"Tevrat'taki 10 emirden altıncısı "öldürmeyeceksin". İngilizce söylüyorum: "You shall not kill". İngilizce anlamadıysan İbranice söylüyorum: 'Lo tir'tsach' " demişti başbakan, İsrail başbakanına değil mi?
Kamuoyundan alkış yağmıştı sonra.
O zaman şöyle demiştim. Herkese kendi dilinden konuşmak lazım diyen başbakan acaba bu dili kendi de biliyor mu? Uluslararası söylemlerinde çoğunlukla başarılı bulduğum başbakanın söylediklerini "kendi coğrafyasına" uygulama konusunda nedense hep bir sıkıntısı var.
Yoksa bana mı öyle geliyor.
O gün başbakan sadece Tevrat'tan bahsetmişti. Ben Kuran'dan da bahsetmek istiyorum. Şöyle yazıyor Kutsal Kitap'ta;
"Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır."4/93
Daha zengin bir ifade olmakla birlikte barındırdığı anlam aynı; Öldürmeyeceksin!
Dün Uludere'de yaşanan kimilerine göre katliam, kimilerine göre ise "hata", yıllar boyunca zihinlerden silinmeyecek, dillerden düşmeyecek, ağıtı hep taze kalacak bir durum.
Sebebi ne olursa olsun, ister yasadışı olan kaçakçılık, ister sadece gezinti, bir devletin sınırlarında bulunan sivil halkı hedef alması kabul edilebilecek bir durum değil. Bu, masumun canına kast etmektir ve her dilde, her dinde, her inançta, kısacası kendinizi nereye dahil ederseniz edin insanı değerli kılan her grupta yasaktır, yanlıştır, insanlık dışıdır.
Ve "hata"sı olmaz.
İnsanlık dışı bir manzarayı "hata" gibi bir sözlükle tanımlamak ise, olsa olsa politik söylemde sıklıkla karşılaştığımız "talihsiz bir söylemdir".
Peki gerçekten bu kadar basit mi? Son açıklamalara göre 38 kişinin yaşamını yitirdiği bir facia, felaket, katliam, cinayet "hata" gibi bir sözcükle açıklanabilir mi?
Böyle bir hata olabilir mi? Böyle bir hatanın telafisi olabilir mi? Bu duruma "hata" diyebilmenin bile telafisi yokken, ölümün nasıl bir telafisi olabilir ki? Hangi ceza, hangi bahane, hangi gerekçe?
Malum medyanın "görevini yerine getirip", uzunca bir süre susmasına ne demeli? Bir ülkede 38 sivil ölür ve medya bunu haber yapmaya çekinir, korkar daha da kötüsü haberi yapmak için "bir ışık" beklerse, o medyadan daha nasıl bir yarar beklenebilir, objektifliklerine nasıl güvenilir ki?
Peki suçlanması gereken sadece genelkurmay, sadece hükümet ya da sadece yanlış açıklama yapanlar mı?
Neden sokaklara hep ölümlerden sonra çıkıyoruz. Hep birlikte "savaş bitsin" diye çıkamaz mıyız sokaklara? "Artık ölmeyelim, öldürmeyelim" diye bağıramaz mıyız hep birlikte? Laz, Çerkez, Türk, Kürt, Ermeni, Gürcü... Kim varsa...
Bir ütopyanın içinde debeleniyorum sanırım.
Sadece "intikam" çığlıkları atmaya alışmışız. Daha önce bu ülkede onlarca şehit verildiğinde de aynı nefret naraları atıyordu bir grup. Bir arkadaşımın deyimiyle "O gün ölen çocukların anneleriyle, bugün ölen çocukların annelerin acısı arasında bir fark yok!"
Ölüm aynı, acı aynı.
Bugün CHP'nin çıkıp "açıklama bekliyoruz" tavrıyla, AKP'nin "hata" tavrı arasında benim için hiçbir fark yok. İkisi de yapay ve samimiyetsiz.
Bugün siviller öldü, dün dağdakiler, bir önceki gün askerler. Ortak payda ölüm. Korucu imiş, gazi çocuğu imiş kime ne? Kefenleri farklı mı oluyor gazi çocuklarının?
İntikam demeyin, isyan demeyin, terörle mücadele demeyin artık. Susun siz. Herkes sussun. Tüm insanlar, tüm silahlar.
Ve bir gün,
Biri bana oturup uzun uzun anlatsın; neden hep 'tek yol ölüm' oldu bu memlekette?
Kalın sağlıcakla,
Sağ kalın en azından! (SK/HK)