Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) seçim bildirgesinde "Çiftçilerimizin büyük hayalleri vardı, bu hayaller iktidarımız sayesinde gerçek oldu" şeklinde, doğru olmayan bir saptamada bulunuyor.
Zira, AKP hükümetlerinin yönetiminde olan tüm dönemlerde, çiftçilere verilen destekler çok yetersiz oldu, ürün girdileri şirketler tarafından sürekli artırıldı, çiftçilerin binbir eziyetle, çileyle elde ettiği ürünlerin fiyatı maliyetlerin altında belirlendi.
Üretici fiyatı ile market fiyatı arasında yüzde 300-400 oranında fark oluştu, üretimden pazarlamaya uzanan zincirde, çiftçilerin egemenliği açısından herhangi bir çalışma yapılmadı.
Çiftçinin sömürüsü sürerken, tüketiciler de aynı şekilde tüccarlar eliyle sömürtüldü, sömürtülüyor.
AKP'nin doğal varlıkları koruma ile ilgili bugüne kadar uyguladıkları politikalar sonucunda yarattıkları/yaratacakları tahribatlar ileriki dönem için kötü referans oluşturuyor. Ayrıca tahribata devam edecekleri Mecliste yasallık kazanmak üzere bekleyen yasa tasarılarıyla anlaşıldığından burada ayrıca ele alınmayacaktır.
Üretim girdilerinin temini ile üretilen ürünlerin pazarlanmasında piyasayı düzenleyecek araçlar çiftçiler için hala oluşturulmadı. Bu durumdan yerli-yabancı büyük tarım, gıda ve ecza şirketleri alabildiğine yararlanıyor.
AKP çiftçilerin hak arama örgütleri olan sendikalarıyla ilgili iç hukuk düzenlemesi yapmaktan özellikle kaçınarak çiftçilerin örgütsüz kalmalarına, haklarını aramalarına engel oluyor.
Aşağıda, AKP'nin seçim bildirgesindeki açıklamaları ve gerçekler konusunda bilgi bulabilirsiniz:
Çiftçimizin büyük hayalleri vardı.
Hemen belirtelim. AKP'nin çiftçiler için seçim bildirgelerinde belirttiği ve gazetelere verdiği ilanlarda "Çiftçilerin büyük hayalleri vardı" sözü doğru değildir. Çünkü çiftçilerin büyük hayalleri değil haklı talepleri vardır. Üstelik AKP tarafından aşağıda sıralanalar çiftçilerin haklı taleplerinin sadece bir kısmıdır.
AKP: Ürününe daha çok destek verilmesini istiyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Türkiye'de tarımsal üretim yapan çiftçiler Avrupa Birliği'nde üretim yapan çiftçiler kadar destek almak istiyor. Hala bekliyor!
AKP: Belini büken tohum, gübre, mazot masraflarının azaltılmasını talep ediyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Çiftçilerin üretim sürecinde kullandığı üretim girdileri olan tohum, gübre, mazotu pahalı alıyor, ürettikleri ürünlere düşük fiyat belirleniyor. Bu nedenle zarar ediyor ve üretim girdilerinin fiyatının azaltılmasını talep ediyor. Hala bekliyor!
AKP: Yüzde 60'lara varan kredi faizleri altında eziliyor, ucuz kredili günleri bekliyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Tarımsal kredi faizleri yüksektir. Çiftçiler uygulanan yanlış ve yanlı tarım politikaları (üretim girdilerinin yüksek, ürün fiyatlarının düşük belirlenmesi) nedeniyle aldığı tarımsal kredileri ödeyemiyor icralık oluyor, topraklarını ve tarımsal alet ve makinelerini elden çıkarmak zorunda kalıyor.
AKP: Doğal afetler mahsulüne zarar verdiğinde, bir sigortası olmasını arzu ediyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Tarımsal sigorta kapsamları dar ve sigorta primleri çiftçilerin ödeme gücünün üstündedir. Çiftçiler çiftçilerin lehine bir sigorta uygulaması istiyor. Çıkarılan sigorta yasası sigorta şirketlerinin çıkarına olduğu için çiftçiler sigorta yasasının kendi lehlerine düzenlenmesini hala istiyor!
