri özel timci polis memurları ile Mehmet Özbey kimliğini kullanan Abdullah Çatlı ile Haluk Kırcı gibi eski ülkücüler tarafından gerçekleştiriliyordu. Ekip Lazım Esmaeli ve Askar Smitko adlarında İranlı iki uyuşturucu kaçakçısını öldürmüş, [MİT’çi] Tarık Ümit’i ortadan kaldırmıştı. Ekip 40-50 kişilik bir liste hazırlamıştı ve bu kişilerden devamlı haraç alıyordu.” (Abi / Kabadayılar, Mafya ve Derin Devlet, Doğan Yurdakul)
“Genel Müdür Mehmet Ağar, Başbakan’ın sağladığı destek ve emrindeki teşkilatla gerçekten etkili bir güce ulaşmıştır. Polis Teşkilatının ülke genelindeki yaygın fonksiyonu, bu gücü olağanüstü boyutlara ulaştırmıştı.” (Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu)
“Ağar, Emniyet Müdürlüğü döneminde teşkilata Fethullahçıları yerleştirmekle de suçlanmış, Gülen’in özel kalem müdür ile sık sık görüştüğü iddia edilmişti. (Pike / İç Savaşın Polisi, Orhan Gökdemir)
1993 yılında yine emniyet genel müdürü görevindeyken Hizbullah [Hizbulkontra] ile ilgili “Hizbullah devlet aleyhine eylemlerden kaçınmaktadır. Örgüt üyelerini yakalamak fayda sağlamaz” şeklinde bir açıklama yaptı.
90'lı yıllarda yakın olduğu uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin, 1996 yılında MED TV'de katıldığı yayında hakkında şunları söyledi: “Mehmet Ağar bizimle uyuşturucu işi yapıyordu. Biz 80’li yıllardan, 12 Eylül’den hemen sonra uyuşturucu işine girmiştik. Ben uyuşturucu piyasasında aktif olunca benimle yakın ilişkilendi. Sürekli beraber oluyorduk. Ağar’ın da uyuşturucu grubu vardı. Mehmet Ağar, Mahmut Gündoğdu ile ortaktı. Bizim için uyuşturucu işi o zaman bir suç değildi. Çünkü devlet sektörüydü. Ağar, uyuşturucu işinde Türkiye’deki ilişkiyi sağlıyordu. Kime ne kadar gideceğine o karar veriyordu. Mahmut da Avrupa’da paranın nasıl geri gideceğini sağlıyordu.” (bianet, "Ağar, Cantürk'ün öldürülmesi kararında imza sahibiydi")
Bu bilgilerle, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu döneme dair kafanızda bir tablo canlanmış olsa gerek.
“Liste”dekiler öldü, siyasete atıldı
Aslında kitaplara sığmayacak bir dönem kapanırken, Ağar siyaset sahnesine çıkmaya hazırlanıyordu. Şimdi yargı konusu olan 19 cinayet de bu dönemde işlendi.
“Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir.”
Dönemin Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğuna oturduktan yaklaşık 4 ay sonra, 4 Kasım 1993'te bu açıklamayı yaptı. (90'larda öldürülen Kürt iş adamları kimler, sonraki süreçte neler yaşandı?)
Çiller bu açıklamayı yaptığında Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürü olalı yaklaşık 3 ay olmuştu. Ağar, göreve geldikten sonra Özel Harekat Dairesi’ni oluşturarak “eğitim” için Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) emekli Yarbay Korkut Eken'i görevlendirdi.
Devam eden iki yılda şu isimler öldürüldü: Uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu, Cantürk’ün de avukatlığını yapmış olan Yusuf Ziya Ekinci, Diyarbakırlı oto galeri sahibi Fevzi Aslan ve yeğeni Salih Aslan, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu'nda görevli Namık Erdoğan, uyuşturucu kaçakçısı Savaş Buldan, Hakkarili Hacı Karay ve Diyarbakırlı iş insanı Adnan Yıldırım, Behçet Cantürk'ün de avukatı Medet Serhat ve şoförü İsmail Karaalioğlu, Halkın Emek Partisi'nin (HEP) bir dönem Ankara İl Başkanlığı'nı yapan Kürt avukat Faik Candan, eski Anavatan Partisi (ANAP) Keskin İlçe Başkanı Metin Vural, İranlı Askar Smitko ve Lazım Esmaelli, MİT’çi Tarık Ümit, Regal Otel'in sahibi Hikmet Babataş, Babataş'ın ortaklarından, “kumarhaneler kralı” olarak bilinen ve daha önce ABD ve Belçika'da uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından cezaevinde yatmış olan Ömer Lütfü Topal ve Yüksekovalı Ankara-Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın.
