Erkeklerin kadınları haklarından mahrum ettiği, ailenin ve toplumun baskısıyla kontrol altında tutarak sömürdüğü toplumlarda, dinî dogmalar öne sürülerek kadınların kendi kararlarını almaları engelleniyor.
Genelde sadece kadınların riayet etmesi beklenen namus ilkelerini ihlal etmeyi göze alan ve birçoğu koca evinden kaçarak kendi seçtiği erkekle beraber olan Afganistanlı kadınlar hapse mahkûm ediliyor.
Onyıllardır savaşla çalkalanan ve tüm müdahalelere rağmen savaş ve uyuşturucu lordlarının hâkimiyetinden kurtulamadıkça muhafazakârlaşan ülkede faturayı ödeyen taraf yine kadınlar oluyor.
Takhar mahpushanesine girmeyi başarmış belgeselciler İranlı Nima Sarvestani ve Maryam Ebrahimi Parmaklıklar Arkasında Burkasız Yaşam (No Burqas Behind Bars) adlı etkileyici yapımda cezasını çekmiş bazı kadınların, dışarıda kendilerini bekleyen ölüm tehditleri karşısında korumasız olduklarını da tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor.
Documentarist'in düzenlediği 5. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali programındaki 77 dakikalık samimi, sıcak ve her şeye rağmen insanda iyimser duygular bırakan belgesel, Amsterdam IDFA'yı müteakip Göteborg, Selanik ve Durban festivallerine uğradıktan sonra iki gösterimle İstanbul'da.
Namus belası
Çekim ekibinin yarattığı güven verici atmosfer sayesinde çeşitli mahkûm kadınlar kamera karşısında özel dünyalarını açmaktan çekinmiyorlar. "Aşk öyle cesaret verir ki her şeyi yapabileceğini sanırsın" veya "Günümüzde gerçek erkek bulmak zor" gibi cümleler ağızlarından dökülüverirken "Birbirini seven insanların ilelebet kavuşması için elimden geleni yaparım" diyen de oluyor.
Kadınlar koğuşuna bitişik olan erkekler kısmındaki sevgilisinin çamaşırlarını yıkayan ve küçük çocukları aşk mektuplarını ulaştırmak üzere kurye olarak kullanan Sara, dışarı çıktığında eğitim alamadığı takdirde cehaletle örülmüş sefil hayatının aynen devam edeceğinin de bilincinde.
Aralarında 10 yaşındayken zorla evlendirilmiş, kocasını başka kadınlarla yakaladığı zaman sızlandığı için dayak yemiş bir kadın hamile olmasının bile eşinin hiddetini azaltmadığını söylüyor; daha önce eşlerinden birini de öldürmüş olan agresif koca çocuklarından birini de dayaktan öldürünce karısı çareyi evden kaçmakta bulmuş.
Kırsal alandaki Takhar hapishanesine ziyarete gelen kocasıyla aralarında şöyle bir konuşma geçiyor.
- (Kadın kocasına) Dişlerin sararmış, fırçalamamışsın.
- Kimin için fırçalayayım, eskiden senin için yapardım, şimdi ne kadın peşinde koşuyorum, ne de oğlan.
- Kimbilir kaç kere yapmışsındır.
Kameranın karşısında olmaktan başta biraz sıkılan koca konuşmasına şişinerek devam ederken konuyu saptırıyor:
- Seni anlamıyorum, bir zamanlar cesur bir kadındın, bir erkekten altı misli şerefliydin, şimdi herkes benimle alay ediyor, onlara nasıl cevap vereyim? Eğer bir erkek kadınına sahip çıkıyorsa kadının da aynı şeyi yapması beklenir.
- …
- Dışarıda bulamadın, evdeki oğlanla yattın…
Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla kadının beraber olduğu genç adam kocasının önceki eşlerinden olma üvey oğludur...
Kadın olabilmek
Hapishane müdürünü sık sık gardiyanları hizaya sokup iktidarını sağlamaya çalışırken görürüz; şaka yollu da olsa, sorumlu olduğu 500 erkekten çok 40 kadın mahkûmla uğraşmanın daha zor olduğunu ifade ediyor.
İzbandut gibi bir kadın gardiyanın hiddeti hemcinsi mahkûmları korkutsa da bazıları hapishanenin evlerinden daha iyi olduğunu, mahpusları ve personeli artık aileleri gibi gördüklerini itiraftan geri durmuyor.
Orada kendileri gibi olabildiklerini, burka giymemelerine rağmen kimsenin kendilerine karışmadığını, oysa dışarıdayken herkesin hayatlarına müdahale ettiğini ve kararları başkalarının onların yerine verdiklerini söylüyorlar.
Çocuk yaşta kendinden çok yaşlı, üstelik iki eşli bir adamla evlendirilen biri hakkında bir diğer mahkum "Altı çocuğu olmasına rağmen kadın olmanın ne olduğunu bilmiyor" sözleriyle acıklı bir gerçeği ifade edebiliyor.
Orada doğmuş olanlar dahil 34 çocukla paylaştıkları koğuşun avlusundaki kuyudan su çekip çamaşır yıkıyorlar, bazen plastik bir bidonla tempo tutup dans edebilecek ve şarkı söyleyebilecek kadar neşeleniyorlar; aralarında dayanışma olduğu kadar kavgalar da olmuyor değil.
Anneler çoğu namusla ilgili çeşitli suçlardan dört ile on altı sene arasında değişen cezalarının bitmesini beklerken çocuklar daracık avluda küçük bir uçurtmanın havaya yükselmesi için uğraşıp duruyor…
Bu belgesel kaçmaz
Yönetmenlerden biri Nima Sarvestani 1958 Şiraz doğumlu, gazetecilikten yetişme bir belgeselci. 1984'ten beri yaşadığı İsveç'te şimdiye kadar çeşitli yapımlara imza atmış olmanın tecrübesi Parmaklıklar Arkasında Burkasız Yaşam'a kesinlikle yansımış.
Beraber çalıştığı 1976 Tahran doğumlu Maryam Ebrahimi'nin orijinal adı Kvinnofängelset olan yapıma kadın hassasiyeti ve empati gücüyle katkısı da yadsınamaz. Gerek ışık yönetimi, gerek kamera hareketleri ortamın ruhunu sadakatle yansıtıyor, senaryo ve kurgu da gayet akıcı.
Müzik hanesinde adları geçen Mostafa Soltani ve Mehrdad Hoveida'nın belgeselin ulaştığı yüksek seviyede payları büyük.
Belgesel 16 Aralık Pazartesi saat 16.00'da başlayacak Yersiz Yurtsuz'dan hemen sonra Dutch Chapel'da, 18 Aralık Çarşamba akşamı saat 17.00'de Aynalı Geçit'te yine diğer yapımın arkasından gösterilecek.
Beyoğlu’ndaki belgesel şöleninde yer alan diğer eserlerde olduğu gibi, benzer durumların gezegenimizde ve memleketimizde çokça yaşandığı göz önünde bulundurularak bu fırsatın mutlaka değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. (MT/YY)