İzmir'in son dönemde muhtelif şekillerde sindirilmeye çalışılan eğitim kurumlarından Ege Üniversitesi'ne metroyla ulaştığınızda sizi küçük bir koru karşılayacaktır.
Nispeten genç çam ağaçlarından müteşekkil, birbirinden eşit uzaklıkta gayet yoğun düzende ekilmiş ağaçlar aslında fazlasıyla dar bir alanı kaplamakta.
Bir süre öncesine kadar bir tanesi korunun içinden, biri de yanından olmak üzere iki yaya yolunun geçtiği mıntıka, son zamanlarda hummalı bir inşaatın içinde buldu kendini yine.
Dönemimizin revaçtaki malzemesi parke taşlarıyla örülmüş yaya parkurları çoğaltılarak aslında görüş alanının tamamıyla serbest olduğu bir alanda bir labirent zemini hazırlanmış sanırsınız.
Ekose bir kumaş parçasındaki desenleri hatırlatan sıklıkta, asla topraa basmadan her bir ağaç gövdesiyle temas etmemiz gerekliymiş gibi, bölge parke taşlı yürüyüş yollarıyla kuşatılmış vaziyette.
Çam gövdelerinin özenle budanmış olduğu ve ağaçların yaşları itibarıyla herhangi bir yetişkini arkalarında gizleyecek kalınlıkta olmadığı düşünülürse parke yolları çoğaltmanın tek mazereti belki de obezlik tehdidi altındaki öğrenci ve öğretmenlerin birkaç metre eksik yürümesini sağlamak olabilir mi?
Ağustos yangını
Geçtiğimiz haftalarda Burgaz Adası'nda çıkan yangın da, ne gariptir ki takriben kırk sene önce adada açılan ve defalarca asfaltla örtülmüş ilk yangın yolunun yanıbaşında başladı.
70'li yılların sonlarına kadar kadar adanın tepesine çıkan tek yol Hristos manastırına varan eski toprak yolken, adanın İndos mahallesinden başlayıp neredeyse tüm adayı dolaşan ve tepeye ulaşan yeni yangın yolu ilk yıllarında tamamıyla topraktı. Sonradan bu yazki yangının izlediği yöne tamamıyla paralel olup Burgaz'ın uçurumuna kadar ulaşan yolun o kısmı asfaltla kaplanacak, ayrıca son yıllarda aynı yolun muhtelif kısımlarına ve tepeye varan eski toprak yola asfalt veya asfalt kırıntıları dökülecekti.
Vur kaç hızında gayet özensizce dökülen adi malzemenin doğaya karışması bir yana, kısa sürede dağılması ve yolun kalitesinin düşmesi mazeret gösterilerek yine son dönemde sık sık benzer müdahalelerde bulunularak, üçüncü sınıf asfalttan mahalle içlerinde ve ormanlık alanda bol bol kullanılacaktı.
Geçen aylarda, itfaiye ve çöp araçlarının tavaf ettiği mevzubahis yangın yolunun iki yanında uzun yıllar boyunca büyümüş makiler, hatta bazı ağaçlar özensizce kökünden kesildi, birçok çam hunharca budandı ve sanki adanın tepesine kadar çift şeritli kara yolu yapılacakmış gibi yol genişletildi. Geçtiğimiz haftalarda ise adaya tekrar gelen ağır araçlarla yol tekrar düzleştirildi ve sözkonusu yolun madeni bayrağın bulunduğu mıntıkanın arkasından geçmek suretiyle tepeye ulaşan bir kolu da ormancıların deyimiyle "Yalnız yayaların değil, araçların da çıkmasına müsait hale getirildi".
Oysa ehliyet sahibi insanların ifade ettiği gibi, sözkonusu dik rampadaki yol, asfaltla kaplansa dahi, bilhassa hantal itfaiye araçlarının asla dönemeyeceği dar ve dik viraj en başta olmak üzere, muhtelif engellerle dolu.
İtfaiyenin rolü
Ayrıca mesele yangına hızlı ve etkili müdahaleyse son yangında itfaiye ekiplerinin pek başarılı bir profil çizemediği bariz şekilde görüldü.
Yangının çıktığı anlaşılan nokta, nispeten çağdaş mimari dokusuyla adada öne çıkan villaların sona erip ağaçlı mıntıkanın başladığı noktaydı ve yolun sağında ormanda ateş yakılamayacağına yönelik kocaman uyarı levhası vardı. Adanın eğimli coğrafyasına rağmen birkaç adım ötede daracık da olsa, piknik yapmaya müsait ender açıklıklar vardı ve adalı çevreciler oradan defalarca çöp toplamış, etrafı taşlarla çevrilmiş, (üstü alçak çam dallarıyla kuşatılmış) ateş yeri kalıntıları birçok kez dağıtılmıştı. Üstelik yine ateş yakmanın yasak olduğunu kanırtıcı bir estetikle ifade eden uyarı levhasının hemen karşısında itfaiyenin faaliyetlerinde kullanılmak üzere şebeke suyu teçhizatı emirlerine amadeydi.
Yangının çıktığı noktanın Burgaz Adası itfaiye merkezine en yakın, birkaç yüz metreyle ölçülecek mesafedeki orman alanı olduğunu hatırlatmakta da fayda var.
