“Süzülerek çıkarken bir barın kapısından
Haberin yok yurdumun eleminden, yasından
Köşede kar içinde can veren çocuklar var...”
“Köşede kar içinde can veren” çocuklardan sokakta, bahçede can veren, canı alınan çocuklara uzanan bir zamanın içinde nefes alıp verirken, yaşarken demiyorum, nefes alıp verirken birileri yine “süzülerek” çıkıyor kimi yerlerin kapısından; barların, okulların, evlerin, kahvehanelerin, camilerin. Öldürülen çocuklardan, hakkı gasp edilen çocuklara, büyüklere, kadınlara kadar hepsini tanıdık, biliyoruz. Yine haberi yok bazımızın, diğer bazılarının “eleminden.” Ki hatta bazımız, bazımızın eleminden güç alıyor, güç buluyor diğer bazılarını yıkmak, yakmak, yok etmek için. Elem de yas da baki. Coğrafya aynı, insanlar aynı.
Şiir Şukûfe Nihal’a ait. Kendisi 1896 yılında İstanbul’da doğmuş ve 1973 yılında yine İstanbul’da ölmüş bir şair, öğretmen ve aktivist. Roman ve öykü türlerinde de eserler vermiş. Kendisi hakkında yazılan yazılara baktığımızda bu üç kimliğin bahsi geçse de asıl vurguyu yaşadığı “yasak” aşklara yapıldığını görüyoruz.
Şukûfe Nihal bir kadın. Kadın olduğu için de çoğunlukla yaptıkları, başardıkları değil duyguları ve yaşamıyla bahsi geçiyor. Oysa Şukûfe Nihal, toplumsal değişmelerin hayatı derinden etkilediği dönemlerde yaşamış ve yazmıştır. Bu nedenle de hem yazdıkları hem de eylemleri onun kişiliği hakkında bilgi verir. Aşk hayatı da vardır, elbette vardır. Aşkı sanatsal yaşamını etkilemiştir ancak Şukûfe Nihal sadece “yasak aşkların kadını” olarak anılmamalıdır. Bir sanatçı ve bir aktivist olarak anılmalıdır.
Sıcak Odaların Azabı adındaki sadece adı bile bir şiir olmaya yetecek olan şiirinde şöyle yazar:
“Bu yumuşak yastıklar bana taştan da katı!
Kefen soğukluğu var beyaz örtülerimde…”
Çağdaşı çoğu kadın aksine hatta çağdaşımız çoğu kadın aksine bir hayal dünyasında yaşamamış, “kadının yeri evidir” düsturuna karşı olmuş, bunu dile getirmiştir. Sıcak odalar evi anlatır. Evde olmak, dışarıda olmamaktır. Dışarıda olmak, özellikle o dönemde, güvende olmamaktır. Kadına dayatılan dışarının güvensizliği, tahmin edilemezliğidir. Bu nedenle kadının yeri yuvadır, kocanın yanıdır.
Dışarıda olmak, kendi başına var olmak, söz ve edimlerde özgür olmaktır. Dışarısı bağımsızlığın ta kendisidir ve bağımsızlığın kendisi olduğu için kötüdür. Kadın dediğin, evinde “yumuşak” yastıklarıyla, kardan beyaz örtü ve dantelleriyle mutlu olmayı bilmelidir. Onlarla meşgul olmalı, onları sevip okşamalıdır. Daha yumuşak yastıkların, daha beyaz örtülerin hayalini kurmalı, onları amaçlamalıdır. Ancak böyle mutluluk mümkündür. Çünkü mutluluk eviyle, kocasıyla, çocuklarıyla mümkündür. Daha çok temizlik, daha az özgürlük, daha içeride, hep içerde, hep tutsak olması istenir kadından. Oysa o “yumuşacık yastıklar (bana) taştan katı”, beyaz örtüler ise “kefen soğukluğu” verir Şükufe Nihal’e. Bir eve, bir evliliğe hapsetmeyecektir kendini.
Şukûfe Nihal, kültürel açıdan oldukça zengin bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş, evde özel eğitim alarak çeşitli diller öğrenme şansı elde etmiştir. Lütuf olarak adlandırdığım durumun değişmesi ise Şukûfe Nihal’in erken yaşta evlenmesine neden olur. Babasını tayinin çıkması ve onu güvenli bulmadığı için götürmek istememesi nedeniyle evlendirilir. Evlenir değil, evlendirilir. Burası önemli. Çünkü eğitimi yarım kalmıştır. Bir evin içerisine girmiş, bir de çocuk sahibi olmuştur. Daha sonra eğitimine devam edebilmek için boşanacaktır. Zaten isteği dışında gerçekleşen bu evlilik böylece sonuçlanmış olur.
Şukûfe Nihal eğitimini tamamlar ve öğretmen olur. Ancak asla sıradan bir öğretmen olarak kalmaz. Hakkında yazılan yüksek lisans tezinde, üç ana başlık altında incelenir; yeni kadın, aydın kadın ve aşık kadın. Bu kadın bir aktivisttir: birçok kadın derneğinde oldukça aktif bir şekilde yer alır; 1924’de Türk Kadınlar Birliğinin kurucularından biri olmuştur.
Eserlerinde kadın karakterleri ön plana çıkarır, çeşitli gazete ve dergilerde kadın haklarının savunan yazılar yayımlar. Bu dergilerden biri de Kadınlık Dergisidir. Mart 1914 - Temmuz 1914 yılları arasında yayımlanmıştır ve alt başlığında “Kadınların varlığını ve mevkii bulunduğunu müdafaa eder. Perşembe günleri neşr olunur musavver gazetedir. Sahaifimiz bilumum Osmanlı hanımları asarına küşadedir” yazmaktadır. (2) Şukûfe Nihal’in bu dergide yayımlanmış Ey Genç Kadın! diye başlayan yazısında dönemin ruhunu da anlatmayı başarmıştır.
