“Benim ülkem, senin ülken.
Özgürlüğün güzel yurdu,
Sana söylüyorum bu şarkıyı.
Atalarımın öldüğü toprak burası.
Şehitlerin gururu olan toprak…
Her bir dağın yamacından,
Özgürlük yankılanacak!” Bir ilahi...
Memphis’te, Martin Luther King’in de üyesi olduğu Baptist Kilisesinin Rahibi ve Martin Luther King vurulduğunda yanında olan, kendi ifadesine göre “cinayet korkunçtu ama kader orda, onun dürüst bir tanık olarak bulunmasını istemişti” diye anılarını paylaşan Samuel ile sohbet ediyoruz.
Kilisedeki Pazar ayininden sonra duvarları ve masa üzerleri King’in ve diğer şahsiyetlerin fotoğrafları ile dolu, odasında uzun bir sohbet. Peder Samuel; çektiklerini ve hâla çekmeyi sürdürdüklerini anlatıyor. Karaderili atalarının Amerika kıtasına zincirlerle getirildiğini, okuma yazmalarının olmadığını, soyadlarının olmadığını, kimilerinin isimlerinin dahi olmadığını, sadece numaralarla çağrıldıklarını paylaşıyor.
Martin Luther King, Memphis’te bir motel odasının balkonunda öldürüldüğünde 39 yaşındadır. O ana kadar dört suikasttan canlı olarak kurtulmuştur. Irkçı fanatikler King’i öldürene 50 bin dolar ödül vaat etmişler. 26 yaşındayken, 1955 yılında Boston Üniversitesinde doktorasını tamamlamış. Zenci hakları ile ilgili sivil toplum örgütlerinde görevler almış. Otel, lokanta ve toplu taşıma araçlarında uygulanan ayrımcılığa karşı 382 gün süren bir direniş yürütmüş, 25 defa tutuklanmış. Time Dergisi 1963’te yılın insanı seçmiş, “Sözleri ve şiddet içermeyen mücadele yöntemi”ni sadece siyahlar için değil, tüm sömürülen ve ezilen toplumlar için savunduğundan 5 kez onur ödülüne layık bulunmuş. 54.000 dolarlık Nobel ödülünü almayarak insan hakları örgütlerine bağışlamış bir şahsiyet, Martin Luther King…
Bundan tam 45 yıl önce 1963’te, Washington’da 300 bin kişinin önünde o ünlü, tarihi ve belagat örneği konuşmasını, coşkuyla yapmış.
“Bir hayalim var” diyordu o konuşmanın girişinde ve birçok satır başında…
“Amerika, vaat edilen haklardan, ‘vatandaşlarının renkleri söz konusu olduğunda’ vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu kutsal yükümlülüğü ifa etmek yerine, zenci vatandaşlara, üzerinde ‘karşılıksız’ yazan sahte çekler veriliyor. Onun için buraya; bu çekin, dilediğimiz anda özgürlüğümüzü ve sosyal güvencemizi geri verecek olan bu çekin, karşılığını almaya geldik” diyordu konuşmasında Martin Luther King.
Kendilerini vatandaşlık hakları uğruna adamış kimselere, “Daha ne zaman tatmin olacaksınız?”diyenlere, zenci halkın hiçbir zaman dile getiremediği polis zulüm ve dehşetinin bittiği ana kadar, “Asla tatmin olmayacağız!” sözlerini ekleyerek; “Bizler, çocuklarımızı kimliklerinden sıyıran ve insanlık değerlerinden koparan ‘Beyazlara mahsustur’ yazan tabelalar var olduğu müddetçe asla tatmin olmayacağız” diyordu King…
Öldürülmeden önceki saate kadar King’le birlikte olmuş Memphis’teki kilisenin hâla aktif rahibi Samuel, King’in; “aldıkları paranın azlığı ve duş bile alma şansları olmayan Memphis çöpçülerine destek konuşması için gelmişti Tennessee’ye” diyor. Öldürülmeden önce motelde Jessy Jackson ile konuşuyormuş. Yüzünden ve göğsünden vurmuşlar, değdiği yerde dağılan kurşunlarla…
irileri “Biz bu hayalciyi öldürmeliyiz” demiş ve öldür(t)müş! Birileri de peki “Hayali ne olacak!” diye sormuştu…
Doğrusu 2007 yılında Memphis’te King’in öldürüldüğü motelin şimdi “Ulusal Sivil Haklar Müzesi” haline getirilmiş hâlini, bir de Amerikan “demokrasisinin” ilginç tezahürü olan katil James Earl Ray’in suikastı gerçekleştirdiği otelin de “müze” haline getirilmiş durumunu görüp gezerken; bir insan hakları savunucusunun ve katilinin hiçbir yoruma mahal vermeden hâla karşı karşıya duran son ve dünyaya kalan mekânlarını, yüzleşmenin yeni tezahürü olarak düşüne durdum…
Sonra aynı gün bir başka “Amerikan Rüyasının”, beyaz ve popüler Amerikan dünyasının mekânına, Elvis Presley’in müze haline getirilmiş devasa çiftliğine gittim. Gösteriş ve 60’lı yılların çılgın dünyasının cazibesini görsel ve sanal olarak izledim.
