Müslüman bir ülkede kadın karikatürist olmak hiç de kolay değildir; ataerkil düzen kadından olsa olsa ağaç çizmesini, ev çizmesini bekler, fakat kazara çıplak bir insan bedeni çizmişse aşağılanır, lanetlenir, hatta ölümle tehdit edilir.
Geleneklerin öngördüğü evlenme yaşını geçmişse üzerindeki aile baskısı bir an önce evlenmesi yönünde fazlasıyla artar; aynı zamanda, hikâyesini belgelemek üzere erkek bir kameraman görevlendirilme ihtimali doğduğunda babasından ve abisinden müsaade istemekten başka çaresi de yoktur.
Çizdiği gayet cesur siyasi karikatürler muhtelif platformlarda yayınlanmaktadır. IŞİD, Esat rejimi, Rusya gibi tehlikelerle kuşatılmış olmaktan ve her an ölümle burun buruna yaşamaktan yorulup memleketinden kaçmak istemesi doğal değil midir? Hürriyete kavuşabilmek için uzaklara gitmeyi düşünmesi zayıflık manasına mı gelir?
Cesaretini neden yitirdiğini kendine sorar durur. Olabilecek en kötü şey düşmanları tarafından öldürülmektir. Fakat öldürüldüğü takdirde yok edilemeyeceğini bilir, çünkü onun yerine kendisi gibi yüzlerce kadın ortaya çıkacaktır!
Müslüman diyarda kadın çizer
Suriye’nin ender kadın karikatüristlerinden Amany Al-Ali’nin hikâyesi bizi bombaların inlettiği İdlib’e sürüklüyor. Türkiye sınırının da kapalı olması sebebiyle dört bir yandan kıstırılmış, dünyanın geriye kalanı tarafından unutulmuş bir diyarda söyleyecek çok sözü olan bir kadının sesine kulak veriyoruz.
Değişim için çiz (Draw for change) adlı dizinin Amany’ye odaklanan, yönetmen hanesinde Suriye’den Alisar Hasan ile Türkiye’den Alaa Amer adlarını gördüğümüz Çizgilerin arkasındaki (Behind the lines) başlıklı bölümü, kapana kısılmış kahramanıyla özdeşleşmemizi sağlıyor. 2023 Belçika, Fransa, Lüksemburg, Almanya ve Hollanda ortak yapımı 70 dakikalık belgesel, bir kadının özgürlük mücadelesine bizi cesurca dahil ediyor.
Dizinin bu bölümü Visions du Réel’de yer aldı; bölümlerin tümü 2023 Canneséries belgesel dizi ödülüne layık görüldü.
Birleşmiş Milletlerin ateşkes çağrılarına kimsenin kulak asmadığı, yerleşim merkezlerinin altyapısının yok edildiği, hastanelerin bombalandığı ve sivillerin hedef alındığı dinamiklere karşı topyekûn direnmemiz gerektiğine dair bir hatırlatmayla daha karşı karşıyayız.
Kabadayılık korkakların işi
Bazılarına göre Amany’nin evlenme yaşı çoktan gelmiştir; oysa kahramanımız tüm kadınların neden evlenmek zorunda olduğunu sorgulamakta, “doğru” adama rastlamadıktan sonra evlenmeyi abes bulmaktadır.
Çizmek onun için yaşamanın esas amacı haline gelmiştir; eserlerini çizebilmesi için yollanan kağıdın Türkiye’den gelememesi yüzünden çalışmaları sekteye uğrar. İnsanların mütemadiyen hayatlarını kaybettiği bir coğrafyada çizmek bazılarına göre fazlasıyla fuzuli bir faaliyettir; oysa çizmek, Amany gibi tüm hürriyetlerinden mahrum edilmiş bir kadın için nefes almak gibidir.
