Sevgili Cihan,
Menekşe'nin arkalarında saklandığımız şirin evde geçirdiğimiz günleri anımsıyor musun? Seni “dağa“ yoldaşların yanına getirmek için gelmiştim.
Saklandığımız ev sevecen bir emekli komiserin evi, küçücük bir bahçesi rengârenk çiçeklerle dolu. Sen sözde zengin bir ailenin çocuğu kalp hastasısın, iki kadın yoldaş da senin bakıcıların. Dağa gitmek için hazırlıklarımızı yaparken, meşhur Balyoz harekâtı olmuş ve İstanbul'un evleri tek tek aranmıştı.
Kısa sürede kaçacak, sığınacak yeni bir yer bulmamız olanaksızdı. Bahçede bir çilingir sofrası kurmuş, ev sahibimiz emekli komiser bize uduyla eski İstanbul şarkıları çalmaya başlamıştı. “Şehir eşkiyalarını“ aramaya gelen subay ve erler, bizi o halde görünce kimliklerimize bile bakmamışlardı biliyorsun.
Denizler yakalanmıştı ama dağ ekibimiz duruyordu. Dağa kavuşursak gerilla mücadelemizi sürdüreceğimize ve ütopyamızı gerçekleştireceğimize kalpten inanıyorduk.
Neşemizden, şakalarımızdan bir şey kaybetmemiştik. Hele de sen Laz oğlu Cihan.
Ve sonraki korkunç acılı günler.
31 Mayıs'ta Nurhak'ta katledilen yoldaşlarımız...
Aynı günlerde sizin Tayfur'la birlikte Tekirdağ'da yakalanıp, kan-revan içinde bırakılışınızın resme hâlâ zihnimin en kuytu köşesinde gizlidir...
Mahir Çayan'ın yaralanışı, Hüseyin Cevahir'in katledilişi de aynı günlerde değil miydi...
Kırk gün sonra bu kez meşhur Sansaryan Han'ın hücrelerinde buluşmuştuk. Daha önce senin Tayfur'a kaldığın “Tabutluk“ta yatıyordum. Önümden geçerken, daha doğrusu ayakların işkencede patladığı için iki polis koluna girmiş, seni tuvalete götürürken, “Sıkma canını Ato, bu günlerde geçer“ diye bana moral vermeye çalışıyordun.
TIKLAYIN- Cihan Alptekin'in annesi soruyor: "Neden Gençlerimizi Vurdunuz?"
Bir kaç ay sonra Maltepe cezaevinden Mahir'lerle birlikte kaçmıştınız.
Birlik ve dayanışma ruhunun en güzel örneklerinden biriydi bu kaçışınız değil mi?
Tüneli THKO'luların koğuşundakiler kazmıştı. Kaçışa birkaç gün kalmıştı. Ama sen “sadece biz kaçamayız arkadaşlar, öteki koğuşta kalan Mahir ve arkadaşlarının çoğu da idamla yargılanacak, onlardan bazılarını da almamız gerekir,“ demiştin. Ve öyle de yapmıştınız.
Birlikte kaçmıştınız.
Bu birliktelik sürmüş ve Deniz'lerin idamını engelliyebilmek için eyleme girişmiş ve Kızıldere'de hepiniz korkunç bir şekilde katledilmiştiniz.
Ben ölüme çeyrek kala bile neşesinden bir şey kaybetmeyen, “yaşamı tiye alacak kadar seven“ Deniz'in yüzünün karardığını, ilk kez Kızıldere'de senin/sizin katledildiğinizde görmüştüm.
Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin Bursa Adliyesi'nde, 1970
Niye anlatıyorum bunları canım kardeşim biliyor musun? Kızıldere'de katledilen devrimciler Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Mahir Çayan, Nihat Yılmaz, Ömer Ayna, Sabahattin Kurt, Saffet Alp ve Sinan Kazım Özüdoğru her ölüm yıldönümünde mezarları başında anılırlar.
Sevgili ablan Nuran bir anma töreninde, kimi eski arkadaşlarının “Cihan'ı anmak bizim hakkımızdır, hayır sizin değil bizim hakkımızdır,“ diye senin mezarının başında adeta kavga ettiklerini üzülerek yazmıştı.
