Göçmen kuşlar, hava koridorlarının onlara sağladığı rüzgâr döşeli doğal “otobanlarından” zamanı geldiğinde yola koyulurlar. Hedeflerine ulaştıklarında bir yıl önceki bıraktıkları yuvalarının olduğu mıntıkaya konarlar. Yuvaları yerinde duruyor mu, bakarlar. Yerinde duruyorsa, bir yıl boyunca hava koşulları veya başka nedenlerden bir tahribat var mı, kontrol ederler. Varsa onarırlar. Sonra bir yıl önceki bıraktıkları yerlerden göreve başlarlar.
Çünkü onlar sadece iklim koşullarına uyum sağlamak için göç etmezler. Aynı zamanda göç ettikleri coğrafyada gezegenin devamlılığı için üstlendikleri görevler vardır. O görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler. O nedenle göçmen kuşlar, bir bakıma görevli kuşlardır…
Türkiye’nin gündemine Yaren Leylek olarak giren leylekler, tarımın elçileridirler. Onlar gittikleri coğrafyada tarımsal üretimde bitkilere zarar veren böceklerle, mesela buğdaya zarar veren süneler ile beslenirler. Süneler ile beslenirken onları, buğdaya zarar verecek sayının altına indirirler. Sizler de, buğdayı biçmek üzere tarlaya giren biçerdöverin hemen peşi sıra leyleklerin yürüdüğünü, biçilen buğday saplarından sonra açığa çıkan süneleri toplarken pek çok kez görmüşsünüzdür. İşte leyleklerin bu gibi icraatları, sünelerin doğadaki sayılarını azaltarak ekolojideki dengesini düzenler.
Leylekler, gittikleri coğrafyada yılan popülasyonunu da dengede tutarlar. Yoksa gezegeni süneler sarar, her tarafı yılanlar basar. Daha pek çok görevi vardır tarımın elçileri leyleklerin… Ve diğer göçmen kuşların…
Niye anlatıyorum tüm bunları? Hani o güzelim Gökova’ya Sakar’ın bol virajlı yolundan aşağı inerken gözünüze çarpan iki sıra dev okaliptüs ağaçlı yolun bittiği yer var ya, işte orada, şirin mi şirin bir köy var: Akçapınar. Akçapınar, leylekleri ile ünlü bir köy. Yaklaşık 50 civarında leylek yuvası var bu köyde.
Akçapınar köyünde temmuz ayında Leylek Panayırı yapılıyor. Bu yıl 19-20 Temmuz’da yapılan Leylek Panayırı’na gittim. Panayır düzenleyicilerinden olan Slow Food Gökova Birliği’nden İstem Akkoyunlu ile sohbet ettim.

Leylek Panayırı
Sizi tanıyalım mı biraz?
Ankaralıyım. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenimli, çok bilinen adıyla Mülkiyeliyim. Uzun yıllar şarap sektöründe yöneticilik yaptım. Zeytin ve zeytinyağı aşığıyım. Kadın girişimciyim diyelim. 10 yıl önce emekli olarak Muğla, Akyaka’ya yerleştim. Gökova bölgesine toplumsal ve küçük ölçekli de olsa ekonomik faydam olması amacıyla bir dayanışma ekonomisi yaratmak için kollarımı sıvadım.
Ekoloji grubundan ve bölgede yaşayan, gıda alanında çalışan arkadaşlarıma Slow Food Gökova Birliği’ni kurma önerisiyle gittim. Onlara yaptığım sunum sonrasında birlikte birliği kurmaya karar verdik. 2019 yılından bu yana gönüllü çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz.
Slow Food Gökova Birliği olarak Leylek Panayırı organizasyonunun paydaşısınız, bize biraz Leylek Panayırı’nı anlatır mısınız?
Akçapınar, Gökova Havzası’nda leylekleri ve leylek yuvaları ile ünlü bir köy. Leylekler mart ayından itibaren Afrika’dan bölgeye ulaşır. Kuluçka-yavrulama ve yavruların uçuş eğitimleri sonrasında ağustos başında tekrar Afrika’ya dönerler. Köyde 50 civarında leylek yuvası var. Bu yıl 37’si dolu idi. Bu sevindirici bir sayı.
Slow Food Gökova Birliği olarak, bu panayır bize öncelikle biyoçeşitliliği koruma, yaban hayatına farkındalık kazandırma ve tarımın önemli elçileri olan leyleklerin özne olması açısından önemli bir konu olarak göründü. Bu yüzden panayıra dahil olduk ve oluyoruz.