Eski polis Ayhan Çarkın bu cinayetleri de aynı ekibin işlediğini anlattı, dava açıldı, bir numaralı sanığın Mehmet Ağar olduğu davada sanıklar, “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıp beraat etti.
TIKLAYIN - Bir Devlet Projesi Daha Nihayete Erdi
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13 Aralık 2019’da verdiği beraat kararları, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 5 Nisan 2021’de bozuldu. İstinaf mahkemesi, davadaki maddi delillerin yeterince araştırılmadığına hükmetti. Ağar yeniden yargılanacak.
TIKLAYIN - Mehmet Ağar “kayıp silahları” bu kez anlatacak mı?
Yeniden yargılanacak |
Mehmet Emin Aktar bianet’e davayla ve delillerle ilgili şu bilgileri verdi: “Soruşturma, eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın 2011’deki itiraflarıyla başlamıştı. Söyledikleri, vakalarla ve o dönem faaliyet yürüttüğü isimlerle de doğrulandı. Önce Mecit Baskın inayetiyle başlayan uzun bir soruşturma sonucunda, Aralık 2013’te iddianame düzenlendi, yargılama başladı. “Davada Çarkın’ın aynı sıra çok sayıda tanık dinlendi, maddi deliller de vardı. Örneğin, kayıp silahlar olayında adı geçen Uzi silahlarından birinin hem İstanbul’daki Medet Serhat hem de Ankara’daki Yusuf Ekinci cinayetlerinde kullanıldığı belirlendi.” Avukat Aktar, karar duruşmasında da mahkemenin, “tek delilin Çarkın’ın ifadeleri olduğu” savına karşılık, “Oysa biri Ankara’da biri İstanbul’da işlenen iki ayrı cinayette aynı Uzi silahın kullanıldığı belli, balistik incelemeler var, deliller var…” şeklinde itirazı etmiş, bu itirazı mahkemece dikkate alınmamıştı. Mehmet Ağar ise duruşmadaki beyanında bu kayıp silahlarla ilgili, “Ben malzeme deposuna bakmıyorum, sorumlusu ben değilim” şeklinde umursamaz bir yanıt vermişti. Eski Milli İstihbarat Daire Başkanı Mehmet Eymür de yine ayrıntılı şekilde beyanda bulunmuştu. Avukat Aktar, bunların yanı sıra Meclis’in Susurluk araştırma raporu, MİT raporu ve Kutlu Savaş’ın Susurluk raporu gibi birçok belgenin de dosyada olduğuna işaret etti. |
Bu cinayetlerden sonra Mehmet Ağar’ın siyasi kariyeri başladı…
Siyasi kariyerinde “Susurluk kazası”
24 Aralık 1995 genel seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nden Elâzığ milletvekili oldu. Tansu Çiller’le o dönem yakın olan Ağar, 1996'da 53. Hükümet’te Adalet Bakanı yapıldı.
TIKLAYIN - Ağar, Hapishanede '96 Ölüm Orucunu Hatırlar mı?
Refah-Yol Koalisyonunca kurulan 54. Hükümet’te ise kendince en kritik göreve getirildi, İçişleri Bakanı oldu.
Hemen ardından da Susurluk’ta bir kaza oldu.
3 Kasım 1996, saat 19.25 sularında Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde benzin istasyonundan yola çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona çarpan otomobilden devlet-mafya-siyaset ilişkisi çıktı.
Kazada, otomobili kullanan Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us öldü, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı kurtuldu.
Abdullah Çatlı’nın “yakın çalışma arkadaşı” Mehmet Ağar, kazadan beş gün sonra İçişleri Bakanlığından istifa etti.
