Mevsimlerden ilkbahar, ağır geçen bir kışın ardından insanlar kendilerini akın akın adalara atıyorlardı. Yirmilerindeki bir çift, yazlıkçıların evlerinin bitip gecekonduların başladığı bir yamaçta daha olgunlaşmamış da olsalar, ağaçtan erik toplayıp yemekle meşguldü. "Fazla yemeyin, ishal yapar!"diye takıldı oradan geçmekte olan bir adalı. Tanımadıkları bir insanın kendileriyle hoyratça temasa geçmiş olmasının şokunu atlattıktan sonra "Affedersiniz, burada hiç bank yok mu?" diye sordular. "Hemen şu üstte var bir tane, o da dolu" dedi pişkin adalı. "Evet dolu, ama başka yok mu?" Bir çam ağacının altına, çim ve çiçeklerle kaplı bir düzlüğe niye yayılmadıklarını anlamakta zorlanıyordu önyargılı adalı, ne de olsa kentin kalburüstü bir semtinden geliyor gibi halleri de yoktu: "Yok ne yazık ki, idare edeceksiniz!"
Plan 1: Adanın muhtelif manzaralı köşelerine birçok bank yerleştirilebilir, böylece flört etmek isteyen sevgililerin Türk filmlerinden esinlendikleri şekilde birbirleriyle seviyeli ilişkiler kurmalarına imkân tanınır, etraftaki her türlü ağaç ve çalılık temizlenerek adanın kronik röntgecileri bertaraf edilebilir.
Mevsimlerden kış, adanın tepesinde yangın çıkmasın diye görevlendirilen orman bekçileri nöbet tuttukları konteynırı altı aylığına kapatıp gitmiş, açık havada oturdukları çeşitli plastik sandalyeleri dışarıda bırakmışlardı. Doğasever adalı tepeye sık sık çıkıyordu ve neredeyse her çıktığında mevzubahis sandalyeleri uçurumun kenarında buluyordu. Toprağın her zaman ıslak olmadığı tabiat harikası tepeden manzarayı seyretmek için sandalyeleri 100 metreden fazla bir mesafe olmasına rağmen taşıyanlar hakkında şaşkınlıkla "Bravo!" dedi içinden yabani adalı ve her defasında sandalyeleri gerisin geriye taşıdı.
Plan 2: Adanın tepesine çepeçevre, hatta birkaç sıra denize nazır plastik sandalye rüzgârdan uçmasın diye sabitlenebilir, böylece halkımız toprağa uzanmak zorunda kalmaz, plastiğe oturur, konfora alışkın kıçları rahat edebilir. Hatta şemsiye ve şezlong hizmeti çakıl sahillerden tepeye de sıçratılabilir, veya son model gölgelikli İtalyan malı şezlonglar ithal edilebilir, ısıya göre şal veya battaniye de verilebilir.
Mevsimlerden yaz, adaya yürüyüşe veya bisikletle gezmeye gelen vatandaşlar harita veya google earth'e bakma alışkanlığına sahip olmadıklarından olsa gerek, yol Kalpazankaya'da bittiğinde adalıya sordular: "Bu adanın etrafında tam tur atılamıyor mu?" "Hayır, yol bitti!"
Plan 3: Adanın etrafına Karadeniz misali yol döşenebilir, insanların aklına kötü şeyler gelmesin diye de Kalpazankaya'nın adı değiştirilip, mesela zaten kullanılan bir versiyonu, "Kazablanka" olabilir.
Yol üstünde karşılaşacakları Kumbaros kayası da, Rumların mercimeği gözden ırak bir noktada fırına vermelerinden ilhamlı kayanın adı da ilelebet Yelkenkaya olabilir.
Çevre yolunun inşasında adadaki inşaatlardan çıkan hafriyat kullanılır, böylece hafriyatın uçurumdan aşağıya halen atıldığı mıntıka kurtulmuş olur, gerekirse ve havaalanından artarsa, şehirden de kaya ve toprak getirtilebilir.