AKP: Hemen yanı başında ona yol gösterecek ziraat mühendisleri, veterinerler hayal ediyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Çiftçiler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı elemanları aracılığıyla kendilerine öncülük, öğreticilik ve önderlik yapılmasını istiyor. Şu an Tarım ve Köyişleri Bakanlığı kapatılsa kapatıldığı çiftçiler tarafından en erken iki ya da üç yıl sonra anlaşılır. Çiftçiler Tarım Bakanlığı elemanlarıyla birlikte onların yol göstermesini hala istiyor!
AKP: Susuz tarlasına ne zaman su gelecek diye bekliyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Çiftçiler tarlalarına su gelmesini bekliyor. Suyun yanında sulamada kullanılan elektrik ve ödenen su bedellerinin bedelsiz olmasını veya düşürülmesini hala bekliyor!
AKP: Hayvancılık için ucuz kredi ve destek umuyordu. Ürettiğini kendisine ait modern tesislerde işleyerek, ambalajlayarak pazara sunmayı düşlüyordu.
Gerçekler: Doğrudur. Hayvan yetiştiricileri ucuz kredi umuyor, elde ettiği ürünü değer fiyatta satmayı düşlüyor. En çok da üretim girdisi ve ürünün satmada piyasayı düzenleyecek kurumlara ihtiyaç duyuyor. Hala düşlüyor!.
Bilindiği üzere Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu çiftçilerin hak arama örgütüdür, hükümetten çiftçiler adına hak talebinde bulunur. AKP, Hükümettir yani icracıdır. Belirlenen sorunlara çözüm bulmakla yükümlüdür.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak bizler; "AKP'nin "Çiftçimizin büyük hayalleri vardı" başlığını çiftçilerin haklı talepleri olarak değerlendirdiğimizde bile çiftçilerin bu taleplerinin hala karşılanmadığını biliyoruz. Ya siz?
Bütün bu hayaller gerçek oldu!
AKP: Tarımsal milli gelirimizi 23.7 milyar dolardan 62 milyar dolara çıkardık.
Bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışmıyoruz. Ancak çiftçiler daha fazla yoksullaştı, icra daireleriyle yüz yüze geldi/getirildi. Üretim girdileri arttı, ürünlerin bir kısmının fiyatı maliyetlerin altında arttı, büyük bir kısmının fiyatı ise yerinde saydı.
2009'a göre 2010'da buğday fiyatı yüzde 10 artışla 50 kuruştan 55 kuruşa yükseldi. Çiftçinin temel girdisi olan amonyum nitratın kilosu 51 kuruştan 66 kuruşa (% 31.3), ürenin kilosu 73 kuruştan 83 kuruşa (% 13), DAP'ın (Diamonyum fosfat) kilosu 82 kuruştan 1 TL'ye (% 21.9), mazotun litresi 2.45 TL'den 3.15TL'ye (% 28) yükseldi. Başka bir deyişle çiftçinin ürettiği ürünün satış fiyatı yüzde 10 artarken, üretim girdilerinin fiyatı ortalama yüzde 20'nin üzerinde arttı, yani çiftçiler yoksullaştı.
AKP: Türk tarımı Avrupa'da birinciliğe, dünyada 7'nciliğe yükselttik.
Biz çiftçilere göre önemli olan, Türkiye çiftçilerinin yoksullukta dünyada kaçıncı sıraya gerilediği veya yükseldiğidir.
Bilindiği üzere köylüler, toplumların yoksullar içindeki en yoksullarıdır. Bu durum Türkiye'de de tıpkı dünyanın diğer ülkelerindeki şekliyle gerçekleşiyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) yayımladığı "Bir Başka Toplum" raporunda, teşkilatın en yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkeleri Şili, Meksika ve Türkiye olarak açıklandı. Başka bir deyişle Türkiye dünyadaki yoksulluk sıralamasında Şili ve Meksika'nın ardında üçüncü sırada yer alıyor.
Tarımımızın uluslararası kategorideki yükselişinin çiftçinin daha fazla sömürülmesiyle elde edildiği bilinmelidir/biliniyor. 2000'li yılların başında bir kilogram fındığın fiyatı: 6 lira 50 kuruş iken şu an piyasada 3-3.50 TL'dir.TEKEL tütün alımına devam ediyor olsaydı tütünün bir kilo fiyatı en az 30 TL olması gerekirken şu an birinci sınıf (kalite) tütünün fiyatı 8 TL bile değil.