Geçtiğimiz yıl, Akçapınar Leylek Panayırı’nın ilki düzenlendi. Bu yıl da 19-20 Temmuz tarihleri arasında aşırı sıcaklara rağmen çok keyifli ve yoğun ilgi gören bir panayır oldu. Akçapınar Muhtarlığı (Şener Baykara) önderliğinde ve köy halkı, köydeki işletmeler, Ula Belediyesi (Başkan Mehmet Caner), Büyükşehir Belediyesi ve Slow Food Gökova Birliği’mizin desteği ile başlatılan bir organizasyon. Bu yıl da aynı şekilde devam ettik. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Slow Food Gökova Birliği olarak, üreticilere bölgenin ürün ve tasarımlarını tanıtmak amacıyla yerel pazarımızı Akçapınar Leylek Panayırı’nda kurduk. Bu yıl ek olarak panayırın diğer etkinlik ve organizasyonlarında planlayıcı idik.

Slow Food’un tarihçesi
Slow Food birçok kişi için bilinmeyen bir yapılanma, Slow Food’u bize anlatır mısınız?
Slow Food, 1986 yılında Carlo Petrini ve arkadaşları tarafında İtalya’da başlatılan bir hareket. Ekosistemi, geleneksel ve yerel gıdaları korumayı esas alıyor ve gıda egemenliğini savunuyoruz. Dünyada 1500 civarında, Türkiye’de 36, Muğla’da da 5 adet gönüllülerden oluşan Slow Food birlikleri var.
Bizler Slow Food Gökova Birliği olarak Özel Çevre Koruma Bölgesi olan Gökova’da biyoçeşitliliği korumayı ana ilke edindik. Bu ilkemizi kimi zaman Muğla’nın doğasının talanına karşı koymaya çalışarak, kimi zaman bölgedeki yangınlarda görev alarak sürdürmeye devam ediyoruz. Tarladan sofraya diyebilmek için tarlayı var eden ekosistemin korunması bizim ana amacımız. Bu yüzden ‘Biyoçeşitliliği Korumak’ diyoruz. Çünkü ekosistemimizi koruyabildiğimiz zaman tarladan sofraya ulaşan ve bilinçle yetiştirilen sağlıklı ve besin bakımından zengin gıdaya ulaşan türeticiler olabileceğiz.
Gökova Havzası’nda başta altın susamımız olmak üzere bölgenin geleneksel ürünlerinin yetişmesi konusunda farkındalık için uğraş veriyoruz. Merkezi İtalya’da bulunan ve Slow Food Biyoçeşitlilik Vakfı tarafından yönetilen Lezzet Sandığı’na (Ark Of Taste) Gökova’nın altın susamını sokmayı başardık. Lezzet sandığı dünyanın her yerindeki geleneksel ürün, geleneksel üretim yerli tohumu korumak ve farkındalık yaratmak için değerli bir oluşum.
Ana faaliyetlerimizin başında, her ayın üçüncü pazarı Akyaka Pazar Yeri’nde, üreticiyi Slow Food’un sloganı olan “iyi, temiz ve adil gıda” ile buluşturmak amacıyla yerel üretici pazarı düzenlemek geliyor. Gıda ürünlerinin yanında bölgede çoğunun kadın olduğu tasarımcıların ürün ve stantlarına da yer veriyoruz.Hem gıda üreticilerimizin hem de tasarımcılarımızın ortak özelliği, yerel, küçük ölçekli hane ve bahçe üretimi yapmaları. Bir de kooperatifler var tabii yerel üretici pazarımızda.
“İyi, temiz ve adil gıda”
Sloganınız olan “iyi, temiz ve adil gıda”yı açmanız mümkün mü?
İyi: Kaliteli ve sağlıklı besin (pestisit içermeyen), temiz: Üretim aşamasında çevreye zarar vermeyen, adil: Türetici için ulaşılabilir fiyatlar, üretimde emeğin sömürülmemesi.
Üretilen ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması süreçlerinde yaşanan sorunlar nedeniyle kooperatif kurma düşünceniz olduğunu özel sohbetimizde belirtmiştiniz. Bu konudaki görüşlerinizi paylaşır mısınız?
Küçük ölçekli üreticilerin karşısında, endüstriyel tarım, aracılar ve yüksek kâr marjlarıyla ürünlerini alan zincir marketler; her biri ayrı ayrı, ancak büyük boyutlarda tehdit oluşturuyor.
Hepimizin bildiği gibi ideal durum üreticinin aracısız, tüketicinin üretici ile yüz yüze buluşarak ürününü sattığı, toprakların endüstriyel tarım ile kısırlaştırılmadığı ya da tarımdan medet ummayı kesen çiftçinin toprağını betonculara teslim etmediği başka bir yol mümkün. Bunun adı kooperatifleşme. Yerel yönetimlerin müdahalesi olmadan, özellikle tüketiciyle buluşturma ve yer gösterme gibi konularda etkin lojistik destek sağladığı veya sağlayacağı, dayanışma ekonomisi yaratacak kooperatifler çözüm olabilir. Bu konuda çabalarımız devam ediyor. (AA/TY)






