Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Söyleyecek çok şey var, kafa ziyadesiyle karışık, haliyle kelamın makamı de kara düzen olacak. Bu nedenle, lütfen yazıyı bir iç çekiş olarak “dinleyiniz”!
Ortada ‘tür’e, ‘tür’ün bir bireyine ve konumuz itibariyle coğrafyaya dair bir maraz olduğu aşikâr. Yoksa üreme, beslenme gibi doğal vakitler dışında, ota boka agresyon yetiştiren başka da bir canlı bilmiyoruz.
Ama biz yine de gezegeni, asırlar boyunca kan gölüne çeviren, geçen yüzyılda ise artık iyice zıvanadan çıkan kolektif erkek şiddet biçimlerini bir kenara koyalım; zira tüm bu melanete kaynak sağlayan, sokakta, hanede, okulda, iş yerinde, trafikte ve hadisenin kuluçka hali olarak çocukluk ve ergenlikte fokur fokur kaynamaya başlayan insanlık durumu da pek bir bet hani...
Adettendir, böylesi büyük meselelere dair kalem oynatılması istendiğinde, bir koşu çocukluğa dönüp bakarız. Zira balık baştan kokar misali, “ulan zaten çocuklukta da böyleydi” yollu, tür-laneti bir akıl yürütmedir olup biten.
Tamam, biraz abartılı olacak ama elde imkân ve fırsat olsa, kaç velet sokağımızda, mahallemizde William Golding’in “Sineklerin Tanrısı”nda (hepsinin erkek çocuk olduğunu söylemeye gerek yok herhalde) rol almaya teşne değildir ki.
Zaten bir kısmı da büyüyüp, kendi azgınlıklarını devlet derslerinde demleyip, imkânı gereği o ‘film’lerde rol aldılar, almaya da devam ediyorlar.
Etrafta büyük erkeklerin çevirdiği bir numara varsa elbette bunun bir de çocukluk tercümesi olacaktır. Hatta alet-edevat olsa şiddet ölçeği hiç de yabana atılmayacak bir tercüme olacaktır bu; lütfen itiraz etmeden önce hızlıca bir çocukluğa dönüp gelelim.
Baktık zorlanıyoruz, o vakit çok da uzaklaşmaya gerek yok; Columbine’dan başlayarak ABD liselerinde küçük erkek çocuklarının yaptığı katliamlara bir bakalım. Lakin burada çocuk (veya çocukluk) suçludan ziyade, mağdur kategorisine yazılabilir. Toplumsal bir varlık olmamız, öğrenilmiş tecrübelerle yoğrulmamız, vs. Ama her türlü, varoluşsal yolda, gücün-iktidarın yapısına dair bir pozisyon alındığı aşikâr.
Bütün yollara Roma’ya çıkar yani!
Berbat bir döngüdür bu; erkeklik şiddeti, mağdurunu bile bir zombiye çevirebilir. Gençlik filmlerinde, her daim en başta harcanan, ortamın en naif, fiziken en ‘kırılgan’, korkak, gözlüklü ve kilolu oğlanlarının, bütün olan biteni sessiz sakin izleyeceğini tahmin etmiyorduk herhalde.
Elbette onların da bir intikam planı olacaktı, yani hayat böyle geçmez ki…
Hele o planlar, iktidarın denetiminde ve himayesinde olan kolektif erkeklik gösterilerine dâhil olma hakkı veriyorsa. Naif olmak, uysal olmak, kırılgan ve korkak olmak bir çocukluk “bela”sıdır.
Aslında her şey çok güzel başlamıştır, kimseye zarar vermek aklının ucundan geçmez, sessiz sakin ayak parmaklarının ucunda, anne sevgisinin kucağında püfür püfür bir hayattır bu.
Sonra o sokaklı, okullu ‘fena’ çocuklarla olan hayat başlar. Dalga geçilir, kulak memesine vurulur, oyuna alınmaz, alındığında habire azar çekilir, gözlükler yere atılır, ağırlık ‘kız’ların oyununa göndermekle ‘tehdit’ edilir.
Her sokak oyunu, her teneffüs bir cehennemdir.
