*Fotoğraf: AA/arşiv
Ne zaman ve kaç defa keşke dediğinizi hatırlayabilseniz…
Keşke pişmanlıklarınızı sayabilseniz.
Keşke, pişmanlıklarınızı sürekli ifade etmenin üzerine kurulu sözlerle siyasal iktidar olunamayacağını bilseniz ve zaaflarınızın farkına varabilseniz!
Hikâyenin hazin sonunu daha yolun başında biliyorduk…
Adaleti umut etmek midir beklemek?
Neyi beklemek; belki adaleti, belki hukuk devletini. Hiçbirisi olmadı; tam aksine adalete bakan adamlar sadece baktılar ve adaleti beklemenin tam bir hüsran olduğunu kanıtladılar. Şimdi pişman oldular. Keşke deyip duruyorlar. Oysa yarattıkları pişmanlıklar üzerine kurulu kendilerine ait “hukuk” bizim beklentimizmiş gibi bizleri aldatıyorlar!
Beklentiler tam bir hüsran. Sanki adalete bakanlar adaleti getireceklermiş gibi…
Sanki yargı bağımsızlığını sağlayacaklar ve yargının tarafsızlığını koruyacaklarmış gibi…
Keşke…
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Bakanlığının 2023 bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda 2011 yılında TBMM Genel Kurulunda FETÖ’ye dair açıklamalarına ilişkin, “O sözler o dönemde söylenmiş sözler. Ama keşke söylememiş olsaydım. Ben FETÖ’yü yargıdan silen, FETÖ ile mücadeleyi en üst dizeyde yapan adamım. Bizim abdestimizden kimsenin şüphesi olmasın” demiş…
Birinci keşke ve hikayesi…
Bakan Bozdağ, 2011 yılında TBMM Genel Kurulunda “Fetullah Gülen” hakkında “değerli bir insandır”, “değerli bir kıymettir” “bilge bir insandır” ve hakkında söyledikleri sözler hatırlatılınca “keşke söylememiş olsaydım” demiş. Hikâye böyle başlıyor…
Basında 16 Kasım 2022 tarihinde yer alan haberlere göre Adalet Bakanı 15 Temmuz 2016’da söylediklerinin 2011 yılında söyledikleri gibi sosyal medyada yer almadığından yakınmış…
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, kendisinin geçmişte FETÖ ile ilgili sözlerine yönelik eleştirilere; “O sözler o dönemde söylenmiş sözler. Ama keşke söylememiş olsaydık. O günün şartları içerisinde terör örgütü vasfı ortada olmadığı için söylenmiş... Sizi davet ediyorlar bir derneğe o derneğe gittiniz, o derneğin üyesi mi oluyorsunuz?" karşılığını verdi.
Kimler kimler o derneğe gitti diye "terör örgütü" üyesi oldular ve mahkûm edildiler biliyor musunuz? Kimler toplantıya katıldı diye cezalandırıldı haberiniz var mı?
Keşke söylememiş olsaydınız? Keşke…
Ne oldu bitti acaba? Neden keşke…
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunu 15/11/2022 tarihli Tutanaklarına bakalım[i]…
“ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ – Sayın Başkan, benim 2011’de Parlamentoda yaptığım bir konuşmayı hiç gündemden düşürmüyorlar. Terör örgütü FETÖ/PDY’nin o zaman terör örgütü olduğuna dair bir mahkeme kararı yok, bir başka şey yok. Türkiye’de hiçbir kimse… (CHP sıralarından gürültüler)
(…) Sadece bizim dönemde değil. Bak, bizden önce Cumhurbaşkanlığı yapmış merhum Demirel, hayatta olan Sayın Sezer, merhum Özal, artı başbakanların hepsi, önceki bakanların hiçbiri “terör örgütü” dememiş, hiçbir parti genel başkanı da dememiş, hiçbir partinin temsile yetkili kişisi de dememiş. (CHP sıralarından gürültüler) (…) 25 Aralık 2013’te Adalet Bakanı oldum. Ben FETÖ’yü yargıdan silen adamım. FETÖ’yle mücadeleyi en üst düzeyde yapan adamım. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar) (…)”
Acaba Fetullah Gülen’in Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için uğraştığını, orduda, poliste ve yargıda örgütlendiğini ve tehlike olduğunu merhum Cumhurbaşkanları, önceki bakanlar, parti başkanları, gazeteciler söylemiş olsalardı ne diyecektiniz?
Neler dediniz?
Acaba “hoca efendi” denilen dini bütün mübarek teröristin Türkiye için nasıl bir gelecek tahayyül ettiğini bilmek, anlamak ve değerlendirmek için herkes kendi aklını kullansaydı, olanı görseydi, hepimizin gözleri önünde laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı “kalkışma hareketlerini” önleseydi ve FETÖ’yü koruyup kollayacağına “o dönemde” diye “söylenmiş sözleri” şimdi savunma olarak söylenmesine hiç gerek kalmayacaktı!
