Bu yazıda bu iki kavramı kullanarak anlatmak istediğim bir hikâyem var. Onca zamandır bunu yazmayı istiyor, yazı onu yazmamı emrediyor, ben yazıdan kaçıyorum, yazı üzerime üzerime geliyor ki yazının yazılması bir mecburiyet oluyor. Yazılması lakin benim tarafımdan yazılması, deneyimleyen, tüküren ve tükürdüğünü yalayan, yaladığına pişman olmayan, bunun aslında neden tükürdüğünü yalamak olmadığını anlatacak olan benim tarafımdan yazılması gerekiyor. O yüzden baştan söyleyeyim bu oldukça kişisel bir mesele ve elbette ‘kişisel olan politiktir’.
Bu yazıyı yazmak boynumun borcuydu. Borcumu ödemeye hazırım, tam da şimdi. Bir gece, evimde yalnız oturup, bir yandan kahvemi yudumlarken, mutfak masasına yerleştirdiğim kalemliğim, kitaplarım, notlarım ve bilgisayarımla baş başa bir gece geçirirken.
Alın yazısı demiştim. Alın yazısına geçmeden önce alın yazısından daha gerçek olduğuna inandığım yazıdan bahsetmek isterim.
Yazı, yazan herkes için farklı bir anlam ifade edebilir. Zamana tanıklık etmek, zamana işaret koymak, zamanı durdurmak, kendini anlamak, kendini başkalarına anlatmak… Benim için yazdığım metne göre bunlardan herhangi biri ya da bir kaçı olabiliyor. Ama bazı yazılar, misal bu yazı ve referans göstereceğim eski bir tarihli başka bir bianet yazısı, diğerlerinden çok daha özel oluyor. Daha kişisel görünen ama hiç de kişisel olmayan.
Gelelim alın yazısına. Kaderci değilim, kaderimi hep kendim belirledim şimdiye kadar. O yüzden yaptıklarımdan çok nadir pişmanlık duydum. Hatalı buldum belki. Yanlıştı ama yaptım diyebilecek cesaretim oldu. Kendimle yüzleştim. Alın yazısı dediğim şey daha çok ileriyi görememekle bağlantılı. Zaman içinde değişmekle ya da. Belki ikisi birden. Yapmayacağım dediğim şeyleri yaparken buldum kendimi. Bunları anlatırken alın yazısı diyerek eğer bir hata varsa hatadan sıyrılma ya da olayı mistikleştirme yoluna sapmadım hiç.
Bu kadar kelimeyi sarf ettikten sonra asıl konuma gelmek istiyorum. Bir yazım var bianet’te adı “Bekâr ve Mutlu”. Şubat 2014’te şöyle yazmışım:
Baştan söyleyeyim; bekâr bir kadınım. Ancak bir gün bir “hata” yapar da evlenirsem bile az sonra okuyacaklarınıza inanacağım. Yazacaklarım evliliğin kadını köleleştirmesi üzerine kurulu değil. Buna inanmadığım için değil, çoğu örnekte doğrudur da hatta.
O yazıyı yazdığımda bekâr ve mutluydum. Şimdi ise evli ve mutluyum. O yazıyı yazdığımda bekâr ve feministtim. Şimdi evli ve feministim.
O yazıda bir gün bir “hata” edip evlenirsem demiştim, iste o “hata”yı yaptım. Pişman değilim. O yazıda yazdıklarıma rağmen evlenmiş olmam birilerine göre alın yazısı ve evlendiğim günden beri o yazıya ve o yazıyı yazan Sultan’a karşılık bir şey yazmam boynumun borcu.
Başka vesilelerle anlatmışımdır. Evleneceğimi aileden ilk olarak annem ve ablama söylediğimde annem kahvaltı için menemen yapıyordu. 35 yaşındaydım. Evlilik temalı konuşmalar, ne zaman evleneceksin, evlensen artık, yalnız kalma, bir çocuk yaparsın fena mı ifadeleri sert tepkilerim sayesinde son bulmuş ve gerçekten rahat etmiştim artık. Bekâr ve mutluydum. Bir sevgilim vardı. (Bakın hala bir sevgilim var.) Ailemle paylaşmadığım bir ilişkiydi çünkü az önce sarf ettiğim meraklı ve acımayla karışık (acımayla karışık çünkü evlenmeyen kadının her zaman acınacak bir hali vardır birçoğuna göre) öğüt verici cümleler yerini ne zaman evleniyorsunuz, e evlenin artık, daha neyi bekliyorsunuz gibi sıkıştırmalara bırakacak ve beni daraltacaktı. O nedenle evlenmeye karar verdiğimde bir kahvaltı öncesi sanki dünyanın en sıradan haberini veriyorum edasıyla söyledim: Bu arada ben bayramdan sonra evleniyorum. Annemin elinde bıçakla bana dönüşü ve gözlerinden yaşların boşalmasını asla unutmayacağım. Kahkahalarla “ O bıçağı indir önce” dedim ve usulca anlattım. Sorularına kısa ve net cevaplar veriyor, sakin bir nikâh töreniyle evleneceğimi söylüyordum. Muhtemelen annem beni dinlemiyordu, ablam ise inanmıyordu.
Bunun benzeri durumları meslektaşlarım ve öğrencilerimle de tecrübe ettim. Evleniyordum. Sultan evlenecekti. Sultan hoca evlenecekti. Hem de her fırsatta feminizmden dem vuran ve öğrencilere evliliğin ne kadar sınırlayıcı bir şey olduğunu anlatan “evlenmeyin” diye öğütler veren Sultan ev-le-ni-yor-du.
