İlk önce Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, bu seneki et fiyatlarını disipline edebilmek ve tüketicinin zararlarını önleyebilmek için ithalat izni verileceğini açıkladı. Ardından Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu Başkanı Şemsi Kopuz, et fiyatlarını 6 lira düşürebilmek için besilik canlı hayvan ithalatının yapılmasının gerektiği söyledi. Ancak uzmanlar, tarımda devamlı olarak başvurulan “ithalat” önerisinin ne kısa ne de uzun vadede fayda sağlamadığını söylüyor.
Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu, üretici ve tüketicilerin sorunlarını uzun vadede giderebilmek için, “İthalat yerine üretime öncelik vermek ve ihracata yönelik üretim yerine kendine yeterliliği sağlamaya yönelik üretim politikası izlemek gerekir” diyor.
Dış ticaret açığı büyüyor
Tarımda kapasitenin altında seyreden üretim, teşvik edilen ihracat politikalarıyla beraber dış ticaret açığının büyümesine ve iç piyasada fiyat artışına neden oluyor. Yüksek ithalat oranları üreticiyi kısa ve uzun vadede olumsuz etkilerken, tüketicinin de temel gıda maddelerini daha pahalıya satın almasına neden oluyor.
Abdullah Aysu, geçmişten bugüne Türkiye’nin tarım politikasında gelinen noktanın ithalatçı firmalara kazanç sağladığını söylüyor:
“1985’lere kadar Türkiye temel gıda maddelerinde, ‘kendine yetecek kadar üretim’ politikası uyguluyordu. Ancak sonrasındaki üretim ve ticaret politikaları Türkiye’yi ithalatçı konumuna getirmiş oldu.
“Artık devletler değil, çok uluslu şirketler ve borsalar serbest piyasada fiyatları belirler oldu ve bu da son yıllarda ihracata dayalı üretimi artırdı. Kendine yeterliliğe dayalı sistem terk edilerek, yerini ihracata dayalı üretime bıraktı. Bu durum ise çok uluslu firmaların kazancını artırdı. Artık fiyat politikalarını ithalatçı tüccarlar belirliyor.
“Buğday için koyulan ‘stok yasağı’ ise, ihtiyaç olduğu durumlarda ülkeyi ithalat yapmaya yönlendirdi. Hayvancılıkta da aynı durum söz konusu. Bu ticaretten en büyük payı ithalatçı firmalar alıyor.”
Fiyatı tüccar belirliyor
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye’nin dışa bağımlılığı konusu üzerine yaptığı açıklamasında, “Türkiye gıda maddeleri dış ticaretinde net ihracatçı, tarımsal hammadde dış ticaretinde ise net ithalatçı konumdadır. Bu alandaki dış ticaret, özel sektör taleplerine göre şekillenmektedir” ifadelerine yer veriyor.
Aysu da, ihracata yönelik üretimin yalnız tüccarı piyasada söz sahibi yaptığı görüşünde:
“Piyasayı regüle edecek destekleme alım kuruluşları özelleştirilir veya etkisizleştirilirse meydan yani ürünün üreticiden alımı ve alınan ürünün piyasaya sürülme inisiyatifi yalnızca tüccara kalır. Fiyatı belirleyen tüccar olunca da doğasında kazanç olan özel sektörün toplumsal bir işlev görmesi kendisinden beklenemeyeceği için ürün ve gıda fiyatları yüksek oluşur.
“İhracata yönelik üretim esas alınır ve ihracatın da devletler eliyle değil, şirketler eliyle yapılması çokuluslu şirketleri gıda fiyatlarının dünya ölçeğinde belirlenmesinde rakipsiz kılar, belirleyici kılar.”
Temel Gıda Ürünlerinde İthalat
Türkiye yüzölçümünün yüzde 30`u (23,8 milyon hektar) tarım yapılabilir özellikte. Tarım alanlarının nadas alanları hariç yaklaşık yarısında ise hububat ürünleri (buğday, mısır, çeltik, ayçiçeği gibi) ekiliyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü 2015 verilerine göre, geçen yıl Türkiye’de 22 milyon ton buğday, 6.5 milyon ton mısır ve 920 Bin ton çeltik üretildi. Ancak bu üretimlerin mevcut ihtiyacı karşılayamadığı gerekçesiyle geçen yıl hububat ürünlerinde ihracatın yaklaşık 10 katı değerinde ithalat gerçekleşti. (2015 Hububat Ürünlerinde İhracat 109 milyon dolar, ithalat 1.6 milyar dolar değerinde.)
Aysu, temel gıda ürünlerinde ithalatçı konumdan çıkmak için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:
“Hububat, hayvansal ve bitkisel sıvı yağ durumunu ithalat yerine ekolojik çözüm ve bölgelerin gıda kültürüne bağlı kalmasını sağlayacak politikalar uygulayarak çözülebilir.
“Kıyı şeridinde zeytinyağı, Karadeniz’de mısır ve fındık yağı, İç Anadolu’da tereyağı, Doğu’da kuyruk yağı, bazı bölgelerimizde pamuk yağı bizim beslenme kültürümüzdür. Bu beslenme kültürünün sürdürülmesi yöre insanın sağlığı, bölgenin ekolojisi ve ithalatçı konumdan çıkmak için desteklenmesi ve yaşatılması gerekli bir durumdur. Politikalar buna göre dizayn edilmelidir.”