Keşke…Hüsranları örtbas etmekten başka bir şeye yaramıyor keşkeleriniz…
Dönelim Plan Bütçe Komisyonuna ve Adalet Bakanının sözlerine…
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ – (..) 15 Temmuz’da bu Meclisin çatısı altında CHP’li de çok kıymetli arkadaşlarım vardı, bir kısmı da burada, diğer partilerden de arkadaşlarımız vardı. Benim o sözümü ikide bir pişirip pişirip koyanlar 15 Temmuz’da söylediklerimi hiç görmediler. Biz terör örgütü vasfı çıktıktan sonra FETÖ terör örgütüdür, Fetullah Gülen terörist başıdır. Vatanımıza, milletimize, dinimize, devletimize ihanet etmiş hain oğlu haindir. Bütün ekibiyle beraber Amerika’ya uşaklık yapıyor. Biz bunu görüyor ve gördükten sonra tavır koymuşuz ve bunun gereğini de yapıyoruz. O sözler o dönemde söylendi ama keşke söylememiş olsaydık fakat o günün şartları içerisinde terör örgütü vasfı ortada olmasa… (…)
(…) Esasında, biz, FETÖ’ye karşı verdiğimiz mücadeleyle yargımızın bağımsız ve tarafsız vasfını yeniden kazanmasına neden olduk, yargıda teröristlerin işgaline son verdik. Bundan sonra da -çok net söylüyorum- sadece FETÖ değil, FETÖ gibi hareket eden kim olursa olsun, onların karşısında biz Bakanlık olarak duracağız. Hiçbir gruplaşmaya, hiçbir ekibin, görüşün, ideolojinin, tarikatın, cemaatin, farklı farklı yapıların gruplaşmasına izin vermeyeceğiz. Sınavlarda da diğer iş ve işlemlerimizde de çoğulculuğu esas alacağız. Çoğulculuğun yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının en önemli sigortası olduğuna yürekten inanıyoruz; bunu muhafaza ettik, bundan sonra da muhafaza etmeye devam edeceğiz.”
Keşke o sözler o dönemde bile söylenmemiş olsaydı….
Adalet Bakanının daha başka hangi keşkeleri var acaba?
İkinci keşke hikayesi…
Aslında geçmişte kaldı? Keşke kalmasaydı. Keşke yaptıklarınızın sorumluluğunu taşıyabilseydi adalete bakan adamlar…
Hatırlıyor musunuz? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve gazetecileri hakkında 18 Ağustos 2016 tarihinde resen soruşturma başlatılmıştı. Cumhuriyet gazetesinden üçü avukat, 5 yönetici ve biri karikatürist 8 gazeteci olmak üzere 13 kişi 31 Ekim 2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
Başsavcılık tarafından yapılan basın açıklamasına göre; bu soruşturma (2016/97293) (…) (Cumhuriyet Gazetesi) ve gazetenin imtiyaz sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yöneticileri ve gazetecileri hakkındadır.
Açıklamaya göre; Başsavcılık Cumhuriyet gazetesi ve Vakfı yöneticileri hakkında; PKK/KCK ve FETÖ/PDY Terör örgütlerine (yardım ettikleri) müzahirolduklarına, vakıf üyeliğine seçim kararının usulsüz olduğuna, darbeyi meşrulaştırıcı yayınlar yapıldığına dair "iddialar” ve tespitler üzerine; FETÖ/PDY ve PKK/KCK Terör Örgütlerine Üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlarından bir kısım şüpheliler hakkında 18.08.2016 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.
İşte bundan sonra 18.8.2016 tarihinden itibaren iddianamenin yazıldığı 03.04.2017 tarihine kadar Savcılık Soruşturması sürmüştür. 18.08.2016 ve 03.04.2017 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesi yönetici ve gazetecileri hakkındaki bu Soruşturma, (…) sicil numaralı Cumhuriyet Savcısı (M.İ) tarafından yürütülmüştür.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı HSYK Soruşturma Bürosunun 2016/1 Esas numaralı ve 18.03.2016 tarihli iddianamesiyle Cumhuriyet Soruşturmasını yürüten bu Savcı hakkında Yargıtay 16.Ceza Dairesinde ceza davası açılmıştır (Dosya No: 2016/2 Esas). Savcı hakkındaki suçlama FETÖ/PDY Terör Örgütü ile "iltisaklı" olduğu iddiasıdır ve hakkında cezalandırma istenmektedir. Sanık Cumhuriyet Savcısı “FETÖ/PDY Silahlı Terör örgütüne üye olmak, siyasi ve askeri casusluk, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçlarından yargılanmıştır. Bir yandan da Cumhuriyet gazetesi soruşturmasını yürütmüştür bu Savcı…
Yargıtay 16. Ceza Dairesinde 2016/2 Esasa kayıtlı ceza davasında yargılanan savcı aynı zamanda görev yapmak üzere HSK tarafından yapılan atamayla İstanbul’da Cumhuriyet gazetesi mensupları hakkında bir ceza “soruşturması” yürütüyordu. Bir yandan sanık bir yandan da savcıydı. Savcı “FETÖ/PDY” örgütü ile iltisaklı olduğu iddiasıyla yargılanıyordu. Hakkında yurt dışına çıkış yasağı konmuştu. Savcı hakkında bir kez müebbet hapis cezası, bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyordu.