Lise yıllarında hatırlarım, böyle bir arkadaşımız, teneffüslerde dışarı çıkmaz, bazı bazı kafasını sırasına gömüp diğer derse kadar da kaldırmazdı. Bazı bazı da kimse ona yaklaşmasın diye (zira kimse de inayet, muhabbet namına yaklaşmazdı) dişlerini sıkıp, kaşlarını çatar, gözlerini kısar ve bir köşede dururdu.
Ama en fenası, yine artık kaçıncı kötülük seansına isyan için, kafasını sıraya sert bir şekilde vurmaya başlamıştı. Omuzlarından tutup kendisine engel olmaya çalıştığımız o zayıf, naif oğlan, koca bir adam gücüne ermişti, başını sıraya vururken. Tanık olan asgari vicdan sahibine bile, hayata dair her şeyden tiksindirecek bir an.
Ama en fenası, tüm olan biteni bitirecek, o kolektif ‘linç’e, nihai darbeyi indirememek… Zira şiddetin en acayiplerinden biri olan ‘erkek sürüsü’nden dışlanma korkusu ile hemhal olmak... Hayatının en mutlu günüydü herhalde arkadaşımızın; okulun çalan o son zil sesi.
Vakti çocukluğunu tüm bu vandal böğürmelerine, tacizlerine maruz kalarak, geçirip duran bir sürü çocuk olmuştur ve tüm bu madun çocukların korkularında, öfkelerinde, acılarında demlenen bir hayat... Şimdi ise bir ülke cemi cümle, o erkeklik böğürmelerinin, tacizinin ve dayağının mağduru.
Olup bitene bir ‘bakmak’ bile yetiyor; ama cevap ve o cevaptan mütevellit sözlü ve fiziki kompozisyon hazır: “Ne bakıyorsun lan!”
Adeta daimi ve tatminsiz bir ‘üreme-avlanma’ içgüdüsüyle hareket eden erkeklik karabasan gibi çöktü durdu nefesimizin üstüne. Öyle bir temsil ki bu, bütün sokak, kofti bir beden dersinden fırlamış gibi; göğüs önde ve şişik, omuzlar kalkık, kafa tos pozisyonunda, bacaklar yengeç duruşunda, alt dudak üst dişlerin altına vidalanmış, boyun damarları şişik, eller açık ve omuz hizasında ileride, ses telleri yayık ayranı gibi ve zulaya istiflenmiş levye, taş, sopa, bıçak ve en fenası silah.
Ve tüm bu melanetin karşısında, hasbelkader evine gelip de başını yastığa koyduğunda kendini bu kolektif dayağın ve tacizin içerisinden çekip alacak, filmin orta yerinden fırlayıp gelecek ‘Mesih’in hayallerine yatan yaralı bir toplum. Ama işin en acayibi, o Mesih geldiğinde de, ‘başını sıraya vuran o madun’, yapılacakları o kutlu kişiye bırakmaya niyetli olacak gibi durmuyor.
Böylesi şuursuz, kesif ve sınırsız bir erkeklik gösterisinin karşısındakini çocuklaştırma eğilimi de olur bazı bazı; çocukluğun o kontrolsüz, tedirgin edici savruk hallerine kaçırma eğilimi.
Hani hayal bu ya; Mesih geldiğinde, karşısındaki ile konuşması ve doğru düzgün bir insan olmaya ikna etmesi beklenmez. Madem, düşe yatmıştır, o vakit, o madun ‘çocuk’ ne istiyorsa o olacaktır. Önce bir içinin yağları eritilecektir, zira artık canı burnundadır ve çektiklerinden gına gelmiştir.
Şöyle bir adam akıllı ‘ağzı burnu dağıtılacak’, kendisine yapılan tüm fenalıklar yapanın burnundan fitil fitil getirilecek, yaşadığı her an zindana çevrilecek, evi başına yıkılacak, sürüm sürüm süründürülecek, ve…
Yavaş!
Berbat bir virüs hakikaten; mağdurla zalim arasındaki çizgiyi muğlaklaştıran, her durumda yumurtalarını bırakacak bir beden bulabilen kökü zamanın derinliklerinde gizli, kadim bir virüs. Bir türün adeta kendi kendini ıslah ve yok etmek için geliştirdiği formül, bir nevi besin zehirlenmesi: Erkeklik ve onun en ‘has’ evladı şiddet.
İyileşmek zaman alacak!
Kusmayı öğrenmekle başlayacak her şey! (TM/ŞA/APA)
* Görseller: Kemal Gökhan Gürses