Facebook’ta yayınlanan karikatürlerine gayet çirkin yorumlar yapılmış, “Dikkatli ol!” gibi hoyratça tepkiler almıştır. Kendini serbestçe ifade ederken her türlü sansüre meydan okumuş, sosyal medyada kolayca savrulabilen ölüm tehditleriyle karşı karşıya kaldığında sarsılmıştır. Ne de olsa köktendinci Müslümanlar’ın kuşattığı coğrafyada namus bekçiliği tavan yaptığı gibi, zinayla suçlanan kadınlar kolaylıkla öldürülmektedir.
Bu arada Amany çevresindeki kadınlara ve istikbalde hür bir dünyanın bayraktarlığını yapacak kız çocuklarına becerilerini aktarmaktadır. Karikatürleri Fransa ve İtalya gibi ülkelerde sergilenmiş olsa da
kendi memleketinde ilk defa sergi açmanın heyecanını yaşamaktadır. Erkeklerin egemen olduğu bir sektörde aşması gereken müşkülatın çeşit çeşit olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı!
Karikatür deyip geçme…
Dünyanın altı ülkesinden kadın çizerleri tanıtan altı bölümlük dizinin yaratıcıları Guillaume Vanderberghe ve Vincent Coen; kahramanlarının her birinin hikâyesi de kayda değer hikâyeler:
Son altı senede günde ortalama 10 kadının öldürüldüğü, kaybolan kadın ve kız çocuk sayısının üçe katlandığı Meksika’da vaziyet berbat. Mevzubahis cinayetlerin ancak bir kısmının “kadın cinayeti” olarak soruşturulduğu şiddet dolu diyarda kadın karikatürist Mar Maremoto bilhassa Instagram hesabında konu hakkındaki sessizliği bozmaya çalışıyor.
Ev içi şiddet ile devlet destekli şiddet arasındaki bağı irdeleyen, Putin Rusya’sından çizer Victoria Lomasko gayet teferruatlı bir rapor tutmuştur. Peki, Ukrayna saldırısı gibi devletin icraatını tasvip etmeyen ve eleştirenlerin kolayca vatan haini ilan edildiği ve tehdit altında yaşatıldığı bir memlekette hayatını sürdürmeye değer mi?
İfade hürriyetinin fazlasıyla kısıtlandığı bir diğer memleket olan Hindistan’dan Rachita Taneja ile tanışıyoruz; keskin sosyo-politik eleştirilerle dolu karikatürlerine dava açılıyor, ülkede kadınların maruz kaldığı zulüm ve sansüre, mizah ve samimiyetle karşı duruyor. Hindu milliyetçiliğinin ve geniş coğrafyanın sevimsiz lideri Modi’nin kadın düşmanlığının yenilir yutulur şeyler olmadığı kesin!
Yine Müslüman ağırlıklı bir diyardan, erkeklerin tekelindeymiş gibi görünen karikatür dünyasından cesur bir kadın: Mısırlı Doaa El-Adl. Gene sansür, gene taciz, gene ölüm tehditleri. Kadına yönelik şiddete karşı, ifade özgürlüğünün hudutlarını genişletmek üzere yoğun çaba gösteren bir katalizör.
Tartışmalı lider Sisi’ye tahammül etmek de hiç kolay değil!
Peki, kadına yönelik şiddete karşı hukuki olarak Amerika Birleşik Devletleri Yüce Mahkemesinin katkısı ne olmuştur? Ülkenin önde gelen karikatüristlerinden Ann Telnaes İngilizce’de karikatür manasına gelen “cartoon” kelimesinin kulağa komik geldiğini ama karikatürün ciddi bir iş olduğunu ifade edip tezini layıkıyla ispatlıyor.
Altı kadın karikatüristin hikayesinin, diziyle aynı ismi taşıyan, Catherine Vuylsteke imzalı İngilizce bir kitapta toplanmış olduğunu da bildirmek isterim.
Amany’nin belgeselde ifade ettiği gibi, karanlığı yırtacak olanlar kadınlardır!
(MT/AS)