Sevgili Yoldaşım sizin canlarınızı vererek, kanlarınızla yazdığınız Kızıldere destanı aslında Türkiye devrimci harekatı için bir manifestoydu. Ve bu manifestonun içeriği çok açıktı: Belli düşünsel ayrılıklar olsa da bağımsızlık ve sosyalizm için kavga verenlerin birlik olması gerekir.
Canım kardeşim, ne yazık ki, sizin verdiğiniz bu mesajı, daha sonra Deniz, Hüseyin, Yusuf yoldaşlarımızın idam sehpasında verdikleri mesajları da anlayıp gereğini yerine getiremedik.
TIKLAYIN- On'ların Hayatı
TIKLAYIN- Kızıldere 49. yıl
Birlik olmak yerine hep ayrılık noktaları bulup ortaya çıkararak bölündük, tekrar bölündük, paramparça olduk.
Proletaryanın öncü partileri kurduk aklımız sıra. En komünist, en sosyalist, en büyük proletarya partisi bizdik. Hayır siz değildiniz bizdik, diye binlerce sayfa birbirimizi eleştiren yazılar yazdık. Legal, illegal dergiler gazeteler çıkardık.
Binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce taraftarımız oldu. Mitinglerde, yürüyüşlerde en haklı talepleri bile ayrı-ayrı savunmak için birbirimize girdik. 1980'e kadar yüzden çok devrimci birbirimizi öldürdük, egemenleri sevindirdik.
Kimimiz Sovyetçi olduk, kimimiz Çin'ci, kimimiz Arnavut'çuyduk. Daha düne kadar sırt sırta egemenlere karşı kavga verdiğimiz devrimci arkadaşlarımız birbirimize :
“Mao'cu Bozkurtlar, Sosyal Faşitler“ diye saldırdık. Oysa savunduğumuz “Sosyalist Ülkeler“ kendi devletlerini korumak ve yüceltmek için ortaya attığı teorilerle çoktan beri birbirlerine girmişlerdi.
Duvarların yıkılmasıyla her şey ortaya çıktı. “Sosyalist“ Sovyetler Birliği'nin gizli polis örgütünün üyeleri bugün Rusya halkının kanını emen milyarderler oldular.
Dünün en gerçek, en hakiki komünisti biziz diyen Arnavutluk'un mafya çeteleri Avrupa'da dal kıran, baş kesen... Hâlâ sosyalist olduğunu iddia eden Çin'de milyarderler kendi mahallelerine yoksul halkı sokmamak için duvarlar örüyor.
Düne kadar "İki üç ...Daha Fazla Vietnam, Ernasto'ya bin selam,“ diye slogan atarak yürüyorduk. Şimdi seks turizmi için Avrupa'dan Vietnam'a uçaklar kaldırılıyor... Bu kötü örnekleri uzatarak senin canını sıkmak istemem Cihan yoldaşım.
Hâl böyleyken, Türkiye sosyalist hareketi hâlâ paramparça ve artık marjinal halde. Aradan tam yarım asır geçti canım yoldaşım. “Kol kırılır, yen içinde kalır“ anlayışıyla artık eleştiri-öz-eleştiri geleneğini de unuttuk. Hoş aradan bu kadar zaman geçtikten sonra unutmasak, ne yazar değil mi?
Sevgili Cihan 6 Mayıs'ta Deniz-Yusuf-Hüseyin'in idamlarının 50. yıldönümü. Şimdiden onları anmak için toplantı, gösteri hazırlıkları yapılıyor. Ama hep vurgulamaya çalıştığım Kızıldere ruhuna tamamen ters, herkes hâlâ birlik yerine ayrılık noktalarını öne çıkarak anmalara hazırlanıyor.
Utanarak yüreğim kanayarak söylüyorum ama kimileri de onların dik duruşlarının rantını yiyerek bunu yapmaya çalışıyor.
Sevgili Cihan, güzel insan, bunları yazarak seni üzdüysem özür dilerim.
Ama gerekliydi be yoldaş, eminim sen yaşasaydın o tertemiz yüreğin hiç yaralanmamış hümanizmanla aynı şeyleri söylerdin. Her şeye rağmen ensemizi karartmamaya çalışıyor, elimizden geldiğince demokrasi ve sosyalizm için mücadele ediyoruz Rahat uyu canım yoldaşım. (AK/APK/YK)