AKP: Çiftçimize büyük destekler verdik. Tarımsal destekleri % 255 arttırdık.
Tarımsal desteklerin arttırıldığı doğru değildir. AKP'nin çıkardığı Tarım Kanunu'nda tarıma verilecek destek miktarının ülke Gayri Safi Milli Hasılası'nın yüzde 1'inin altında olamayacağı açıkça belirtiliyor.
Ancak, buna rağmen kanun yürürlüğe girdiğinden bu yana verilen destekler hiçbir zaman Gayri Safi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 1'i oranında uygulanmadı, yüzde 0.5 civarında gerçekleşti. Bu yasanın çıkarıldığı 2006 yılından bu yana uygulama aşağı yukarı bu oranda yapılıyor. Eğer yasanın gereği yerine getirilseydi yani GSMH'nın yüzde 1'i destek olarak verilseydi çiftçinin eline 4 yılda 16 milyar lira daha fazla para geçecekti ve hem üretim artacaktı (ithalatçı olmayacaktık) hem de üretici zarar etmiyor olacaktı.
Ayrıca buğdayda destekleme pirimi üç yıldır 5 kuruş, Arpa yulaf, çavdar ve tritikale primi üç yıldır 4 kuruş. Hayvancılığa bugüne kadar kilo başına verilen 1.5 TL'lık ek teşvik primi kaldırıldı.
Tarımsal ürün ihracat iadesi desteği verilmiyor.
Tarımsal üründen kasıt; 'kurutulmuş sebzeler (bütün halde, kesilmiş, dilimlenmiş, kırılmış veya toz halinde), meyveler ve sert çekirdekli meyveler (çiğ, buharda veya suda kaynatılarak pişirilmiş, dondurulmuş), dondurulmuş meyve ve sebze ile meyve ve sebze işleme sanayine dayalı gıda maddeleri; Bal; Reçel, jöle, marmelat, meyve veya sert kabuklu meyve püreleri veya pastalar; Meyve suları ve sebze suları; konserve edilmiş balıklar; Bisküviler, gofretler ve kekler'dir.
Görüldüğü üzere bu ürünler işlenmiş tarımsal ürünlerdir. Çiftçiler tarafından değil şirketler tarafından işlenen gıdalardır. Dolayısıyla destekler çiftçiye değil şirketlere verilmektedir.
Tarım sigortası yasası ve damlama sulama sistemlerinde şirketlere verilen yani çiftçilerin üzerinden şirketlere aktarılan paraları tarıma verilen destekler olarak göstermekten vazgeçelim artık!
Bu manzara karşısında devletin çiftçiyi değil de çiftçinin verdiği dolaylı ve dolaysız vergilerle devleti desteklediğini söylememiz hiç de yanlış olmaz.
AKP: İlk kez çiftçilerimize mazot desteği verdik, gübre desteğini de ilk kez doğrudan doğruya çiftçimize verdik.
Çiftçilerin sadece mazotta ödemiş olduğu KDV+ÖTV miktarı AKP Hükümetinin tarıma verdiği desteğin tamamından biraz fazladır.
Türkiye 171 ülke arasında en pahalı mazotu kullanan beş ülkeden biridir. Bu pahalı mazotu kullanarak çiftçinin elde ettiği ürünlerin fiyatı ise enflasyonun altında belirleniyor.
2003 yılından itibaren ödenmeye başlanan mazot desteği aradaki farkı kapatmaya yetecek düzeyde değil. Aynı durum gübre ve ilaç fiyatları için de geçerli. Dolayısıyla AKP mazota ve gübreye kaşıkla verdiği desteği kepçeyle geri aldı.
AKP: Çiftçimize verdiğimiz kredileri 30 katına çıkarttık. Faizleri yüzde 59'dan yüzde 5'e indirdik.
