Tunceli'de 2005 yılında yaptığı bir basın açıklamasında dönemin Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı'na hakaret ettiği iddiasıyla Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanan dönemin Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Tunceli İl Başkanı Murat Polat hakkında 19 Kasım 2009 tarihinde beraat kararı verildi.
Ticarî taksi şoförlüğü yapan Ali Akbayır isimli şahıs 2005 yılında Tunceli-Merkez-Batman Köyü yolunda taksisiyle seyir halindeyken aracının, -kim veya kimlerce konulduğu henüz kesinleşmiş bir yargı kararı ile saptanamadığı- yola konulmuş bir mayının üzerinden geçmesi neticesinde meydana gelen patlamada ağır şekilde yaralanmıştı.
Komutanın baskısını kınamaya beraat
Bu olay üzerine Tunceli Şoförler ve Otomobilciler Odası ile çeşitli taksi durakları v.s. dönemin Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Namık Dursun tarafından aranarak "teröre karşı protesto gösterisi" v.s. yapılması ifade edilmişti.
Alay Komutanı'nın bu girişimi üzerine Tunceli'de bulunan demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, Siyasi Partiler v.s. adına Tunceli'de bir basın açıklaması yapılmış ve açıklamayı yapan Murat Polat, Namık Dursun'un özellikle şoför esnafına bu olayı protesto için baskı yaptığını ve bahsi geçen askerî yetkilinin "siz araçlarınızla konvoy yaparak protesto edin, ben yakıt giderlerini karşılarım" türünden sözler sarf ettiğini ve yine "protesto etmezseniz arabanızı bağlatırım, ruhsatlarınıza el koydururum" şeklinde tehditte bulunduğunu ifade etmişti.
Açıklama sonrası bahsi geçen Alay Komutanı'nın şikâyeti üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış soruşturma neticesinde de Murat Polat'ın "Görevli memura görevi nedeniyle hakaret" ettiği suçlamasıyla 6 Şubat 2006 tarihinde Sulh Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı.
Yasada "protesto tertiplemek" yok ama...
Belirtmekte yarar var, hiçbir kanunda v.s. bir alay komutanının "protesto tertipletme" diye bir görevi bulunmamakta. Cumhuriyet Başsavcılığı sanki "protesto tertiplemek" Alay Komutanı'nın göreviymiş gibi Alay Komutanı'nın protesto çağrısını v.s. eleştiren kişiye "görevli memura görevinden ötürü hakaret" fiilinden dava açtı.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda Murat Polat'ın Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 125 hükmü (hakaret) uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve verilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilmişti.
Yargıtay bozdu, mahkeme "özgürlük" dedi
Hükmün temyizi üzerine ise Yargıtay 4. Ceza Dairesi, karardan sonra 8 Şubat 2008 tarihinde yürürlüğe giren ve "hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi"nde* değişiklik yapan yasa yönünden de inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştu.
Bozma üzerine yapılan yargılamada mahkeme "ifadeye özgürlük" dedi, yani "özgürlüğe özgürlük" ve beraat kararı verdi.
Bozma kararı üzerine yapılan yargılamada yaptığımız savunmada, önceki karar sadece sonradan yürürlüğe giren bir yasa hükmü yönünden de incelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuşsa da yapılan basın açıklamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi (ifade özgürlüğü) çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 21 Ekim 2008 tarihli Başvuru No. 39457/03 (Saygılı - Falakaoğlu/Türkiye Davası) içtihadını hatırlattık.
Türkiye yine mahkum olacaktı
Zira, Yeni Evrensel gazetesinin 22 Şubat 2001 tarihli nüshasında yayımlanan dönemin Şırnak Jandarma Alay Komutanı Albay Levent Ersöz'ün bölgede meydana gelen kaçırma ve kayıp olaylarıyla ilişkilendirildiği haber sonrası gazetenin sahibi ile yazı işleri müdürünün para cezası ile cezalandırıldığını ve sonuç olarak ilgililerin AİHM'e başvurduklarını ve mahkemenin ifade özgürlüğünün ihlâl edildiğine karar verdiğini beyan ettik.
Mahkeme karar gerekçesini henüz açıklamamakla birlikte muhtemelen "ifade özgürlüğü" ne dayalı verilmiş bir karar olsa gerek.
Şunu da belirtmek gerekir ki şayet yeniden mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar sonuç olarak kesinleşmiş olsaydı AİHM'e başvuru halinde Türkiye'nin yüksek sözleşmeci taraf olarak AİHS'in 10. maddesinde güvence altına "ifade özgürlüğü" ihlâlinden mahkûmiyeti kuvvetle muhtemel olacaktı.
Zira, AİHM "ifade özgürlüğü" ihlâli iddiasıyla önüne giden bir çok davada: "İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel özelliklerinden biridir ve demokrasinin gelişimi ve her bireyin tatmin olması için gerekli temel şartlardan birini oluşturur.
Pakdemirli/Türkiye kararı mahkemeye sunuldu
10. maddenin 2. paragrafıyla ilgili olarak ifade özgürlüğü, sadece zararsız olarak nitelendirilen "bilgi" ya da "fikirlere" değil, aynı zamanda zararlı, rahatsız edici durumlara da uygulanır. Bütün bunlar çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlü olmanın gereğidir ve bu üç unsur demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarıdır." ** demiştir.
AİHM, 1995 yılında bir otoyolun açılışı münasebeti ile konuşma yapan ANAP milletvekili Pakdemirli'nin dönemin Cumhurbaşkanına dair olarak söylediği belirtilen "yalancı", "iftiracı", "Çankaya'nın şişmanı", "dar kafalı", "lastikleri patlasın", "öbür dünyaya gidince Allah affetmez" gibi sözlerinden ötürü kendisi aleyhine açılan hukuk davasında (tazminat davası) verilen tazminat kararının AİHS'in 10. maddesini ihlâl ettiğine karar vermiştir.***
Tunceli gibi sıklıkla basın açıklaması yapılan ve neredeyse yapılan her basın açıklamasının Türk Ceza Kanunu'nun 215., 216., 301.; Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMY) 7/2 maddeleri kapsamında soruşturmalık olduğu bir yerde "ifade özgürlüğü" daha da önem kazanmakta...Ve bu özgürlüğün ruhuna uygun yorumlanması ve korunması da...
Asıl ifade özgürlüğü özgür kalabilmeli
Herkesin ve her şeyin özgürlüğe ihtiyacı var ama asıl olarak ta "ifade özgürlüğü" gibi özgürlüklerin ihtiyacı var özgürlüğe... Zira ifade özgürlüğü garanti altına alınmaksızın ne özgür bir ülkeden ne de demokrasiden bahsedilebilir.
Hakların ve özgürlüklerin Türkiye'deki makamlarca korunduğu ve Strasbourg yollarının sıklıkla yürünmediği bir ülke dileğiyle... (BY/EÖ)
* Hükmün açıklanmasının geri bırakılması: "kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder" "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur." "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir." (Ceza Muhakemesi Kanunu Md. 231)
** Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Başvuru No. 23556/94 - Ceylan / Türkiye Davası Kararı
*** Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Başvuru No. 35839/97 - Pakdemirli / Türkiye Davası Kararı