Medyanın Uludere saldırısıyla ilgili tutumuna dair görüşlerine başvurduğumuz İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Sevda Alankuş, "sivil otoritenin haber alma özgürlüğünü engellediği bir durumla karşı karşıyayız" dedi.
Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyü çevresine yapılan hava saldırısında 35 sivil hayatını kaybetti, bir kişi yaralandı.
Televizyon kanalları, dün akşam meydana gelen saldırının haberini ancak bugün öğle saatlerinde verdi. Televizyon haberlerinde, Valiliğin ve Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi açıklaması yer aldı.
Anadolu Ajansı ise haberi "Irak sınırında olay" diye verdi, fotoğraf olarak da karlı dağların yer aldığı bir arşiv fotoğrafını kullandı.
Milliyet gazetesi haberi, "TSK'dan açıklama: İdari ve adli inceleme devam ediyor" başlığıyla verirken, Zaman da "Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu iddiası: 35 ölü" başlığını tercih etti.
TV kanalları, Şırnak Valisi Vahdettin Özkan'ın "Irak sınırında 20'nin üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay yaşandığı ve tüm yönleriyle araştırıldığı" şeklindeki açıklamayı yayınladı.
Türk Silahlı Kuvvetler (TSK) açıklaması da TV haberlerinde geniş yer bulurken, Şırnak'taki duruma dair bilgi verilmedi. Alankuş, medyanın tutumunu şöyle yorumladı:
* Olduğu kadarıyla bile, "bağımsız haberciliğin" öldüğü bir dönemdeyiz. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç medya yöneticileriyle "terör haberleriyle ilgili toplanacaklarını" söylediğinde bianet'e yazdığım gibi, bu durum, bir zamanlar Genelkurmay'ın yaptığından farksız.
* Şimdi de sivil otoritenin (en az diğeri kadar görünür/görünmez) baskılarla haber alma özgürlüğünü engellediği bir durumla karşı karşıyayız. Böyle bir haberi "iliştirilmiş" bir habercilikle vermek kadar, vermemek de bir iletişim özgürlüğü ihlali. Haber alma hakkımızın önüne set çekiliyor.
* Şu sıralar "Tehcir", Dersim, Maraş, 12 Eylül vd. dolayısıyla yüzleşmek durumuyla karşı karşıya kalan, bu arada da en kolayından başlayıp Dersim Katliamı ile ilgili olarak sorumluluğu üzerinden atacak bir özür hamlesine girişen, daha dün 12 Eylül'ün hesabının sorulacağı vaadiyle oy alan iktidarın; bu özre neden olan ya da hesabı sorulacağı söylenen dönemin basınından farklı olmayan bir basın istediğinin göstergesi. Bütün bunlar da Türkiye demokrasisinin aldığı iddia edilen yolu çok tartışmalı hale getiriyor.
* Oysa ihtiyacımız olan "sürdürülebilir bir barışın hiç bir yere kanla gelemeyeceği" gerçeğini devekuşu gibi görmezden gelen ya da görmek işine gelmeyen iliştirilmiş bir habercilik değil, sadece "Barış Gazeteciliği."
* Neredeyse alışıldık konvansiyonel haberciliği mumla aratacak bir döneme girmiş görünüyoruz. Bu durumda da, köşelerinde barıştan yana yazan, konuşan herkese çok iş düşüyor. Bu iletişim özgürlüğü ihlali haber alımında birinci kaynak olmayı sürdüren televizyonlarda daha çok ve kolay şekilde karşımıza çıkıyor ve yazılı basının bununla rekabeti güç görünüyor ama eli kalem tutan, dili barıştan yana olan herkesin daha çok yazması, konuşması gerekiyor. (AS)