Daha orada iken düşündüm…
Aynı eyaletin Tennesee’nin, bir şehrinde, Memphis’te aynı yaşlarda iki Amerikalı!
Biri beyaz; tüm sıradan ve beyaz Amerikalılar kadar Amerikalı ve Amerika sevdalısı. Dünyası müzik, alabildiğine gösteriş, şan, şöhret, “iyi” ve “hızlı” bir de “genç” yaşamayı bir felsefe haline getirip algısını “lüks” hayat olarak ifade eden bir beyaz Amerikalı, Elvis. Arabalar, evler, motosikletler…
Öbürü zenci. Tüm diğer ve köle olmak için Amerika kıtasına götürülen (getirilen mi demeliydim) karaderililerin ve de hakları ihlal edilen tüm ezilenlerin özgürlük çığlığı olmayı hemen hemen yaşdaşı Presley’le aynı yıllarda ve yaşlardayken kavramış, hayatını da bu gerçekliğe adamış, bedelini aynı topraklarda canıyla, vurularak ödemiş biri, Martin Luther King…
İkisi de şu anda Memphis’te, iki ayrı mekânda sevenleri ile buluşup anılıyor. Biri alabildiğine metalaştırılmış, her bir şeyi paraya pula dönüştürülmüş. Müze girişi bile epeyce “pahalı” (40 dolar). Onu çağrıştıran neye dokunsan para, ruhu bile paralı Elvis Presley’in!
Ötekiyse, hâla öteki! Daha müzesinin kapısından girdiğinizde size hüzün “(g)el” ediyor. Duvarlarda siyahî protest resimler, yazılar, görüntüler, gazete kupürleri. ABD’nin hâla pek de görülmeyen yüzünün insanı hırpalayan geçmişine dair görüntüleri. Belki de Tennessee budur, Memphis budur, diye çağrışım yapan bilinçaltı algıları.
Kulağımda Baptist Papaz Samuel’in sözleri; “Memphis’te eskiden zenciler yüzde yirmiler civarındaymış, nüfus olarak. Şimdi yüzde altmışlardalar (2007). Ama sayısal olarak çoğunluk olmak bir anlam ifade etmiyor. Nitelik olarak çoğunluk olmak önemli. Zenciler hâla kötü ve sağlıksız işlerde çalışıyor. Şehrin koşulları açısından kötü mahallelerde yaşıyorlar. Ciddi güvenlik sorunları var”.
İşte bu nedenle, bugün 5 Kasım 2008 Çarşamba günü, o özgürlük savaşçısının katledilişinin üzerinden 40 yıl ve o tarihi “Bir Hayalim Var” konuşmasının üzerinden de tam 45 yıl geçmişken; Kenyalı eski bir keçi çobanı babayla Honolulu’lu bir annenin siyahî çocuğu Barack Obama Amerika Birleşik Devletlerinin 44. Başkanı oluyor.
Daha dün denebilecek bir zaman, bundan 50 yıl kadar öncesinde beyazlarla siyahların otobüste dahi yan yana otur(a)madıkları, aynı okullara gidemedikleri, Ku Klux Klan gibi ırkçı örgütlerin boy hedefi oldukları bir yakın tarihten söz ediyoruz.
39 yaşında ırkçı fanatiklerin tetiklemesiyle katledilen Martin Luther King’in “Hayali” gerçekleşir mi? Martin Luther King’in hayaline ne olacak? Onun hayali hâla dünya ölçeğinde çok canlı. Hayalleri, dünyanın dört bucağında insan hakları ve barış savunucularının dillerinde, yüreklerinde, ses ve soluklarında…
Peki, hayalin bugünkü Amerika’ya yansıyan yüzü ne diye sorulursa eğer! Sorunun yanıtı şimdilik açık uçlu, zamana bırakılacaklardan!’ Siyahî Obama’nın sürekli “değişim” sözü etmesi ve Amerikan politikalarının kolay kolay “değişmez” olduğu gerçekliğini bilerek, bekleyecek ve göreceğiz.(ŞD/EÜ)