Bu iddiaların sahibi olan AKP Hükümeti'nin o zaman öncelikle çiftçilerin neden icralık olduğunu sorgulaması gerekmez mi? Ürün fiyatının düşük belirlendiği, üretim girdilerinin sürekli yükseldiği tarımsal üretim sürecinde faizleri düşürmenin yararının olamayacağı bilinen bir durumdur. Rakamlarla göz boyanmaya çalışılmaktadır. Açıklanan rakamlar, siyaseten doğruların çarpıtılması yönteminden başka bir şey değildir.
Gerçekler; Ülkemiz buğday depolarından biri olan Polatlı'da çiftçilere ait 1 milyon dekardan fazla arazi satılığa çıkarılmış durumdadır.
Polatlı'da çiftçi kayıt sistemindeki 10.500 çiftçinin yüzde 99'u, Şanlıurfa'da 100 bin çiftçinin yüzde 90'nı, Eskişehirli çiftçilerin yüzde 60'ı tarım Kredi Kooperatiflerinin borç kıskacında inliyor. Sadece Nevşehir'deki 3 bine yakın patates ürecisinin birikmiş elektrik borcu 400 milyon TL'ye ulaşmış durumdadır.
Çiftçiler borçlarını tarlalarını, traktörlerini satarak veya yeniden borçlanarak ödemeye mahkum durumdadır.
AKP: Çiftçilerimizi doğal afete karşı korumak için Tarım Sigortası'nı başlattık. Poliçe bedelinin yarısını biz karşılıyoruz.
AKP Hükümetinin tarım sigortasında poliçe bedelinin yarısını karşıladığı doğrudur. Ancak bunun çiftçilere bir yararı yoktur. Çünkü bu yasa çıktığı andan itibaren sigorta şirketleri çiftçilerden tahsil ettikleri prim oranını aynı oranda arttırdı.
Başka bir deyişle, prim oranı çiftçiye verilen destek olarak ifade edilen 'poliçe bedelinin yarısı' oranında yükseltildiği için, aslında destek çiftçiye değil sigorta şirketlerine verildi. Bu nedenle "Çiftçilerin sigorta poliçelerinin yarısı AKP Hükümeti tarafından karşılanıyor" açıklaması doğru değildir. Çiftçiler aracılığıyla sigorta şirketlerine para aktarılıyor tespiti çok daha doğru olur.
AKP: 5 bin veteriner ve ziraat mühendisimizi görevlendirip, çiftçimizin ve köylümüzün ayağına gönderdik.
Biz çiftçiler, Tarım Bakanlığı elemanlarıyla birlikte çalışmayı arzuluyoruz. Eğiticilik, önderlik, öncülük ve bilgi desteği Tarım Bakanlığı'nın asli görevidir.
Yapılması gereken asli görevin bir övünç kaynağı ve politik malzeme olarak kullanılması yanlıştır. Kaldı ki, çiftçi ile bakanlık elemanları geçmişe oranla nerdeyse hiç biraraya gelmiyor demeyelim ama çok daha az biraraya geliyor.
AKP: Tarımsal sanayi tesislerine yüzde 50 hibe verdik. 3000'nün üzerinde tarımsal KOBİ'nin faaliyete geçmesini sağladık. 32 binden fazla vatandaşımıza iş imkânı sunduk.
Hükümetin 32 bin'den fazla insanımıza iş imkânı sunduğu iddiasına bakılırken asıl düşünülmesi gereken uygulanan tarım politikalarıyla her yıl kaç yüz bin çiftçinin işsizlerlere katıldığı, toprağından ve köyünden ayrılmak zorunda bırakıldığıdır.
AKP: Tohumculukta yerli üretimimizi iki kattan fazla arttırdık. Dünyanın üçüncü büyük Tohum Gen Bankası'nı Ankara'da kurduk.
Dünyada birçok ülke yerel tohum üreten çiftçileri desteklemeye geçerken AKP hükümeti şirketlerin ürettiği hibrit tohumlara (sertifikalı tohumlara) destek verdi ve çiftçiler yerine tohum şirketlerini güçlendirdi/güçlendiriyor. Bu durum, çiftçileri tohum şirketlerine bağımlı kılmaya ve yaptıkları işe yabancılaştırmaya hizmet eden bir politikadır. Yanlıştır!
AKP: Hayvancılığa verdiğimiz desteği 15 kat artırdık. Hayvancılıkta kredi faizlerini sıfırladık.
