Tüm dünyada heyecanla beklenen ABD başkanlık seçimleri nihayet sonuçlandı ve değişim vaadini kampanyasının odağına yerleştiren Demokrat Parti (DP) adayı Barack Obama başkanlık koltuğuna oturmaya hak kazanan ilk siyah olarak tarihe geçti. Illinois Senatörü oyların yüzde 52’sini alırken Cumhuriyetçi Partili (CP) rakibi John McCain yüzde 47’de kaldı.
2004 seçimlerinde Cumhuriyetçilere oy veren Ohio, New Mexico, Iowa, Virginia, Florida, Colorado, Indiana ve Nevada eyaletleri bu kez Demokratları tercih etti. Öte yandan Demokratlar, Temsilciler Meclisi ile 35 üyeliği yenilenen Senato’da da çoğunluğu elde ettiler.
Altın Çağın sonu ve muhafazakarların sonu
Bu ezici seçim sonucu, iki dönemdir CP’li George W. Bush tarafından yönetilen ABD halkının, neoliberal ve neomuhafazakârlardan mürekkep Yeni Sağ ittifakın temsil ettiği mevcut ekonomik, siyasi ve toplumsal düzene karşı duyduğu derin hoşnutsuzluğu açıkça ortaya koydu.
Bu ittifak, modern kapitalizmin “Altın Çağı” olan 1945–75 döneminin kapanmasıyla kuruldu. Bir taraftan yükselen savaş ve sermaye karşıtı hareketler ile iktisadi durgunluk diğer taraftan siyahların, kadınların ve diğer azınlıkların ayrımcılık karşıtı mücadeleleri büyük sermaye çevreleriyle muhafazakâr sağı bir araya getirdi(1).
Böylece 80’lerden itibaren serbest piyasa ideolojisinin egemenliği altında emek piyasasının esnekleştirilerek çalışanların daha fazla sömürüye mahkûm edildiği, sosyal güvenlik uygulamalarının törpülendiği, her alanda hızlı bir metalaşmanın yaşandığı, finansal sermayenin öncülüğünde, fakat askeri saldırganlıkla desteklenen bir düzen tesis edildi (2).
Ne var ki işsizlik, büyüyen gelir uçurumu, yükselen gıda ve petrol fiyatları, sadece çok parası olanların faydalanabildiği sağlık hizmetleri ve arapsaçına dönen Irak savaşı gibi sorunlardan bıkan seçmenler, “Artık Yeter!” diyerek başka türlü bir yaşam özlemlerini dile getirdiler.
Ekonomi faktörü
Elbette, görece dar bir reel sektör üzerinde şişirildikçe şişirilen finans balonunun patlamasıyla meydana gelen ve faturası vergi mükelleflerine çıkarılan iktisadi kriz de (3) seçmenlerin mevcut düzene olan tepkilerini besleyerek değişimle özdeşleşen Obama’ya yaradı.
Sandık çıkışlarında yapılan seçmen anketleri de bunu doğruluyor. Söz konusu anketler seçmen tercihlerinde ekonomin en önemli faktör olduğunu gösteriyor. Buna göre seçmenlerin 10’da 9’u ekonominin halinden, 10’da 7’si de Bush’un politikalarından memnun değil. Bunun kendi çizgisini Bush’unkinden ayırmakta başarılı olmayan McCain için önemli bir dezavantaj yarattığı rahatlıkla söylenebilir.
Nitekim ekonomik durumdan ötürü “çok kaygılı” olduğunu belirtenlerin yüzde 59’u Obama, yüzde 38’i ise McCain lehinde oy kullanmış.
Benzer bir şekilde seçmenlerin 3’te 2’si sağlık hizmetlerini yetersiz bulduğunu ifade etmiş ve bunların da çoğunluğu oyunu Obama için atmış.
Anketler ayrıca Obama’nın toplumun geniş kesimlerinden oy almayı başardığına delalet ediyor. İlk kez oy kullananların yüzde 68’i, 30 yaş altı seçmenlerin yüzde 66’sı, kadınların yüzde 56’sı, siyahların yüzde 95’i ve Latin Amerikalıların yüzde 66’sı Obama’yı tercih etmiş. McCain ise yalnızca beyaz, yaşlı ve Evanjelik Hristiyanlar arasında ve muhafazakâr kırsal kesimde çoğunluğu elde edebilmiş. Ne var ki Obama’nın beyazlardan aldığı oy oranı kendinden önceki Demokrat adaylardan az değil. Diğer bir deyişle siyah olması Obama için bir dezavantaj teşkil etmiş görünmüyor.
Obama'nın farkı
Peki, Obama mevcut ekonomik, siyasi ve toplumsal düzene karşı oylarını aldığı insanları tatmin edecek bir siyaset izleyebilecek mi? Şüphesiz Obama’nın seçilmesi McCain’in seçilmesinden yeğdir; lakin daha önce de tartıştığımız gibi Obama’nın herhangi bir toplumsal baskı olmaksızın kendiliğinden mevcut düzende köklü değişimler yaratacağına inanmak için çok fazla neden yok.
Kampanyasına yapılan bağışların önemli bir kısmı finansal sermayeden gelen Demokrat adayın açık ve kapsamlı bir yeniden bölüşüm programı olduğunu söylemek zor. Tıpkı tutarlı bir savaş karşıtı olduğunu söylemenin zor olduğu gibi. Komplocu bir bakış açısıyla Obama’nın, ABD’nin Bush yönetimi sırasında içeride ve dışarıda yerle bir olan moral otoritesi ve meşruiyetini onararak mevcut düzeni sağlamlaştıracağı bile iddia edilebilir.
Sözün özü, eğer ABD’de ciddi bir toplumsal dönüşüm olacaksa bu Amerikan halkının Obama'nın seçim kampanyası boyunca değişime, adalete ve barışa yaptığı vurgudan hareketle sahici kazanımlar elde edecek bir mücadele hattı örmesiyle mümkün olabilir. Bu da bir şeydir!(KM/EÜ)
* Kerem Morgül, Boğaziçi Üniversitesi, doktora.
** Bu makalede, dipnotta verilen yayınlar dışında Çağlar Keyder’in Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk Enstitüsü’nde verdiği Ekonomik Sosyoloji dersindeki tartışmalardan faydalanılmıştır.
(1) Fred Block, “Understanding the Diverging Trajectories of the United States and Western Europe: A Neo-Polanyian Analysis,” Politics & Society 2007; 35; 3.
(2) Block a.g.e.; Giovanni Arrighi ve Beverly Silver, “Polanyi’s ‘Double Movement’: The Belle Époques of British and U.S. Hegemony Compared,” Politics & Society 2003; 31; 325.
(3) Robert Wade, “Financial Regime Change?” New Left Review 53, Eylül-Ekim 2008.