Sanık savcı, yürüttüğü Cumhuriyet Gazetesi mensupları hakkındaki soruşturmasında sanıkların tutuklanmasını istemişti. Sanıkların bir kısmı tutuklandı. “FETÖ/PDY ve PKK/KCK silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte bu örgütler adına faaliyette bulunmak” suçlamasıyla iddianame bile hazırladı. Ama imzalamadı. İstanbul C. Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame 274 sayfadır ve 3 Nisan 2017 tarihlidir. İddianamede “bu savcının” imzası yoktur. İddianame M.A.E. (İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili) ve Y.B. (İstanbul Cumhuriyet Savcısı) imzalıdır.
Bu savcı neden, hangi gerekçeyle böyle bir soruşturma için görevlendirilmişti? Bu görevi kim vermişti? HSYK atamasının ve o dönemin Başsavcılığının görevlendirilmesini kimler yaptı ve şimdi o kişiler nasıl yükseltildi, neler neler oldular!
Sonra o Savcı gitti…Ne oldu, nerelere gitti, hakkındaki HSYK şikâyet soruşturması ne oldu?
Yani Fetullahçılıkla suçlanan ve görevine devam ederken öte yandan sanığı olduğu bir ceza davasında silahlı terör örgütüne yardımdan yargılanırken; aynı konuda aynı suçlamadan dolayı başkaları hakkında bir savcı olarak soruşturma yürütebilir mi?
Yürütürse o dosyada adil yargılanma hakkının sürmesi kategorik olarak mümkün müdür?
Bu, hukuka, adalete ve vicdana aykırılık yaratan skandal durumun ortaya çıktığı 2016 yılında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dı. Yıl 2022, Adalet Bakanı yine Bekir Bozdağ…
Ona sorulmuştu ve hatırlatılmıştı bu durum.
Keşke, demişti keşke…
Kendisinin hatırladığını zannetmem ama TBMM’de bir açıklama yaparak, “Burada bir art niyet olmadığını söylemek istiyorum. Keşke görevlendirme olmasaydı. Bu davadan yargılanan bir kişinin bu davaya verilmesi talihsizlik” demişti (2016 Basın).
Yargıda böyle bir şey kaç defa oldu acaba? Art niyet yok! Talihsizlik işte! Ne demekse? …
Ve açıklama “keşke görevlendirme olmasaydı” …
HSYK’ya, Adalet Bakanlığı’na, İstanbul Başsavcılığı’na gönderilen şikâyetler arasında demiştik ki; “madem bu skandal ortaya çıktı, sanık savcınızı soruşturmadan alın.”
Savcı iddianamenin imzalandığı tarihe kadar soruşturmayı yürütmeye devam etti. Tutuklama istedi, imza atmadı ama iddianame yazdı. Savcınızın dosyadaki son işlemi 28 Mart 2017 olup iddianame tarihi 3 Nisan 2017’dir. Tanıyorsunuz bu savcıyı.
HSYK’ya Kasım 2016’da başvurduk, sanık savcıyı ve hukuka aykırı işlemlerini şikâyet ettik.
HSYK incelemesi bir yıl sürdü. Kasım 2017’de karar verdi, Kasım 2018’de bir yazıyla kararını duyurmuştu. Karar yollanmazmış… Öylesine itiraz edildi. İtirazın reddine karar verilmişti. Şöyle yazılı; “22.11.2016 günlü dilekçeniz incelenmiş olup; HSYK Birinci Dairesinin 23.11.2017 tarihli (...) kararıyla şikâyetinizin işleme konulmadığı...”
Boşuna bekledik. Ne oldu ne bitti? Neler oldu bilmiyoruz…
Keşke…
Talihsizlik işte; HSYK ve HSK zamanından beri zamanlar aktı geçti gitti ve şikâyet gömüldü. Durum açıkça haksızlıktı, açıkça yargıya saygısızlıktı, açıkça adil yargılanma hakkının ihlaliydi!
7 Nisan 2022’de İzmir’de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ konuşmasında şöyle demişti:
“Lafı söyleyenin kim olduğuna bakmaksızın hak ettiği cevabı vereceğiz.
Çünkü yargı mensubu kararları ile konuşur ama biz siyasetçiyiz, biz bakanız.
Sizin konuşamadığınız yerde, sizin hukukunuzu korumak HSK’nın Başkanı olarak ve Adalet Bakanı olarak benim görevimdir.
Ben bu görevimde ihmal göstermeyeceğim, savsaklama göstermeyeceğim ve söylenmesi gereken ne ise onu söylemeye devam edeceğim.”
Geçmiş geleceğin öğretisi olabilir. Pişmanlıklar da…
Gelecek için ne umuyordu adalete bakan adamlar bilmiyorum ama geçmişten öğrendikleri ile bekledikleri geleceği yaşıyorlar…
Keşke….
Bir şikâyet ve iki keşke hikayesinden geriye kalandır!
(Fİ/RT)
[i] www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=3056K. Komisyon: Plan ve Bütçe 15/11/2022 Tutanaklar Sayfa 398-399-400- 401-402-403-404-405 sonrası…