“…şu karma karışık hale gelmiş dünyanın zulümlerine gel. Orada ortaya çıkmanın mutluluğunu bekleyen milyonlarca halk var. Onlar yüzyıllardan beridir ruhi, fikri sıkıntılar içinde varlıklarını kaybetmişler, serseri ve perişan ölmedikleri için yaşıyorlar(….)
Dövüşüyorlar, boğuşuyorlar, hiçbiri diğerini tanıyamıyor. Hiçbiri diğerini tanıyamıyor, kim olduklarını nereden geldiklerini, nereye gideceklerini bile bilmiyorlar, yalnız uyuşuk bir eziyetin sessizliğinde kendileri de farkında olmayarak günden güne biraz daha eziliyorlar. Hatta daha da düşüyorlar. ”
Dönemine göre aydın, ilerici bir kimlik olsa da kadınlara kalıplaşmış cinsiyet rollerini biçtiği ifadeleri de vardır. Belki de yaşadığı ve yaşamak istediği hayatın arasında sıkışıp kalmanın etkisiyle bugünkü feminist çizgiye uyum sağlamayan çelişkilere sahiptir. Örneğin yukarıdaki ifadenin giriş cümlesi tam olarak şudur:
“Ey Genç Kadın! Saf ve aydın kalbin, hassas ve şefkatli ruhun, yüksek hislerin ve masum faziletinle şu karma karışık hale gelmiş dünyanın zulümlerine gel.”
Kadınlara “saflık, hassaslık, masumiyet ve fazilet” yüklemekte ve erkeklerden ayrı tutarken, onlara bir görev vermektedir. Bu görev de “annelik” görevidir.
Zira yazının devamında “Çünkü kabahat sende, çünkü sen onlara hiçbir vakit onların annesi olduğunu hatırlatmadın” diyerek, kadının omzuna toplumun annesi olma yükünü yükler.
Çelişkileri olsa da kadınların eğitim ve bilinç yoluyla toplumda önemli yerlere geleceğine inancı tamdır. Kadının o dönemdeki görevini “annelik” olarak gösterse de, eleştirdiği yer bakımından önemlidir;
“Yükselmeden yaşamak aşağılanmaktır. Başındaki taç ya da muhteşem sarı siyah halkalar seni yükseltmez. Biraz düşün yükselmeyi sağlayan gerçek araçları, amaçları bul, bilginin süslenmişiyle bak, ne aydınlık ne saygıdeğer olacaksın.” (3)
Kayhan’ın ifadesiyle “Şükûfe Nihal, toplumsal sorunlara karşı duyarsız davranan ve süsten başka bir şey düşünmeyen “umursamaz kadın”a karşı çalışkan ve ezilmiş olan “Anadolu kadını”nı yüceltmiştir.” (4)
Bir yandan kadınlara “saf, masum ve faziletli” olmayı öğütleyen bir kadındır. Öte yandan toplumun kendisine dayattığı bu kadın imajından kurtulamadığı için mutsuzdur. İkinci evliliğinde de mutlu olamaz ve boşanır. Yine Kayhan’ın ifadesiyle “Şehirli ve eğitimli üst sınıfa mensup bir kadın olarak kendini sorunsallaştırdığı, ancak “şehirli kadın” adına bir söylem görülmeyen şiirlerinde aile ve çevre baskısı nedeniyle aşkını özgürce yaşayamamış bir “kadın sesi” duyulmaktadır.” (5)
Hak ettiği değeri görememiş, yeterince anlatılmamış ya da yanlış aktarılmış olan Şukufe Nihal’den Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın adlı kitabında Selim İleri ise şöyle bahseder:
“…huzurevinde, gençliğinden beri şiirler yazmış bir hanımın tıpkı kendisi gibi günlerin geçmesini… sona ermesini beklediğini söylemişti. Şiirler yazmışken artık unutulan, belki adı bile anılmayan, adı edebiyat tarihlerine ya geçmiş ya geçmemiş bu hanım, gözleri sürmeli Bedia Hanımın söyleyişiyle, o kadar mahzun, yalnız, içli, o kadar “mükedder”miş ki, yarı “meflûç” olmasa bile aşağıya, oturma odasına, öteki yaşlıların yanına ineceği yokmuş. Adı Şükûfe Nihal olan bu hanım kendi “mahpes”inde hâlâ şiirler yazıyormuş, içe kapanıyormuş, ayrılırken bu dünyaya dargın, küskün ayrılıyormuş.” (6)
Aşkları ve aşıkları çokça konuşulan ancak kendisine biçtiği rol nedeniyle mutluluğa erişemeyen bir kadın olarak bir huzurevinde hayatı son bulur. Dışarıdan bakıldığında hayatını özetleyen dizesi şu olabilir;
“Sustum anne, müebbeden sustum;
Her taraf sis… Boğuldu bak ruhum…” (SK/NV)
Kaynaklar:
1- Türkan Yeşilyurt Kayhan “Kadın Şairde Kadın: Şukufe Nihal’in Şiirleri” Yüksek Lisans Tezi
2- Ümüt Akagündüz, “II. Meşrutiyet döneminde kadın hareketi ve Şukufe Nihal’in
Bugünün genç kadınına adlı yazısı” Fe Dergi 8, no. 1 (2016), 111-117.
3- (2)
4- Türkan Yeşilyurt Kayhan “Kadın Şairde Kadın: Şukufe Nihal’in Şiirleri” Yüksek Lisans Tezi, (5)
5- (3)
6- Selim İleri, Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın, İstanbul: Can Yayınları,1991. (239)