Türkiye Gazeteciler Sendikasını kutlarım. 4 Kasım 2010 tarihinde kamuoyuna yaptığı açıklamayla gazetecilerin gördükleri baskılar ve halkın gerçekleri öğrenme hakkı adına gazeteci örgütlerini "Gazetecilik İçin Ayağa Kalk" eylemine çağırdı. 5 Kasım 2010 tarihinde yapılması amaçlanan bu eylemin yeri Ankara Güven Park olarak belirlenmişti...
Bu çağrı, haber bile olmadı. Gazeteciler bu haberi, haber bile yapmadı.
Oysa bu eylem, gazetecilerin ve hem de insanların ayağa kalkmasına neden olacak nitelikte bir çağrıydı. Gazeteci örgütlerinin yanında halkın da bu eyleme katılması yararlı olurdu.
TGS'nin "haber olamayan" ve birkaç satırla geçiştirilen "Gazetecilik İçin Ayağa Kalk / Gazeteci Örgütleri Ankara'da Güven Park'ta toplanacak" eylemi neden yapıldı?
Hiç olmazsa tam metin yayınlanmasını kendi sorumluluğum saydığım TGS'nin hem eylem çağrısının gerekçesini ve hem de 2010 yılı sonunda yaşadığımız "gerçekler" hakkındaki saptamalarını bu yazıya alıntılıyorum...
"Sendikamızın 30 Eylül 2010 itibarıyla yaptığı tespitlere göre, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nun basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerinden dolayı cezaevlerinde olan tutuklu gazeteci sayısı 50'ye ulaştı.
Halen cezaevinde bulunan bu gazetecilere ilave olarak; bir süre tutuklu kaldıktan ya da gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan ancak haklarında hapis cezası istemiyle açılan davalar devam eden 25 basın emekçisi bulunmaktadır.
Ayrıca, yargılandıkları davalarda, haklarında para ya da hapis cezası verilmiş olmakla birlikte mahkeme kararı temyiz edildiği için cezası kesinleşmeyen veya cezanın infazı 5 yıl süreyle ertelenmiş olan 29 gazeteci daha vardır.
Özetle 100'den fazla gazeteci, yakın vadede hapis cezası tehdidi altında bulunmaktadır.
Bütün bunların dışında çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında hapis veya para cezası talebiyle açılmış en az 1200 dava mahkemelerde görülmektedir.
Ülkemizdeki mevcut kanun hükümlerinden kaynaklanan bu vahim tablo karşısında, ulusal düzeyde diğer meslek örgütlerinin de katılımıyla 24 Mayıs 2010 tarihinden bu yana "Gazetecilere Özgürlük" kampanyası yürütülmektedir.
Bu kampanya, 27 Eylül 2010 tarihinden itibaren uluslararası düzeyde de yaygınlaşmaya başladı.
Yönetim Kurulu'nda temsil edildiğimiz Avrupa Gazeteciler Federasyonu'nun (EFJ) öncülüğünde, tüm gazeteci sendikaları tarafından Başbakanlığa elektronik posta kartları gönderilmesi bu kampanyanın bir parçası haline geldi.
Ayrıca 22 Haziran 2010 tarihinden itibaren ulusal düzeyde toplanan imzalar, 18 Ekim 2010 tarihinde tüm meslek örgütleri tarafından 15'er dakika arayla Başbakanlığa fakslandı. Bu faks eylemi, yaklaşık 5 saat sürdü.
Nihayet, Sendikamızın önerisiyle, 5 Kasım Gazetecilik İçin Ayağa Kalk gününün ana teması olarak, Türkiye'deki gazetecilere özgürlük kampanyasının desteklenmesi benimsendi.
Bu çerçevede, tüm Avrupa ülkelerindeki gazeteci sendikaları, 5 Kasım günü Türk Büyükelçilikleri önünde toplanarak. Cezaevlerindeki gazetecilerin serbest bırakılması ve ilgili ceza kanunlarının değiştirilmesi taleplerini dile getirecekler ve Türk Büyükelçiliklerine mektup gönderecekler.
Ülkemizde de "Gazetecilere Özgürlük Platformu" adı altında bir araya gelen 23 gazeteci meslek örgütü, 5 Kasım Gazetecilik İçin Ayağa Kalk Günü dolayısıyla, Ankara'da Güvenpark'ta toplanarak, gittikçe vahim bir hal alan basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki tehditler konusunda bir basın açıklaması yapacak.
Üyelerimizi ve tüm basın emekçilerini; hiçbir medya kuruluşu ayırımı gözetmeden, tüm gazetecileri yakından ilgilendiren bu önemli sorunla ilgili olarak yapılacak etkinliğe destek olmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla"
Eylem gerçekleştirildi. Öyle oldu veya böyle oldu... Daha başında, başka bir nokta dikkat çekici ve rahatsız ediciydi. Gazeteciler, TGS'nin ve gazeteci örgütlerinin bu eylemini görmedi. Ne yazık ki gazetelerde, radyoda, televizyonda, internet web sitelerinde "haber" bile olmadı.
Bu çağrının haberi, haber olan gazetelerde bile küçük bir haber oldu ve birkaç satıra sığdırıldı. Gazetecilerin eylemi, gazeteciler tarafından geçiştirildi. Bu eylem çağrısını haber yapan "istisnaları" ve onların gazetecilik anlayışını kutluyorum ve böyle "istisnai" haberleri görememiş ve okuyamamış sayıyorum kendimi...
Kısacası; TGS'nin "Gazetecilik İçin Ayağa Kalk" eylemi, haber bile olamadı.
Ne mi isterdim? Sonuç olarak okuyucuyum. Dikkatimin çekilmesini beklerdim. Neden böyle eylem yapıldığı konusunda bilgi sahibi olmak isterdim. Gazetecilerle ilgili neler olup bittiği konusunda aydınlanmak isterdim. Kendi gazetelerine, "kendinden" saydıkları gazetecilere karşı herhangi bir "sansür", herhangi bir baskı uygulandığında veya bir ceza davası açıldığında, bu haberi birinci sayfalarına taşıyan gazetelerin, bu haberi de birinci sayfadan görmelerini ve TGS açıklamasına yer vermelerini, tam sayfa yayımlamalarını beklerdim. Radyolardan bu eylemin anonsunun yapılmasını isterdim. Televizyonlarda, neden böyle bir eylem yapıldığı veya neden buna ihtiyaç duyulduğu hakkında TGS Başkanı Ercan İpekçi'ye soru sorulan bir söyleşi yapılmasını beklerdim.
Bu eylemle ilgili haberlerin, "haber" olarak yayımlanmasını, gazete, radyo ve televizyonlarda, internet web sitelerinde tartışmalar açılmasını ve neden "Gazetecilere Özgürlük Platformu" kurulduğunun sorgulanmasını beklerdim...
Budalalığın bir gereği olmadığını ve ne kadar budala olduğumu bilmeme rağmen; geçmişte kalan umutlarımla, gelecekte gazeteciler için herkesin neden kaygı duyması gerektiği hakkındaki haberlerin yayınlanacağına, gazetecilerin "görmedim", "duymadım", "söylemedim" anlayışına bir gün mutlaka karşı çıkacaklarına inanıyorum. (Fİ/EÖ)