Yetkililere sualler
(Üstteki fotoğraftaki yerin eski hali aşağıda)
Bu durumda akla çeşitli sorular geliyor:
İtfaiye araçları adanın dik yollarından çıkmaya müsait, çevik, hızlı ve güçlü araçlar mıdır?
İtfaiye ekipleri evleri koruma amacını ön plana almış olsa bile, ekibin diğer kısmı rüzgârın yönü hesaplanarak yangının ilerleyeceği mıntıkayı soğutup, yangının önünü kesmek suretiyle önlem alabilmiş midir?
Adada yangına zamanında ve etkin müdahalede bulunmak üzere fazlasıyla "stratejik" pozisyondaki, üstelik asfaltla kaplı yolun avantajı yeterince kullanılabilmiş midir?
Yine son yıllarda özellikle bahçelerden çıkan kuru ot, yaprak, dal ve ağaç gövdelerinin resmen uçurumdan aşağıya kontrolsüzce atıldığı mıntıkanın alev almamış olması mucize midir?
Yangın yerine ulaşan araçlardan, orman müdürlüğünün normalde tepede konuşlanmış aracının teknik olanakları olay yerinde fark edildiği üzere, genelde yangınlara müdahale etmekte ne kadar yeterlidir?
Adanın itfaiye merkezinde gururla sergilenen araçlardan ancak bir tanesinin su deposuna sahip, orman yangınını söndürmeye yönelik teçhizata sahip olduğu doğru mudur?
Son günlerde adanın meskûn mahallelerindeki asfalt yollarına sarı boyayla "Y A V A Ş" gibi uyarılar yazıldığı ve bildiğimiz direkli trafik levhaları yerleştirildiği gibi, Burgaz'daki itfaiye araç çeşidi de şehir düzeninin adaya düşüncesizce aktarılmasının sonucu mudur?
Adaya gerekli gördüğü zaman, istediği şekilde müdahale eden Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi bir yana, son dönemde muhtarlık makamının önemi artmış olmasına rağmen bazı mevzularda Burgaz Adasının muhtarı biçare midir?
Yeni mezarlığın bulunduğu ve yıllardan beri şantiye havasında tutulan kavşağa yerleştirilmiş mobesenin, Yasıadadaki fallik mimari öge, göstermelik deniz feneri misali, adanın son yanan yeri de hariç olmak üzere, ancak bir kısmını görüntülemesi yeterli midir, yoksa amaç insanları gözlem altında tutmak mıdır?
Tam iki sene önce bu mevsimde yangından mal kaçırır gibi SİT alanı Burgaz'da toprak yollara asfalt döküldüğünde, Orman Müdürüne sözkonusu yolların daha önce asfaltla kaplı olduğu yalanını kim söylemiştir?
Adanın yüzölçümü dikkate alındığında devasa mezarlık gibi projelerin veya şu anda olduğundan daha fazla toprak veya asfalt yol varlığının, tüm dünyadaki şehircilik ve peyzaj ilkelerine aykırı olduğu yetkililere ve uygulamaları sorgusuzca kabul eden halka nasıl anlatılabilir?
2003 yılındaki büyük yangından sonra, adalarda zaten az olan toprak örtüsünü alt üst eden araçların işgüzarlık sonucunda adaya getirilmesinin doğal iyileşme sürecini baltaladığı yanlış mı?
Ağustos 2019'da, daha önce tekrar tekrar yanmış alanın eğimi sayesinde toprak açısından tabii dokusunu koruyan ender yerlerden biri olması vaziyetin göründüğünden daha acı olduğunu kanıtlamaz mı?
Ayrıca, yangın sırasında itfaiyenin yangını arkadan takip ederken yangının helikopter desteği ve ada halkının çabalarıyla kontrol altına alındığı inkâr edilebilir mi?
Şuursuz davranışlarla suçlanan yazlıkçı küçük burjuvaların ve ada yerlilerinin katkıları, toplum birliğinin sağlanabildiği böylesine zor ve tehlikeli dinamiklerde ancak takdire şayan bir davranış biçimi değil midir?
Vaziyet bu kadar barizken, üzerinden sanki terör örgütlerinin kimliği çıkmış gibi yangına sebep olanların suçlandığı, komplo teorilerine alet edilmiş paranoyak zihniyet bayatlamamış mıdır?
Şu veya bu mazaretle adaya, SİT alanı statüsüne aykırı olarak, ilgili makamlardan resmi izin alınmadan, hatta halkın fikri sorulmadan tepeden inme kararlarla gelen inşaatlara, yollara, çeşitli uygulamalara son verilebilecek mi?
Yoksa asırlar boyunca ulaşılması, fethedilmesi hatta sahip olunması gereken bir kadın gözüyle bakılan İstanbul'dan sonra sıra Adalar'a mı geldi?
İster istemez buraları terk eden veya resmen gönderilen Rumlar'ın laneti mi sürüyor, yoksa her noktasına izimizi bırakmadığımız sürece kendimizi bu adaların yeterince sahibi gibi görmüyor muyuz?
Çok adamız varmış gibi, acaba İstanbul'un adalarını da Avşa, Marmara, Bozcaada veya İmroz gibi hor kullanıp günün birinde gözden çıkarmak mümkün mü?
Heyecanla ve şimdiye kadarki yöneticilerden kendini soyutlayarak, büyük değişim vaadiyle başa gelen yeni belediyelerin bu gidişata dur demeye gücü yetecek mi? (MT/EMK)