Türkiye ayçiçeği ithalatında ilk sıralarda
Üretime göre dengesiz seyreden ithalat-ihracat oranları ayçiçek tohumu ve yağında da karşımıza çıkıyor. Türkiye’de ayçiçeği yağı tüketimi yıllık yaklaşık olarak 900 bin ton iken, üretim 725 bin ton. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı 2014 yılı ayçiçeği raporuna göre, Türkiye ayçiçeği tohum ve ham yağ ihtiyacının büyük bölümünü ithal ediyor ve bu ithalat için harcanan para, Türkiye’nin petrol için yurt dışına ödediği paradan sonraki en yüksek miktar sayılıyor.
Ayrıca Türkiye, Dünya’da başlıca ayçiçeği üreticisi olan ülkelerden biri olmasına rağmen, diğer ülkeler kadar ihracat oranına sahip olmadığı gibi, kendi yağ ihtiyacının büyük bölümünü de ithalatla sağlıyor. En fazla ayçiçeği ithalatı yapan ülkeler arasında Hindistan ve ABD ile birlikte yer alırken, bahsi geçen ülkelerden çok daha fazla üretim yapıyor olması dikkat çekiyor.
(2014/2015 verilerine baktığımızda, Hindistan ve ABD sırasıyla 167 ve 174 bin ton ayçiçeği üretirken Türkiye 725 bin ton üretti.)
Buğdayda yanlış fiyat politikaları ve stok sorunu
Türkiye’nin 11,5 milyon hektar hububat ekim alanı içerisinde yüzde 67,2`lik pay ile ilk sırada buğday bulunuyor. Aysu, bu üretimin ihtiyacı karşılayamamasının nedenlerini yanlış fiyat politikaları ve buna bağlı olarak buğday ekilemeyen araziler ve buğdaya getirilen stok yasağı başlıklarında açıklıyor.
“Buğday üretiminin ihtiyacı karşılamamasının başında fiyat politikaları gelmektedir. Buğday üretimindeki girdiler başta mazot, gübre, tohum, ilaç vs. fiyatları her yıl artmakta. Buğday fiyatları ise girdilerin artışının gerisinde kalmakta.
“Kazanamayan buğday çiftçisi buğday ekiminden bu nedenle caymakta. Yaklaşık olarak buğday ekimi yapılan alan 9,5 milyon hektar alan olmasına rağmen bunun 1,5 milyon hektarı sözünü ettiğim yanlış fiyat politikaları nedeniyle ekilememektedir. Bunun bir 1 milyon hektarı tamamen ekilmemekte 500 bin hektarı ise başka ürün ekimine kaymış durumdadır.
“1 milyon hektar araziden yaklaşık 2,8 - 3 milyon ton buğday elde ettiğimizi düşündüğümüzde ekilemeyen arazi nedeniyle her yıl 4,2 ile 4,5 milyon ton buğday kaybı yaşamaktayız. Bu yüzden buğday ithal etmekteyiz.
“Çok verim elde ettiğimiz yıllarda ise TMO aracılığıyla stok yapamadığımızdan dolayı, hava koşullarına bağlı olarak az ürün elde ettiğimiz yıl daha fazla ve pahalı fiyattan buğday ithal etmek durumunda kalmaktayız.
“Stok ve destekleme alım fiyatları bir piyasa düzenleme aracıyla yapılması gerekir. Buğdayda piyasayı düzenleme görevi TMO’nundur. TMO, yeterli destekleme alımı yapması halinde meydanı tüccara bırakmaması durumunda üretici buğdayını iyi fiyata satar.
“Elinde yeterli stok, piyasayı düzenleyecek oranda stoku olan TMO tüccarın buğdayını piyasaya yüksek fiyatta sürmesini engeller ve bu yolla tüketiciyi de korumuş olur. TMO piyasayı regüle edebilecek oranda buğday alımı yapması üretici ve tüketici lehine, tüccarın aleyhine olur.”
Hayvancılıkta bu sene de ithalat çözümü
TUİK Dış Ticaret İstatistikleri Veri Tabanına göre büyükbaş hayvan üretimi bir önceki yıla göre yüzde 1,5 azalırken, 2015 yılında canlı hayvan ithalatına 322 milyon dolar harcandı. İthalata oranla canlı hayvan ihracatı ise 34 milyon dolar değerinde seyretti. Bu rakamlarla Türkiye, canlı hayvan ithalatı için ihracata göre dokuz kat fazla para ödedi.
Ekonomi Bakanı Elitaş, bu seneki et fiyatlarını disipline edebilmek ve tüketicinin zararlarını önleyebilmek için ithalat izni verileceğini açıkladı. Ancak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hayvancılık Genel Müdürlüğü’nün 2015 yılında yayımladığı "Kırmızı Et Stratejisi" raporunda, zaman zaman başvurulan et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğu belirtiliyor.
Aysu, “Hayvancılıkta ithalat sorunu çözücü değil biriktirici, içinden çıkılmaz kılıcı bir durumdur. Çözüm hayvan yetiştiriciliğinin dahilde geliştirilmesidir. Bunun için meraların ıslahı, hayvan ıslahı, ithalatın kaldırılarak üretimin desteklenmesi ile aşılabilir” diyor.
Ne Olmuştu?
2010 yılında et fiyatlarındaki artışı durdurmak için önce canlı hayvan, ardından et ve sonrasında da saman ve kurbanlık hayvan ithalatına izin verilmişti. Kırmızı ette fiyat istikrarını sağlamak amacıyla 2010 yılından 2015 yılı sonuna kadar 1,5 milyon büyükbaş, 2,3 milyon küçükbaş hayvan ve 212 bin ton et ithalatına toplam 3,8 milyar dolar ödendi. İthalatın başladığı dönemde 18,50 TL olan kıymanın fiyatı yüzde 116 artışla 40 TL`ye ulaştı. (FÖ/EKN)