Biyogüvenlik Kurulu genetiği değiştirilmiş 10 mısır çeşidinin daha yem amaçlı kullanılmak üzere ithal edilmesiyle ilgili olarak bilimsel risk ve sosyo-ekonomik değerlendirme raporları hazırladı ve bunları halkın görüşüne açtı. Kurul son kararını verirken kamuoyu görüşünü de dikkate almak zorunda olduğundan belli bir süre içinde internet ortamında raporları okuma ve itiraz etme imkanı var.
Bu ürünler ve raporlarla ilgili olarak görüşünü aldığımız Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık, hem raporların hazırlanışı hem de GDO'lu ürünler hakkında değerlendirmelerde bulundu .
Raporlarda hep bir üyenin itiraz ettiğine, sekiz üyenin kabul ettiğine dikkat çeken Atalık, bu oranın hiçbir üründe değişmediğini söylüyor. Atalık'ın altını çizdiği bir başka nokta da sosyo-ekonomik komitenin 11 kişi yerine hep dokuz kişiyle toplanması. Atalık her ürün için hazırlanan iki rapor olduğunu ve hiçbir raporun karar kısmının birbirinden farklı olmadığını belirtiyor. "Kopyala/yapıştır mantığıyla hazırlanmış raporlar, virgülüne kadar aynı, aynı imla hataları var..."
Bilimin üstü örtülüyor
Ahmet Atalık'ın GDO'lu ürünler ve ithalatı konusunda söyledikleri ana hatlarıyla şöyle:
* Ziraat Mühendisleri Odası, şu an eldeki veriler itibarıyla, tarımdaki GDO'lara karşıdır. Nedeni de şu: GDO'lu tohumları üreten biyotekonoloji şirketleri, teknoloji kullanarak bu tohumları üretiyor. Tohumlar teknoloji ürünü kabul ediliyor, şirketler patentini alıyor ve kullanıcılarına lisans anlaşmasıyla sunuyorlar ürünlerini. Lisans anlaşmalarında da öncelikle, benim patent hakkım var diyerek her yıl benden tohum alacaksın, üründen tohum elde etmeyeceksin gibi şartlar koyuyorlar. Oysa çiftçilerin en büyük hakkı ürünlerinden tohum elde edip tekrar etmektir...
* ABD üniversiteleri kurdukları alan denemeleriyle üçüncü, dördüncü yıllar sonunda GDO'lu soyaların yüzde 5-10, GDO'lu mısırların yüzde 12'ye varan verim kayıpları yaşandığı, kurak evrelerde kaybın daha da arttığı raporlarını yayınlamaya başlayınca bu şirketler hemen lisans anlaşmalarını değiştirdiler. Bu sonuçları bağımsız çalışmalarında kullanmazsın, ancak benimle birlikte çalışabilirsin, ben beğenmezsem istediğin yerde yayınlayamazsın, dediler. Burada bilimin üstü örtülmüş oluyor.
* Biyogüvenlik komitesinin kurduğu bilimsel komiteler neye göre karar veriyor diye baktığınızda, görüyorsunuz ki ithalatçı firmanın sunduğu belgeler, makaleler ve EFTA, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, BM Gıda ve Tarım Örgütü gibi değerli kurumların bilimsel değerlendirmelerine göre karar veriliyor. Ama bunların hiçbirisi araştırma yapmıyor, hepsi kendilerine sunulan belgeler üzerinden bilimsel değerlendirme yapıyor. Bu çalışmaları yapıp onlara sunan da GDO'lu tohumları yapan biyoteknoloji şirketleri. Ya da bu şirketler kendi finanse ettikleri bilim insanlarına bu raporları ürettirip kendileri onay verdikten sonra raporları piyasaya çıkarıyor.
Ziraat Mühendisler Odası'nın tavrı
*Bağımsız çalışmaların önünün kesildiği yerde, GDO'ların hiçbir zararı yoktur görüşüne Ziraat Mühendisleri Odası katılmıyor. Bağımsız yapılabilen çalışmalar bu şirketlerin söylediklerinin tam tersini gösteriyor. Scientific American dergisinin Ağustos 2009 sayısının editoryal yazısında şunlar söyleniyor: Amerikan üniversitelerinde GDO'nun olumsuzlarını saptamış çalışmalar dağlar gibi yığılmıştır. Eğer ki bağımsız bilim isteniyorsa biyoteknoloji şirketlerinin lisans anlaşmalarındaki kısıtlayıcı hükümlerini kaldırsınlar...
Gelecekte bağımlılık ve açlık getirir
* Dünyadaki açlık ve tokluk sadece birkaç çokuluslu şirketin eline teslim ediliyor. Biyoteknoloji şirketleri bir elin beş parmağından fazla değil dünyada. GDO'lu ürünlerin dünyada yaratacağı tohum ve ilaç bağımlılığı nedeniyle dünyadaki açlığa ve tokluğa bu beş şirketin karar vermesi anlamına geliyor. Bunların içinde de bir tanesi piyasanın yüzde 90'ına hakim. GDO'lu ürünler tekel oluşmasına yarar, açlıktan başka bir şey getirmez.
* Hiçbir GDO'lu ürün daha verimli değildir. Her bitkinin yaşamsal enerjisi bellidir. Siz dışarıdan aktardığınız genlerle, böceği öldürsün ya da ot ilacından etkilenmesin diye bitkiye yeni proteinler ürettiriyorsunuz. Bitki yaşamsal enerjisinin bir kısmını ayırarak bu ek özellikleri yapmaya çalışıyor, dolayısıyla GDO'lu ürünler asla çok verimli değildir.
* Amerikan Ulusal İstatistik Servisi'ni incelediğinizde yaygın GDO'lu üretim yapan bu ülkede tarım ilacı kullanımının düştüğünü değil, çok fazla arttığını görürsünüz. Yani tarımda daha fazla çevre kirliliği yaratıyor. Çiftçiler daha çok ilaç kullanıyor, ürünler üzerinde daha fazla kalıntı bırakıyor. Biyogüvenlik kurulunun hazırlattığı raporları okursanız, GDO'lu tohumlarla kullanılan ilaçların insanların bünyesinde de tespit edildiğinden bahsediyor. (YY)