Birincisi "elle tutulabilen" miras... Ülkemizde uzun süre halk tarafından "harabe" veya "virane" diye adlandırılan, artık önemi iyice anlaşıldığı için özgün adlarıyla anılan, eski çağlardan günümüze kadar gelebilmiş, taşınabilen veya taşınamayan, yer altında veya yer üstünde rastlanan- eski yerleşim alanlarındaki evler, kamusal yapılar ya da yapı kalıntıları, ortak kullanım alanları, o çağlarda yaşayan insanların günlük yaşamlarında kullandıkları nesneler, tarihi ve sanatsal eserler...
İkincisi "elle tutulamayan" miras... Her yörede kuşaktan kuşağa aktarılan, rahmetli Prof. Dr. Raci Bademli'nin deyişiyle "ilk ve son halkalarının oluşumu heyecan verici bir zincir"e benzeyen, o yöreye has bir tür "kırsal yaşam bilgeliği"... Gelenek, görenek... Son yıllarda kentlere göçün artmasıyla son halkalarının kırılıp, genç kuşaklara pek de geçmediği "halk kültürü"...
"Miras" mı, "Varlık" mı?
Öncekilerden bize kaldığı için "kültürel miras" diyoruz ama "miras" genellikle fazla zahmete girmeden edinildiği ve bu yüzden elden çıkarılması da kolay olduğu için, bu öğeleri aslında "kültürel zenginlik" veya "kültürel varlıklar" diye tanımlamak daha doğru...
Niçin? Çünkü günümüzde dünya üzerinde böylesi özelliklere sahip toplumlar, sahip olmayanlara göre "ayrıcalıklı" sayılıyor. Bizi bu kadar "ayrıcalıklı" ve "kimlikli" kılan varlıkları "korumak" ve gelecek kuşaklara "sağlam" biçimde teslim etmemiz her şeyden önce evrensel bir "insanlık borcu".
Tıpkı doğayı korumamız gerektiği gibi. Üzerinde yaşadığımız toprak, içtiğimiz su, soluduğumuz hava, etrafımızdaki bin bir çeşit bitki ve hayvanıyla doğa da bir zenginlik kaynağı. Biri olmadan diğerinin anlamı yok. Bu yüzden doğal ve kültürel varlıkları bir arada korumak önemli...
Doğal ve Kültürel turizm...
Dünya çapında önem taşıyan doğal ve kültürel varlıklarımızı iyi tanımak, onları benimseyip, değerlendirip, bizden sonrakilere devredebilmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bu çabalar bilgi, deneyim, emek ve para gerektiriyor.
Bu çabalar, sadece bireysel çıkışlarla, sadece devlet eliyle ya da sadece sivil toplum örgütlerinin etkisiyle başarıya ulaşamıyor. Bunların hepsinin işbirliği ve uyumunu zorunlu kılıyor. Bu çabalar hızla değişen ve küçülen dünya ile iletişim ve işbirliğini de gündeme getiriyor.
Bu çabaların kısa dönemde bir getirisi de var: "Doğal ve Kültürel Turizm". İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme ve Internet'in günlük yaşama girmesi, yok denilecek fiyatlara karşılık "güneş-kum-deniz" - belki "birazcık tarihi eser" diye özetlenebilecek "kitle turizmi"nin kimseye yararı olmadığı gerçeğini hızla su yüzüne çıkarıyor.
Eğitimli, dünyalı bireyler, Internet'e girip, kendi gezilerini kendileri planlıyorlar. Bunu yaparken, doğal ve kültürel varlıklarını iyi korumuş yörelere gidip, geziden kültürel düzeyleri ve görgüleri zenginleşmiş olarak dönmeyi önemsiyorlar, böylece onlar da tıpkı yukarıda değindiğimiz nedenle, kendi çevrelerindekilere göre daha "ayrıcalıklı" oluyorlar. Bu nedenle "doğa ve kültür turizmi", "katma değeri yüksek" bir iş alanı oluşturuyor. Sunmasını bilene elbette...
Gelelim Güneydoğu Anadolu'ya...
Güneydoğu Anadolu ya da projedeki tanımıyla "GAP", tarih öncesi uygarlıkların mirası olan kültür zenginliğiyle, sadece Türkiye'de değil, dünya çapında önem taşıyan bir bölge. Burası Mezopotamya... Uygarlığın beşiği... Buna karşılık, son yıllarda yaşanan hızlı değişim bu zenginliği olumsuz yönde etkilemekte. Nedir o olumsuzluklar?
* Kahta ve Zeugma örneğinde olduğu gibi, barajların, göl aynalarının ve sulama kanallarının antik kalıntıları sular altında bırakması,
* Arkeolojik açıdan son derece önemli bazı höyüklerin üzerinde tarım yapılması,
* Hızlı kentleşme, göçler nedeniyle; tarihi kent dokularının bozulması, çarpık yapılaşma, toplumsal ve kültürel yaşamın karmaşaya uğraması...
Bu gidişin sonu, hem evrensel dünya mirasının iyiden iyiye tahrip olmasına yola açacak hem de doğal ve kültürel turizm aracılığıyla bölgeye gelir kaynağı yaratacak, bölgenin kalkınmasına yaracak varlıkların azalması demek olacak... Bu nedenle GAP kapsamında yer alan tarihi, doğal ve kültürel değerlerin ayrı bir duyarlılık içinde ele alınması gerekiyor. (AT/BB)