2008'de sekizincisi düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali öncesinde, üzerinde Seyit Rıza'nın resmi ve "Senin yalanlarınla hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun. Seyit Rıza" yazısı bulunan pankartı Tunceli şehir merkezindeki Kışla Meydanı'na asan Tunceli Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Özkan Tacar ve Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Mehmet Gülmez'le savcılık iddianamesine göre pankartın belediye görevlilerince asılması konusunda anlaşmaya vardıkları Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Kasun hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 215. maddesinde düzenlenen "suçu ve suçluyu övme" suçundan cezalandırılmaları istemiyle Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi'nde açılan dava sonucunda dün (14 Mayıs) beraat kararı verildi.
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Özkan Tacar adına yaptığımız savunmada "Seyit Rıza'nın 1937 yılında evrensel/insancıl hukuk normlarına ve Türkiye'nin ulusal mevzuatına aykırı şekilde yargılanıp idam edildiğini,hukuksal olarak Medeni Kanun'un 28. madde hükmüne göre, kişililiğin ölümle birlikte sona erdiğini,Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesine göre, bir kişinin işlemiş olduğu suç sebebiyle mahkûm olduktan ve cezası infaz edildikten sonra tüm haklarının kendiliğinden kendisine iade edildiğini ve bu arada cezanın infazından sonra artık bir şahsın suçlu olarak değerlendirilemeyeceğini, Adli Sicil Kanunu'nun 9 ve 12. maddelerine göre adli sicil bilgileri ve arşiv bilgilerinin kişinin ölümü üzerine tamamen silindiğini özetle cezanın infazı ile suçluluk sıfatının ortadan kalktığını ve yine ölümle birlikte suçluluk sıfatının ortadan kalktığını" beyan ettik.
Ve yine "Seyit Rıza, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan hayatta olmamalarına rağmen suçlu ilan edilip onları ananlar veya resimlerini asanlar hakkında soruşturmalar açılırken, diğer yandan 33 masum köylüyü kurşuna dizdiren Diyarbakır 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın isminin Van'ın Özalp ilçesindeki bir askeri kışlaya verildiğini, hatta 16 Mart 2004'te Genelkurmay Başkanlığı'nın Van'ın Özalp İlçesindeki bir askeri kışlaya general Muğlalı'nın ismini vermesi üzerine kurşuna dizilen 33 kişinin Özalp'te yaşayan yakınlarının Muğlalı'nın isminin kışlaya verilmesine dair kararın iptali istemiyle 2006'da İdare Mahkemesi'nde açtıkları davada Milli Savunma Bakanlığı'nın yaptığı savunmada 'İşlem hukuka uygundur. Merhum Muğlalı, işlediği suçtan dolayı cezasını çekmiş ve olayın üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Merhumun cezasının veya kısıtlamalarının süresiz devam edeceğinin iddia edilmesi hiçbir hukuki ve demokratik değerle bağdaştırılamaz' dediğini" beyan ettik.
"Hatta bu ülkede bir başbakanın susurlukçuları, çetecileri, bin operasyoncuları kast ederek 'Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir' dediğini ve yine 'cürmü meşhut' halinde yakalanmış Şemdinli sanıklarından birinin olayın hemen sonrasında üst düzey bir askeri yetkili tarafından 'iyi çocuk' olarak nitelendirildiğini ve fakat bu ifadelere 'suçu ve suçluyu övmek'ten hiçbir soruşturma açılmadığını da" ifade ettik.
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi üç celse süren yargılama süreci sonunda bugün Seyit Rıza'nın ruhunu özgürleştiren (!) beraat hükmünü verdi.
Umarız ki adli merciler bundan böyle hukuksal temeli olmayan soruşturmalar yürütmezler. Sonuçta adli merciler kişi hak ve özgürlüklerini koruyucu eylem ve işlemler icra etmelidirler.Cumhuriyet Savcılıklarının temel görevi kişi hak ve özgürlüklerini ihlal eden ve suç teşkil eden eylemleri soruşturmak ve ilgililer hakkında dava açmaktır.Yoksa Cumhuriyet Savcılıklarının görevi hiçbir şekilde suçlu olarak değerlendirilemeyecek ve şu ana hayatta olmayan kişileri suçlu ilan edip bu şahısları ananlar hakkında soruşturmalar yürütüp davalar açmak değildir.
Şunu da belirtmekte/hatırlatmakta fayda vardır ki ölülere hukuksuz sıfatlar atfetmek Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen "kişinin hatırasına hakaret" suçuna vücut verebilecektir.
Özellikle Tunceli'de soruşturulup aydınlatılması gereken Mirik Kayıpları,kontrgerilla cinayetleri-süreklileşen orman yangınları-köy yakmalar gibi olaylar orta yerde dururken adli mercilerin vakit ve emeklerini kamu vicdanını yaralayan soruşturmalara ayırması eleştirilmesi gereken bir durumdur."İfade özgürlüğü" gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal eden soruşturmalar açmak hukuka olan güveni onarılamayacak şekilde darbeler.Adli merciler masum (!) ruhlarla değil orta yerde dolaşan gerçek suçlularla uğraşmalıdırlar.
Şunu da ifade etmek gerekir ki Seyit Rıza'nın idamından yaklaşık 22 yıl önce ülkeyi işgale gelen ve Çanakkale Savaşlarında ölen Anzakların resmi merciler tarafından her yıl düzenlenen resmi törenlerle anılması da başka bir garipliktir.Anlaşılan o ki egemen resmi paradigma Anzaklara gösterdiği şefkati yaşamlarında ülkenin tam bağımsızlığını-tam demokratik bir halk iktidarını-eşitliği-özgürlüğü isteyen Deniz Gezmiş-Mayir Çayan-İbrahim Kaypakkaya gibi yurttaşlarına göstermek istememektedir.
Ve yine bu ülkede resmi çevreler ,tek eylemi Dersim için "tedip ve tenkil harekatı" denen kıyıma karşı Dersimlileri seferber etmek için çaba göstermek olan ve başkaldırı hakkını kullanan Seyit Rıza'ya da Anzaklara baktığı gözle yani iyi gözle bakmamaktadırlar.
Neyse ki Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi özgürlükler adına hukuk adına adalet adına kamu vicdanını rahatlatan bir karar verdi.
Darısı Mahir Çayan'ların, Deniz Gezmiş'lerin, İbrahim Kaypakkaya'ların ruhlarının başına. (BY/TK)
* Barış Yıldırım, avukat.