Bu noktada düşünülmesi gereken asıl soru şudur: Hayvancılığın sorunu sadece destek midir? Yoksa süt ve et piyasasının üretim girdilerini düzenleyecek kurumların noksanlığını da hesaba katmalı mıyız? Biz çiftçilere (hayvan yetiştiricilerine) göre her ikisi de can alıcı soru(n)lardır. Fakat ikinci soru hayvancılık sektörü için olmazsa olmazıdır ve bu konuda AKP hükümetinin en ufak bir çalışması yoktur.
Örneğin; hayvancılıkta en önemli girdi yemdir. Türkiye et krizi yaşanmadan kısa bir süre önce 50 kilogramlık yemin fiyatı 27 TL'den 32 TL'ye çıktı. Hayvan yemi olan arpa, harman zamanı 360 kuruşken 450 kuruşa, kepek ise 260 kuruştan 450 kuruşa yükseldi. Hükümet bu konuda bir politika geliştirmediği gibi çözümü et ithalatında buldu.
Hayvancılıkta en önemli sorun ise pazarlama sorunudur. AKP hükümeti, bu konuda piyasayı düzenleyen/düzenleyebilecek kurum olan Et ve Balık Kurumu'nu baştan itibaren etkili çalıştırmadı.
Et krizi baş gösterince Et ve Balık Kurumu'nu dışarıdan et alma konusunda görevlendirdi. Böylece yerli hayvan yetiştiricilerine yardımcı olmadı ve yabancı ülke hayvancılığına destek verdi.
AKP: "174 ALO GIDA" hattını kurduk. Gıda güvenliği ile ilgili şikayetleri takibe alıyoruz.
Çıkarılan Biyogüvenlik Yasası ile GDO'lu ürünlerin gıda imalatında ve hayvan yeminde kullanılması serbest bırakılmışken gıda güvenliğinden bahsedilmesi ne kadar doğru?
AKP: Şimdi daha büyük hedeflerimiz var!
* Yeni vizyonumuz, tarımda dünyanın ilk beş ülkesi arasına girmektir.
* Hedefimiz, tarım gelirimizi 150 milyar dolara çıkartmaktır.
* Hedefimiz, tarım ihracatımızı 40 milyar dolara çıkartmaktır.
* Hedefimiz 8.5 milyon hektarlık sulanabilir arazimizin tamamını suya kavuşturmaktır.
* Hedefimiz teni dönemde, çiftçimize verdiğimiz mazot, tohum, gübre desteklerini arttırmaktır.
* Hayvancılık yatırımlarına daha büyük destekler vermektir.
* Yüzde 50 hibe desteği verdiğimiz tarımsal tesislere 3000 yeni tesis daha ekleyeceğiz. 32 bin insanımıza daha iş imkânı sağlayacağız.
* Verdiğimiz desteklerle su ürünlerinde Avrupa üçüncülüğüne yükseldik. Hedefimiz artık birinciliktir.
* Yeni Hal Yasası ile sebze ve meyve ticaretinde tarladan sofraya güven gelecek. Üretici hakkını tam alacak, insanımız sağlıklı ve ucuz gıda tüketecek.
Bugüne kadar uygulanan politikalara bakılırsa AKP'nin bu vaatleri gök kubbede hoş bir seda olarak kalacaktır.
Ayrıca Meclis gündeminde bekleyen yasalar yukarıda bahsedilen vaatlerle doğrudan çelişmektedir. Sadece seçim vaadidir, unutulabilecektir, diyebiliriz.
Meclis gündeminde tarım ve doğa ile ilgili bekleyen yasalar
Çay Kanunu Tasarısı
Hazırlanan Çay Kanunu tasarısı ile ÇAY-KUR işlevsiz bırakılarak ortadan kaldırılmak isteniyor. ÇAY-KUR'un işlevsiz kalması ile beraber açılan alan çokuluslu çay şirketlerine terk edilmek isteniyor.
Ayrıca çiftçiliğe devam etmek isteyen çay yetiştiricileri için yeni kölecilik koşullarında sözleşmeli üreticilik yapma koşulu getiriliyor.