Adanın etrafındaki iskeleler daha da çoğaltılır, denizin dibine yüzlerce beton tonoz atılarak daha çok teknenin adaya zahmetsizce yakın durması sağlanabilir.
Mevsimlerden sonbahar, tüm inşaat aşamasında iş tanımı tabelasına ihtiyaç duyulmayan adanın yeni mezarlığında büyük yangından sonra zar zor tutan bazı ağaçların yerinde yeller esiyordu. Sordu çılgın adalı: "Nerede buradaki ağaçlar?" "Ne ağacı, burada ağaç yoktu ki!" "Nasıl yoktu, gözümle gördüğüm şeyi bilmez miyim ben?" Daha gerçekçi bir amele: " Merak etmeyin, onlar başka yere taşındı" dedi. Aradan bir süre geçmişti ki mezarlığın yakınlarında alelacele dikildiği belli çam ağaçlarının kurularıyla karşılaştı aynı adalı.
Plan 4: Bundan sonra "Adanın toprağı hiç elverişli değil, biz bunları taşısak da tutmuyor, kestikse kestik!" denilebilir, dikilecek ağacın coğrafyaya uygunluğu muygunluğu da aranmadan "Ağaç ağaçtır, önemli olan sayısı!" denir, olur biter!
Mevsimler birbirini takip ediyordu, aynı mezarlığa ulaşmak için bir yola asfalt döşemek yetmedi, adanın ta arkasından, ormanın içinden geçen uzun yola da asfalt döküldü. "Daha çok dökeceğiz" dedi, göz dönmüş adalının görevli bile olup olmadığını anlamadığı şahıs: "Kısmet olursa tepeye kadar dökeceğiz, Hıristiyan vatandaşlarımız da hizmetlerimizden yararlansın!"
Plan 5: Adanın orman yangınlarına itfaiyenin müdahalesi için açılmış tüm toprak yollarına asfalt dökülebilir ki, adanın her yeri tavaf edilebilsin, atıl yeri kalmasın, böylece yerleşim alanının hemen dışında pavyon açılma ihtimali de bertaraf edilebilsin.
Faytonların yerini alacak gibi görünen elektikli araçlar, turistlere kiralanacak bisikletlerin hız ve kaza oranı, adanın meyilli yüzeyleri ve virajları gözetilerek tüm yollar karayollarındaki gibi refüjlerle donatılabilir, daima dolaşılabilmesi için gece aydınlatılabilir hatta ışıklı yapma palmiyelerle süslenir (ki onların yanma ihtimali de yoktur), yarasaların tekrar çoğalması sağlanıp, kalan kirpilerin ezilmemesi için özel çaba sarfedilir, baykuşların adadakilerin huzurunu tekrar kaçırmasına imkân tanınmaz, kendi güvenlikleri için tüm kediler ve köpekler hadım edilebilir.
Adanın tepesine kolaylıkla ulaşılabileceği düşünülerek -ki teleferik de eklenebilir- tepeye boydan boya bir aile çay bahçesi, çocuklar için oyun, vücut çalışmak isteyenler için alet parkı, yılan kaynayan Rum mezarlığına da, yakında Rum kalmayacağına göre İmroz'daki (Gökçeada) Kastro örneğinde olduğu gibi (en azından bir köşesine) otopark yapılabilir; (Sadece adalıların elektrikli araçları yüzünden son seçimlerde oy verilen Sait Faik ilkokulunun önünde yaşanan izdiham neydi öyle? Değnekçi bile şart!) Van'daki Ermeni mezarlığının üstüne yapıldığı gibi tuvalet ve mescit de yapılabilir.
Adaya tepeden hâkim olacak rüzgâr türbinleri yerleştirilir, böylece şiddetle değişmekte olan meteorolojik unsurlardan azami şekilde yararlanılır; yağmurların gözle görünür seviyede arttığı malum, hortumlar da cabası.