“Abdullah Çatlı’nın üzerinde bulunan ve yukarıda ayrıntıları izah edilen sahte belgeler, Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay sahte kimliği ile) ve Yaşar Öz adına düzenlenen silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaportların da yine, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemlerde ve onun bilgisi ve talimatı doğrultusunda düzenlenerek, bu belgelerle, devlet tarafından aranan ve birçok yasadışı eyleme katılmış oldukları saptanan kişilerin kolaylıkla silah taşımaları ve kolaylıkla yurtdışına çıkış ve dönüşleri sağlanarak çeşitli imtiyazlarla donatılmış oldukları anlaşılmıştır.” (TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, İnceleme bölümü)
“Bir tarafta olaylar, gruplaşmalar, kabadayılar, kanunsuz kazançlar ve yasadışı işler, şikâyetler vardır, bir tarafta da kamu kurumları… Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmış, OHAL bölgesinde gelişmiş ve ülkenin büyük merkezlerine taşınmış, oralardaki uygun olay, kişi ve grupları bünyesine alarak genişlemiştir. Neticede çok yönlü ve derinliğine bir ilişkiler yumağı oluşmuş, devlet kurumları ve yöneticiler bilerek bilmeyerek devrede olmuşlardır. Bu olay devlet kurumları ve yöneticilerle ilgili olmasa, sadece önemli bir polisiye hadise haline gelecek, basının 3 - 5 günlük ilgisinin dışında sansasyonel bir etkisi olmayacaktı.” (Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu)
Susurluk soruşturmasında kurulan komisyonda konuşan Ağar, övünerek “1000 operasyon yaptığını” söyledi.
Hakkındaki tüm bu deliller siyasette hızını kesmedi.
Koltuğu Süleyman Soylu’ya bıraktı
1999 seçimlerinde memleketi Elazığ'da bağımsız milletvekili seçildi. 2002'de DYP'nin başına geçti. Konjonktüre göre söylem değiştiren Ağar, 2006’da “Dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapsınlar” sözünü etti.
2007'de DYP ve Erkan Mumcu liderliğindeki ANAP birleşti, Demokrat Parti (DP) ortaya çıktı. 2007 seçimlerinde DP barajı geçemeyince Ağar istifa etti. Ardından gelen genel başkanı hepiniz tanıyorsunuz: Süleyman Soylu.
Şahsına özel hapishane ile ödüllendirildi
Susurluk konusunda Meclis veya yargının araştırdığı tüm yollar Ağar’a çıkıyordu. Yukarıda bahsi geçen eylemler de soruşturma konusu oldu.
Oldu da ne oldu?
“Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmaktan” mahkum
Mehmet Ağar şahsına özel hapishane ile ödüllendirildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki Susurluk Davası'nda, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili “cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmaktan” yargılandı, Mayıs 2011'de beş yıl hapis cezası aldı.
Hapis cezası aldığını öğrendiğinde şunları söyledi: “Vicdanen rahatım. Sevenlerimizi mahcup edecek hiçbir davranışın içinde hiçbir zaman olmadık.” Ceza, 16 Nisan 2012’de, yani kazadan 16 yıl sonra onandı ve Ağar’a özel hapishane arayışı başladı.
Aranan hapishane Yenipazar’da bulundu. Sipariş üzerine düzenlenen “müstakil” hapishane önünde eylem yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları’nı ise eski dostu Korkut Eken tehdit etti. Eylemi yakından izlediğini söyleyen Eken, Pervin Buldan’ın, Ağar'a yönelik “Cezanı çekene kadar kabusun olacağız” sözlerine karşılık “Diğer milletvekili ve etrafındakiler de bizi çok iyi tanırlar, asıl kabus biz oluruz” dedi.
Yani Ağar hapishanede, fikirleri iktidardaydı. Kendisi de çok uzun süre kapalı kalmadı zaten. İki yıl sonra tahliye edildi.