Velhasıl en kestirme yolları seçerek evlendik. Bir tanışma ve adı söz olan yüzük töreni ardından bir nikâh. Oldu, bitti.
Evlendiğimde öğrencilerimden birinin bir tweetini okuyup kahkahalarla güldüğümde bu yazıyı ertelememem gerektiğini gördüm. Şöyle diyordu:
“A. A. L’de okuyanlar bilir, asla evlenmeyin diyen Sultan K. Hocamı kayınvalidesinin evinde ziyaret ettim. Son kalem yıkıldı.”
Bunun benzeri mesajlar ve yorumlar alıyordum. Sanki evleniyorum diye feminist olamayacaktım artık. Bu feminist hareketin öncüsü onlarca yüzlerce kadına yapılan bir çeşit hakaretti. Dilim döndüğünce etrafımdakilere, öğrencilerime anlattım. Onların bilmemesini, hareketin içinde olmamalarını, kendilerini feminist olarak görmemelerini ve dolayısıyla böyle yorumlar yapmalarını mazur görerek.
Yıllar geçti ve geçenlerde evlenince feminizm düşer mi tartışmalarını okurken oldukça şaşırdım bu nedenle. Öğrencilerimi ve yakınlarımı anlayabiliyordum ama feminist kadınların başka feminist kadınlar üzerinden geliştirdikleri söylemlere anlam veremiyordum. Yeri gelmişken söyleyeyim konunun çıkış noktasına dair bir bilgim yok ama evlilik ve feminizm temalı tweetlerin çoğunu okudum. Üzerine şöyle dedim: Hadi Sultan, yaz ve kurtul.
Evlenince benim feminizmim düşmedi arkadaşlar. Halen o metinlerin okuru, bazılarının yazarı, tartışmaların aktörlerinden biriyim. Bir imza atınca hayata karşı duruşum değişmedi. Değişime inanmıyor değilim. İnsan değişir o ayrı. Kişi bir dönem feminist olduğunu söyleyip sonrasında söylem ve edimleriyle feminizmle uyuşmayabilir. Ama insan evlendi diye feministliği bu durumdan etkilenmez. Hatta yine kişiselden yola çıkarsam ben evlenerek feminist bir bireyin nasıl bir evlilik hayatı olabileceğinin canlı kanıtı olabilirim. Feminist ve evli yüzlerce binlerce kadından sadece biri olarak, sıradan bir kadın olarak.
Çünkü önemli olan evlenmek değil, evlendikten sonra nasıl bir hayat kurduğunuz. Evlenip de toplumun tüm normlarına boyun eğdiyseniz, patriyarkanın kurbanı olmayı seçip evdeki kadın, birinin “evinin kadını” olduysanız, eve gelip kocanız gelmeden mutfağa koşup yemek hazırlamanız gerekiyorsa, evin bütün işlerini sahiplenip ‘kocişş’ diye tanımladığınız sahiplerinizin size ‘yardım’ etmesini istiyorsanız, arkadaşlarınıza “Vallahi bizimki bana çok yardım ediyor” diyerek hava atarken aslında onun sizin göreviniz olduğunu söylediğinizin farkında olmuyorsanız, bireyselliğinizden vazgeçtiyseniz, kendi kararlarınızı kendiniz alamıyorsanız, kendi maaşınızı kendiniz idare edemiyorsanız, daha fenası evlenip çocuğuma bakacağım diye işinizi bıraktıysanız, kendinize olan saygınız her gün biraz daha azaldıysa, eşinizin işe giderken giyeceği gömleği ütülemek için o uyurken uyanıp ütü yapıyorsanız, artık o evde bir birey değil bir köle olduğunuzu düşünmeye başladıysanız, artık evli olduğunuz için erkek arkadaşlarınızla görüşmemeye başladıysanız, eşinizin telefonunuzu, mailinizi, özel her şeyinizi kurcalaması sizi rahatsız etmiyorsa, o olmadan dışarı çıkmıyor, arkadaşlarınıza sosyalleşemiyorsanız, yalnız ya da başka arkadaşlarınızla tatile çıkmanız söz konusu bile değilse, o artık evin reisi olmuşsa o zaman başka. O zaman insanlar sizin için “evlenene kadar feministti” diyebilirler. O zaman feminizmin kalelerinden birinin yıkıldığını iddia edebilirler. O yazıda da bahsettiğim çoğunluğa dâhil olmuş ve kaybetmişsinizdir. Geçmiş olsun.
Ben, klişe olacak affedin ama “başka bir evlilik mümkün” diyorum. Hakikaten mümkün. Eşlerin kendilerinden feragat etmeden, kendi sınırlarını koruyabildikleri, birbirlerine saygı duydukları ve dışarıdan bakıldığında “Aferin kadına, biz yapamıyoruz” dedirten, diğer kadınlara kendi durumlarını sorgulatan, zamanla kendi pozisyonlarını güçlendirmelerine olanak sağlayan, bir şekilde değişime on ayak olabilecek evlilikler mümkün. Yani evlenince tükürdüğünü yalayan olmuyor feminist birey. Aksine feministliğini perçinleyerek o tükürüğün yerini sağlamlaştırıyor, erkek egemenliğe daha içten daha güçlü bir tükürük savuruyor.
Evlendim de ne oldu diye başlamıştım. Bir ailem daha oldu. Fena mı? (SK/HK)