Mevsimler bir yana bırakılabilir, oldu olacak, sadece azaların girebildiği kulüpler halka açılabilir, vatandaşlara bedava yüzme, sutopu, dalma, tramplenden atlama, yelken, konken, yoga, kürek kursları verilebilir, bu şekilde deniz kültürüyle haşır neşir olmaları sağlanabilir, ayrıca masaj yapılabilir, denizcilik, kaptanlık öğretilir, balıkların, yengeçlerin, deniz kestaneleri ve midyelerin, istridyelerle tarakların faydaları anlatılır, yerel gurmeler dünya mutfağıyla harmanladıkları füzyon tariflerini herkesle cömertçe paylaşabilir, yosunlu, deniz analı veya mahmuzlu camgöz köpekbalıklı tarifler küçümsenmemeli, bazıları hermafrodit olabilen deniz hıyarları da mönüye girmelidir!
Yine de mevsimler gözönünde bulundurularak, asfalt, beton, parke veya kaldırım taşıyla kaplanmamış mıntıkalarda rehberli kuşkonmaz, salyangoz, kocayemiş, mantar, radikya, marata, mimoza toplama turları düzenlenebilir, hatta çam kese böceği av turnuvaları heyecan katacaktır.
İlk ve sonbaharda leyleklerin geçişini izlemek üzere kuş takipçilerinden oluşacak yığılmaya karşı adalılar evlerini pansiyon misali, bilim adına ücretsiz olarak açabilir, ki bunu gizlice yapanlar halen vardır! Adalı balıkçıların teknelerine yaz kış misafir kabul edip, beraberce çapariyle istavrit veya geceleri nostaljik olsun diye piknik tüpüyle yanan lüks lambalı lüfer avına çıkılması sağlanır, isteyenlere, Yassıada'ya epey yaklaşarak ama uzaktan dürbünle bakma şansı verilebilir.
Burgazada'nın teması kültür olacak ya, ziyaretçilere Rumca, Ermenice, Ladino, Yidiş, Zazaca, Makedonca, İtalyanca, Fransızca ve de Almanca eğitimi verilebilir, adanın kozmopolit mazisinde Rumlar’ın Ermeniler’le, Almanlar’ın Türkler’le, Rumlar’ın Levantenler’le, Ermeniler’in Almanlar’la, Türkler’in Yahudiler’le, Makedonlar’ın Rumlar'la, Levantenler’in Yahudiler’le, Rumlar’ın Zazalar’la, Zazalar’ın Levantenler’le, Avusturyalılar'ın Türkler’le, vs... kurduğu mutlu beraberliklerden bahsederek hoşgörünün kucağında serpilmiş çok kültürlülüğün enginliğinden dem vurulur, adada görevli her türlü memur, kafası karışmasın diye yoğunlaştırılmış kozmopolitizm kurslarına tabi tutulabilir. Cami gibi, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin, sinagogun, cemevinin kapılarının herkese her an açık durması sağlanabilir.
Adanın her yeri Heybeliada Değirmen Burnu misali piknik alanı ilan edilebilir, herkese bedava mangal ve o güzel kokan kömürden dağıtılabilir, çöp konteynırlarının içine atılabilecek tehlikeli maddeler yüzünden çöp atma yerleri olamayacağından, özellikle küçük pet şişelerin her yere serbestçe atılabileceğine dair tabelalarla ada süslenebilir; böylece ada özellikle erkeklerin psikolojik olarak sorumluluklarından arınıp gevşeme ve terapi cenneti haline gelebilir.
İskelede gemilere binenleri mütemadiyen ve zevkle uyaran memurlar bir yana, sık aralıklarla adanın her noktasına dikilecek direklere monte edilmiş megafonlardan misafirlere devamlı "Hoşgeldiniz" anonsuyla adada ne kadar istendiklerine dair telkinde bulunulabilir.
Ama eşitlikçi ve demokratik şuurun daha da yükselmesi aşkına eski adalıların yenilerine "Sen ne zaman geldin?" gibi münasebetsiz ve adice sorular sorması mutlaka yasaklanacaktır! (MT/YY)