Geri döndü
DP’den istifası sonrası hapishane macerası dışında pek ortalarda görünmeyen Mehmet Ağar’ın adı, 1 Kasım 2015 seçiminden önce AKP’ye verdiği destekle basına yansıdı: “13-14 yıldır çok doğru ve çok iyi şeyler yapılmıştır. Elbette ki bütün siyasi partiler ülkenin hayrı için çalışmak gibi bir kaderle karşı karşıyadır ama bu niyette olmak başka, becerebilmek, başarmak başka. Ben bu noktada mevcut iktidar partisinin, bu başarı çizgisinin yukarı doğru, bu mevcut olaylardan da ders çıkarmak suretiyle yukarı doğru taşıyacağı kanaatim vardır.”
15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından, önce Üsküdar Kısıklı'daki Demokrasi Nöbeti’ne, sonra da Tansu Çiller’le birlikte 2019’da Cumhur İttifakı'nın İstanbul'daki Yenikapı mitingine katıldı.
Oğlu Tolga Ağar da 2018 Haziran seçimlerinde AKP Elazığ Milletvekili seçildi.
Darbe girişiminin ardından Emniyet Müdürlüğündeki yaygın görevden almaların ardından, Ağar'ın hükümete güvenlik konularında gayrı resmi olarak danışmanlık yaptığı ileri sürüldü. İddia edildiği kadarıyla Ağar tasfiyelerle boşalan bazı emniyet kadrolarının kimlerle doldurulacağında rol üstleniyor, güvenlik konusunda deneyimlerini Ankara bürokrasisiyle paylaşıyordu. (Mehmet Ağar ve yaklaşık 50 yıldır 'devlet adına' yapılanların hikayesi)
Son fotoğraf
Hapishaneden afla çıkarılan, MHP’li Alaattin Çakıcı’ya yakın Üzeyir Çakmaktaş, Twitter adresinden 16 Ekim 2020’de bir fotoğraf paylaştı.
Bodrum’daki Yalıkavak Marina’da çekilen fotoğrafta Çakıcı, Ağar, Korkut Eken ve eski Özel Kuvvetler Komutanı ve eski MHP milletvekili Engin Alan vardı. Çakmaktaş, fotoğrafı, “Türk Devleti ilelebet varolsun diye her zorluk ve meşakkati gögüsleyen,zindan dahil bu uğurda en ağır bedelleri ödeyen kahramanlarımız:Alaattin Çakicı,Mehmet Ağar,Engin Alan,Korkut Eken. Yalikavak Marina” yazısıyla paylaştı.
Bu fotoğraf, eski devletin geri döndüğünün ve icraatlarına kaldığı yerden devam ettiğini belgesi oldu.
Gerisini Sedat Peker’in videolarında dinlediniz.
TIKLAYIN - “Hapishanedeki kral”dan YouTube fenomenliğine
TIKLAYIN - "Mehmet Ağar Cumhur İttifakı'nın üçüncü ortağı"
Gazeteciler Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetinden, Bodrum’daki Yalıkavak Marina’ya el konulmasına dair birçok iddia, araştırılmayı bekliyor. Ancak tüm bu bildiklerimizden sonra umutvar olmak biraz zor.
Tuğla-duvar metaforu neydi? |
UM:AG Araştımacı Gazetecilik Vakfı’ndan çıkan ‘İçimden geçen zaman’ adlı kitapta, Güldal Mumcu, eşi Uğur Mumcu’nun katledilmesi ardından yaşadıklarını yazmıştı. Güldal Mumcu’nun evinde geçen görüşmede Ağar’la yaşanan diyalog, kitapta şöyle yer almıştı: Güldal Mumcu: “Karşımıza sürekli engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki.” Mehmet Ağar: “Evet Güldal bir duvar örülüyor.” Güldal Mumcu: “O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın.” Mehmet Ağar: “Çekemem.” Meclis 15 Temmuz Araştırma Komisyonu’nda verdiği ifadede Ağar bu sözü söylediğini reddetti: “Yok böyle bir şey. Söylene söylene doğru gibi oldu. Ben böyle bir şey demedim. Mumcu'nun katilini yakalamaktan daha fazla şan, şeref kazandıracak ne olabilir?” Güldal Mumcu ise diyaloğun bu şekilde geliştiğinde ısrarcı. |
(AS)