Tarım Bakanlığı Teşkilat Yasa Tasarısı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası değiştiriliyor. Çıkarılacak bu yasa ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı isminden "Köyişleri" ifadesi kaldırılarak, yerine "Gıda" kelimesi konulacaktır.
Mevcut bakanlığın görev ve yetki alanında olan fakat uzun yıllardan bu yana zaten fiili olarak yapılmayan tarımsal yayım, eğiticilik, öğreticilik ve öncülük ile üretim ve denetim işleri özelleştirmeye açılıyor.
Getirilecek bu yeni ifade ile beraber Bakanlık, sadece gıda konusunda şirketlerin ithalat ve ihracat işlerini yürütmede/denetlemede ve kolaylaştırmada görevlendirilecektir.
Köy Kanunu Tasarısı
Bu kanun tasarısında üretici birlikleri, kooperatifler, sendika ve diğer gönüllü kuruluşlar gibi yerel örgütlenme kapasitesini arttırıcı aktörler yok sayılıyor.
Yasa taslağı, köyü köy yapan orman, mera, yaylak, kışlak, çayır, harman yeri gibi alanların elden çıkarılmasını sağlamaya yöneliktir.
Bitki Koruma ve Biyoçeşitlilik Yasa Tasarısı
Doğal SİT alanlarına yapılan Hidroelektrik Santralleri (HES) için açılan davalar sonucunda bu projelerin büyük bir kısmı hakkında yürütmeyi durdurma kararı alındı.
Doğal SİT alanlarında yapımı durdurulan HES'lerin inşasına devam edilebilmesi ve bu alanlardaki biyoçeşitliliğin şirketlere devredilebilmesi amacıyla Bitki Koruma ve Biyoçeşitlilik Yasa Tasarısı hazırlandı ve Meclis gündemine getirildi.
Söz konusu Tasarı ile SİT alanlarında HES yapılması Bakanlığın yetkisine terk ediliyor. Bu konularla ilgili 20 kişiden oluşan bir kurul oluşturuluyor.
Kurul üyelerinin 14'ü Bakanlık bürokratlarından, dördü devlet tarafından belirlenen akademisyenlerden, ikisi devlet tarafından belirlenen Sivil Toplum Kuruluşlarından (STK) oluşturulacak. Kararlar salt çoğunlukla alınıp uygulamaya konulacak.
Akarsular Çevresindeki Topraklarla Beraber Satılıyor!
Türkiye'de yapımı tamamlanmış 172 adet hidroelektrik santral (HES) vardır. 148 HES'in ise inşaatı devam ederken, yapılması planlanan 2380 adet HES daha vardır. Bunların dışında 4000'nün üzerinde mikro HES yapılacaktır. Bu rakamlar yaklaşmakta olan büyük felaketin habercisidir.
HES'ler kurulurken öne sürülen ana sebep ülkenin enerjiye ihtiyacıdır. Oysa bu gerekçe gerçekleri yansıtmamaktadır.
Çünkü kurulacak 2700'ün üzerindeki HES, Türkiye elektriğinin ancak yüzde 2,5'ini karşılayabilecektir. Bu projeler ile hedeflenen, şirketlerin suya sahip olmalarıdır. Ayrıca bu şirketler eğer isterlerse HES inşaatı çevresindeki toprakları devlet aracılığıyla istimlak etme hakkına da sahiptir.
Bütün bu projeler ile enerji elde etmek için sular, borular ve tünellerin içerisine alınınca, bir yandan toprak ve suyun ilişkisi kesilirken diğer yandan verimliliğin artmasını sağlayan börtü böcek ve yaban hayatın suyla olan ilişkisi kesilecektir.
Ovada yılda iki ürün alan çiftçi, su boruya hapsedilince iki yılda bir ürün alacaktır. Düşen yağmur miktarı azalacak, verimlilik azalacaktır. Doğa ve köylüler yoksullaşacaktır!
Kısacası AKP hükümeti, tarım ve gıdada şirketlerin egemenliğini pekiştirmek için bir dizi yasa tasarısı hazırlamış durumdadır. Çiftçiliği ortadan kaldırmaya ve şirket tarımcılığına geçme doğrultusundaki politikalarını sürdüreceğini seçim bildirgesiyle bir kez daha vurguluyor. (AA/BA)